Gazze soykırımı başladığı günden bu yana dünyanın Batı yakasında dinmek bilmeyen, dozu her gün artan samimi protestolara şahit oluyoruz. İslam beldelerinde bile bu kadarını göremediğimiz bu vicdan eylemleri, Gazze’deki vahşetin; bir ırkın veya bir ideolojinin değil, bütün insanlığın ortak bir sorununa evrildiğini gösteriyor. Hak ve vicdan temelinde ortaya çıkan Gazze eylemlerinin son dalgası ise ABD’deki Columbia Üniversitesi’nde başlayıp diğer üniversitelere yayılan öğrenci merkezli gösteriler.

İsrail'in Gazze’ye uyguladığı soykırım durdurulsun, Columbia Üniversitesi ateşkes çağrılarına destek olsun, İsrail’e silah sağlayan şirketler boykot edilsin…Columbia Üniversitesi öğrencileri, bunun gibi birkaç masum talep sunarak okul kampüsünde kamp kurup oturmaya başladılar. Sam Amca’nın özgürlükler ülkesi için buraya kadar her şey çok sıradan ve normal. Fakat üniversite rektörü Nemat Minouche Shafik, meseleyi öyle görmemiş olacak ki, öğrenci eyleminin üniversitenin işleyişi için bir tür tehdit olduğunu düşündü. Rektörün başta öğrencilere uyarı niteliğindeki tutumu, yerini giderek sertleşen tehditlere bıraktı. Öğrenciler geri adım atmayınca Rektör Hanım, güvenlik güçlerini kampüse davet etti. Çok sert geçen müdahalede 108 öğrenci gözaltına alındı. Yönetim de altta kalmayarak 80 kişiye uzaklaştırma cezası verdi.

Üçüncü dünya ülkelerinin bu kaba ve bayağı tedbirleriyle gösteriler tam da son bulacak diye umulurken olanlar oldu. Ve Columbia öğrencilerinin yaktığı Gazze ateşi diğer eyaletlerdeki kalburüstü üniversitelere de sıçradı: New York, Harvard, Boston, Texas, Yale, Minnesota, Emory, Carolina, Maryland, Berkeley, Brown, Michigan, Northwestern … 30’u aşkın üniversitedeki özgür ve temiz vicdanlı öğrenci, Gazze’de insanlığın önüne örülen bariyerleri yıkmak için kampüslerde kurdukları dayanışma kamplarıyla ve oturma eylemleriyle Gazze’nin çığlığına ses verdiler.

Gösterilerde şimdiye kadar yüzlerce öğrenci yaka paça gözaltına alındı. Sert müdahalelere engel olmak isteyen hocaları da polis vandallığından nasibini aldı. Sert müdahalelerle yerlere yatırılıp ters kelepçeyle derdest edilen yaşlı başlı akademisyenlerin görüntüleri yürek burktu.

Kıdemli Siyonistperver ABD Başkanı Joe Biden yaptığı açıklamayla Yahudi düşmanlığı içerdiğini iddia ettiği gösterileri açıkça kınadı. Ardından yukarıdan aşağıya doğru diğer yetkililerden de benzer açıklamalar peş peşe geldi. Bazı senatörler, rektörler, vali ve belediye başkanları öğrenci eylemlerinin antisemitik olduğunu söyleme fütursuzluğunu gösterdiler. Üstelik bu gösteriler karşısında dehşete düştüklerini de iddia ettiler. Şu dünyanın türlü türlü hâline bakın ki; on binlerce çocuk, kadın, yaşlı sivilin, tepesine bomba yağdırılarak katledilmesinden, onu da geçelim, aile bireylerinin parçalanmış cesetlerine ait beden kalıntılarını poşetlerde taşımak zorunda bırakılan insanların o hazin hallerinden dehşete düşmediler de, duyarlı öğrencilerin barışçıl gösterilerinden dehşete düştüler. Pes doğrusu!

            Günün sonunda, ne bu tür açıklamalar ne de uygulanan orantısız şiddet öğrencileri yıldırmadı. Gösterilerin Sam Amca’nın ülkesini aşarak Avustralya, Fransa ve taa Mısır’a kadar yayılmasına da engel olamadı. Ve nihayet şimdi ülkemizdeki üniversitelerden de bu protestolara destek veren, Gazze Kasabını telin eden açıklamalar birbirini izlemeye başladı.

***

            Söze konu edilen Columbia Üniversitesi ve Filistin olunca Edward Said’i hatırlamamak, onu anmamak mümkün değil. Edward Said, Filistinli Hristiyan bir baba ile Lübnanlı Hristiyan bir annenin çocuğu olarak 1935 yılında Kudüs’te doğar. Neredeyse bütün eğitim ve meslek hayatı Amerikan eğitim kurumlarında geçer. Hayatını kaybettiği 2003 yılına kadar, bugün öğrenci gösterileriyle günden olan Columbia Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat doktora programının başkanlığını yürütüyordu.

Yazdığı her yazıda muktedirlerle cebelleşen, Batı’nın bir kimlik inşâ ederken Doğu’ya olan borcunu tavizsiz bir kararlılıkla yüzlerine vuran bir entelektüel olan Edward Said, Filistin meselesinin yerel bir dava olmaktan çıkıp evrensel bir meseleye dönüşmesine çok ciddi katkılar sağlamıştır.

Filistin meselesi bağlamında Edward Said’in akıllara kazınan görüntüsü 3 Temmuz 2000 yılına ait. O gün çekilen fotoğrafta Edward Said, Lübnan sınırında İsrail’in terk ettiği askeri bir kontrol kulesine taş atıyordu.  Edward Said’in o tek karelik görüntüsü zamanla öyle bir yayıldı ki dünya siyasi tarihinin en sembol, en kült fotoğraflarından biri hâline geldi.

O dönem Columbia Üniversitesi’nde hoca olan Edward Said, 2000 yılının haziran ayında, yaz ziyareti ve vereceği iki seminer için Lübnan’a gitmişti. Said, kendisine eşlik eden rehberden kendisini İsrail’in o yıl terk ettiği ve işkence kampı olarak nam salan Khiam Toplama Kampı’na götürmesini ister. Orayı ziyaret ettikten sonra da İsrail-Lübnan sınırı olan Bâbü’l-Fatma’ya gider. O sıralar İsrail’in 25 yıllık işgalin ardından Güney Lübnan’ı terk etmesinin anısına, sınırda bulunan askeri kontrol kulesine birkaç taş atıp o şeytanın ruhuna lanet etmek halk arasında bir geleneğe dönüşmüştü. Said de bu âdâba riayet ederek yerden aldığı birkaç taşı hışımla kuleye savurur. Tam o esnâda bir gazetecinin yakaladığı bu taş atma görüntüsü haber ajanslarına yıldırım hızıyla servis edilir. Said’in İsrail’i taşlayan görüntüsü 3 saatin sonunda bütün dünyaya yayılmıştır. Ertesi gün, önde gelen gazetelerin manşetlerini bu fotoğraf süslüyordu.

İsrail’e taş attığı fotoğrafı elden ele yayılınca kızılca kıyamet kopar. Görev yaptığı Columbia Yahudi öğrenci birlikleri başta olmak üzere ABD’deki pek çok Siyonist çevre Said’in üniversiteden kovulması için propagandaya başlarlar. Olay bir hayli büyür, üniversite yönetimi baskı altına alınır. Bunun üzerine Columbia Üniversitesi’nin o günkü yöneticileri Jonathan R. Cole ve George Rupp yaptıkları açıklamada ifâde özgürlüğünü savunarak Çıfıtlara papuç bırakmazlar. Açıklamanın özeti şu şekilde:

“Profesör Edward Said ve üniversitenin diğer mensuplarının faaliyetleri, akademik özgürlükle ilgili kurallarla korunur. Columbia’da bir ifâde nizamnamesine inanmıyoruz ve ifâdeleri kontrol etme polisliğine soyunamayız. Profesör Said’in attığı taş, bilindiği kadarıyla birisini hedef almış değil, herhangi bir yasa ihlâl edilmiş değil ve herhangi bir yasal şikâyette de bulunulmuş değil. Profesör Said’e karşı bir dava da açılmış değil. Profesör Said, Üniversite’nin karışamayacağı bir konuyla iştigal etmiştir. Hakkında bir dava açılsa bile onu Üniversite’nin davranış kurallarına dayanarak cezalandırmamız mümkün değildir. Üniversitemiz, bir mensubunun fikirlerini açıklaması karşısında herhangi bir yaptırımda bulunamaz. Aynı şey öğrencilerimiz için de geçerli.

Profesör Edward Said’in etrafında dönen tartışma, fikirlerin serbestçe ifâde edilmesini engelleme veya Profesör Said’i cezalandırma çağrıları içermediği sürece bizi rahatsız etmez. Hem Profesör Said’in ve hem onu eleştirenlerin ifâde özgürlüğünü kısıtlamayı düşünmek hepimize ve akademik özgürlüğe karşı ciddi bir tehdittir. Öğrenciler ve öğretim üyeleri, doğru olduğuna inanmasak bile, pek çok şeyi yapmakta özgürler, ancak muktedirlerin fikirleriyle uyuşsun diye bütünlüklü bir fikirler kümesini garantilemek için Columbia Üniversitesi’nin otoritesini bu iş için kullanmamakta kararlıyız.”

Gazze soykırımına isyan fitilinin ateşlendiği Columbia’nın eski yöneticilerinin 24 yıl önce özgürlükler konusunda gösterdikleri olgun tavrın yerinde bugün yeller esiyor. Mevcut rektör Nemat Minouche Shafik üniversitedeki gösteriler başlar başlamaz öğrenci ve akademisyenlere karşı menfi bir tavır takınmış, güvenlik güçlerini kampüse sokmuştu. Meselenin saç baş yolduran kısmı şu ki; rektör Nemat Minouche Shafik, Mısırlı Müslüman bir kadın. Anlaşılan o ki göçmen olarak geldiği topraklarda kendisini destekleyen, makam mevki veren efendilerine minnet borcunu bu şekilde ödemiş oluyor.