Sadabad nedir?
İstanbul’da Haliç’e akan Kâğıthane deresinin kenarında XVIII. yüzyılın ilk yarısında tanzim edilen saray, köşk, kasır ve bahçeler topluluğudur.
“Lâle Devri” olarak adlandırılan dönemin en başta gelen eğlence ve gezinti yeridir. Kâğıthane deresi vadisi Kanûnî Sultan Süleyman döneminden itibaren İstanbul halkının önemli eğlence mekânlarından ve mesirelerinden biriydi. Evliya Çelebi, kuyumcu ve saraç esnafının burada çadırlarını kurarak hem eğlendiklerini hem görüşmeler yaptıklarını belirtir. Ayrıca padişahların kuyumcu başıya on iki keselik hediye vermesinin Kanûnî Sultan Süleyman yasası olduğunu belirtir. İstanbul halkı, ramazan ayını karşılamak için şâban ayı boyunca Kâğıthane çayırlarında çadır kurup çeşitli eğlenceler tertip ederdi. Gündüzleri hokkabazlar ve sihirbazların gösterileri yanında pehlivan güreşleri yapılır, geceleri binlerce kandilin ışığında sazlar çalınıp eğlenceler düzenlenirdi. Burası özellikle bahar aylarında halkın açık havaya çıktığı yerlerin başında geliyordu. Evliya Çelebi de Kâğıthane mesiresinin güzelliklerini övmekte, Lâlezar mesiresinin bulunduğunu ve çevrede 200 kadar bağlı bahçeli ev olduğunu kaydetmektedir.
Sadabad kelimesinin anlamı nedir?
“Uğurlu, mâmur yer” demektir.
Sadabad neresidir?
Kağıthane deresi kıyısında Haliç'e doğru uzanan düzlük yerdir.
Sadabad şairi Nedim
Nedim'in Sadabad'ı konu ettiği şarkısı:
Bir safa bahşedelim gel şu dil-i na-şada
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abada
İşte üç çifte kayık iskelede amade
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abada
Gülelim oynayalım kam alalım dünyadan
Ma-i Tesnim içelüm çeşme-i nev-peydadan
Görelim ab-ı hayat akdığın ejderhadan
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abada
Bir sen ü bir ben ü bir mutrib-i pakize-eda
İznin olursa eger bir de Nedim-i şeyda
Gayrı yaranı bugünlük edip ey şuh feda
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abada (Nedim)
Cahit Sıtkı Tarancı ise Sadabad'ın yaşadığı dönemdeki halini, Kağıthane'yi, kastederek şu mısraları yazmıştır:
NEDİM’E DAİR
Mevsimin tam lâle zamanı;
Geçtiğim bir akşam Sâdâbat’tan,
Koltuğumda Nedim divanı.
Sorma ne kalmış o hayattan?
Ne def-i gam eyliyen şarap,
Ne mest-i naz... Sâdâbat harap..
Sâdâbat değil Kâğıthâne;
Çingenenin fal baktığı yer;
Lâle devri ancak efsane.
Koca Nedim? N’oldu o günler?
Dilde lezzet bunca mısraın
Söylemiyor nerde mezarın... (Cahit Sıtkı Tarancı)