O süreçte ben İHL okulunda görevliydim.
İHL öğretmeni olduğum ilk yılda, 6-K'dan sonra tanıştığım diğer sınıf 11-C idi. Daha sonra 1991 yılı mezunları oldu. O günün yasası gereği lise sınıflarından ders almam gerekiyordu. 11-C sınıfının dersi bana verilmişti. İlk sene fazla ders almamıştım. Haftalık ders saatim 24 saati geçmiyordu.

Bu yıllardan sonra Kız İHL sınıfından bir sınıfın iki sene üst üste dersine girmiştim. O yıl, ilahiyat fakültelerinin kız öğrenci kontenjanı artırıldı. O sınıftan üniversiteyi kazanan öğrenci sayımız 25’i geçmişti. Şu an o sınıftan öğretim görevlisi olan öğrencilerimiz var. Hatta okul birincisi olan kardeşlerimiz 3 yıl üst üste ilahiyat fakültesini tercih ettiler.

Öğretmenlik hayatım boyunca 30 saat derse girdiğim nadir bir durumdur. Bunun çok da yararlı olacağına inanmıyorum.

6-K, 11-C gibi sınıflar, o günün şartlarında, kendilerinden sonra gelecek olan 28 Şubat kararı sonrası mezun olan sınıflara göre şanslıydılar. Katsayı zulmü, okulumuzdan mezun olan öğrencilerimizin önünde büyük bir engeldi. Onlar da kendilerinden sonra gelen kardeşlerinin, akrabalarının, arkadaşlarının hangi sıkıntıları yaşadıklarını çok iyi bilmektedirler.

Aynı sıkıntıları kendileri yaşamadıkları için şanslı sayılabilirler... Gerçi, bayan olan kardeşlerimiz tahsil hayatlarının sonlarına doğru başörtüsü zulmü ile mutlaka tanışmışlardır…

Bunu en iyi bilenlerden biri ben idim. Çünkü ben öğrencilik yıllarımda İHO mezunu olduğum için üniversitelere alınmayan bir konumdaydım. O yıllarda fazladan lise diploması almam gerekiyordu. Ancak o zaman üniversiteye gidebiliyordum.

Benim çocuğum tam üniversite sınavlarına gireceği zaman 28 Şubat kararları yürürlüğe girdi. Böylece üniversite yolları kapanmış oldu. Çocuğum da benimle aynı kaderi yaşadı. Ben o yıllarda İHL okulunda öğretmenlik yapıyordum. O süreci iliklerimize kadar hissederek yaşadık...

Eğer İHL mezunu iseniz, ÖSYM sınavı sonrası Türkiye birincisi dahi olsanız mühendislik, hukuk, tıp gibi bölümlere giremiyordunuz. Hatırladığım kadarıyla burada rahmetle andığım can kardeşim Asım Şahin Bey'in kızı Elif, hem puanı çok yüksek olduğu için hem de okul birincisi olduğu için elektronik mühendisliğine kayıt yaptırmıştı. Böyle örnekler Türkiye'de çok azdı.

Böylece, İHL mezunları katsayı meselesi yüzünden ancak iki yıllık okullara gitmek zorundaydı. O nedenle, o yıllarda iki çocuğu İHL mezunu olan bir baba olarak bu konuları çok iyi biliyorum.

Bir haftada 20 şubenin boşaldığına şahit oldum. Allah o günleri bir daha yaşatmasın…

28 Şubat kararları yürürlüğe girince, zamanın MEB Bakanlığı o yıl İHL 11. sınıfında olan öğrencileri de mezun etme kararı aldı. Yani o yıl mezun olan çocuklar 12. sınıfı okumadan mezun oldular. Böylece 11. ve 12. sınıflardan mezun olan öğrenci sayısı 20’ye ulaştı. Okul boşaldı. Benim kızım da bu olayı yaşayanların içindeydi.

Kızım o yıl üniversite sınavları sonrası Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne kayıt yaptırdı. Belirlenen kontenjana göre tüm ülke genelindeki ilahiyat fakültelerine alınan öğrenci sayısı 600 civarındaydı. Sivas İlahiyat 20 kişi almıştı. Bu öğrencilerin çoğunluğu bayan idi. Şimdi ise sadece Sivas İlahiyat 250 kişi alıyor.

O günlerde bir öğretim görevlisine üç öğrenci düşer hale gelmişti.
Kazanmak yetmiyordu. Bayan öğrencilerimiz için başörtüsü bahane edilerek zulüm üstüne zulüm yapılıyordu.
Gereksiz bahanelerle öğrenciler okullardan atılıyordu.

İHL mezunlarına polis olma yolu da kapatıldı…

Yaşanan sıkıntıyı varın siz düşünün…

İki yıllık okullara devam eden öğrencilerimiz doğal olarak başarılı oldular ve dikey geçiş yaparak dört yıllık fakülteleri bitirdiler. Allah’a şükür…
Azmin elinden ne kurtulur…

Bu süreçte biz, öğrencilerimizi Açıköğretime yönlendirmiştik. Gün geldi, birkaç sene sonra Açıköğretim’in baraj puanları yükseldi. Çünkü İHL mezunu gençler Açıköğretime yüklenince puanlar yükseldi.

Bazı öğrencilerimiz ise yurt dışına çıkarak öğrenimlerini tamamlamak zorunda kaldılar.

Okulda ise soruşturma, baskı ve denetim hiç eksik olmuyordu…

O yıllarda beni en çok üzen konu, kendisi İHL mezunu olduğu halde, hatta İHL personeli olduğu halde, geçim kaygısı ve gelecek endişesi ile çocuklarını İHL’den alanlardı. Üstelik çok ciddi manada İslam’ı savunan nice insan bu yolu tercih etmiştir. Bu durum beni derinden yaralamıştır.

O yıllarda ben hâlâ İHL’de öğretmen olarak çalışıyordum.

Günlerce üzüldüğümüz, ağladığımız oldu…

Başarı hikâyeleriyle dolu olan boş sınıflardan sanki uğultu sesleri geliyordu.

O başarı hikâyelerini yaşayan, yönlendiren biri olarak derinden üzülüyordum. Kahroluyordum…

Öyle sınıfların kapısı aralandığında o başarı hikâyesini yazan gençlerin koşarak yanımıza geleceğini hayal ediyordum.

Çok korkunç bir durumdu…

Kimi zaman boğazımız düğümleniyordu.
Kimi zaman sağlığımız bozuluyordu…

Ümit her zaman vardı. Her zaman olacak…

Biz Allah’a inanıyor ve O’na güveniyorduk…

28 Şubat süreci sonrası, okulda kalan üç-beş sınıfın kara tahtalarına şu cümleyi yazıyordum:

“Gençler üzülmeyin, hiçbir İHL mezunu iş konusunda boşta kalmayacak… Bir gün aranan insanlar olacaksınız…”

Ve öyle de oldu. Kimse boşta kalmadı, aç kalmadı, meslek sahibi oldu.

Birilerinin kulakları çınlasın…

İHL bu ülkenin teminatıdır. Mührüdür.
Bu milletin özüdür, ruhudur…

Gerçekler her zaman acıdır.
Ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır…