İslâmiyetten önce de Kâbe'ye hizmet kudsî bir vazife kabul edilirdi. Bu mukaddes vazifeyi Kureyş'in asil ailelerinden olan Hz. Abbas'ın ailesi yerine getirirdi.

Kâbe'yi tamir eder, ziyaret edenlere su dağıtırlardı. Kâbe'ye hizmet bu ailenin bir geleneğiydi.

Hz. Abbas henüz çocuktu. Bir gün kayboldu. Annesi her tarafı aradı, fakat bir türlü onu bulamadı. "Eğer Abbas'ımı bulursam, Kâbe'yi ipek kumaşla süsleyeceğim" diye adakta bulundu. Sonunda Abbas çika geldi. Annesi de sözünü yerine getirdi. Böylece Kâbe, ipek kumaşla tarihte ilk defa Hz. Abbas'ın annesi tarafından örtülmüş oldu. Ailesinin bu güzel âdetine sahip çıkan Hz. Abbas, Kâbe'de kimsenin kötü söz söylemesine müsaade etmezdi.

Hz. Abbas Müslüman olmadan önce de yeğeni Resulullahı severdi. Onu Mekke müşriklerine karşı korurdu. Peygamber Efendimiz bâzı mühim kararlar aldığında önce onunla istişare ederdi. Mekke müşrikleri Resulullah (a.s.m.) çok rahatsız ettiklerinde Medineliler kendi beldelerine davet ettiler. Meşhur Akabe Biatında Hz. Abbas da bulunarak onlardan Resulullahın korunması için canlarıyla, mallarıyla çalışmalarını istedi. Medinelilere hitaben şöyle konuştu:

"Ey Medineliler, Muhammed'in yüksek mevkiini ve kıymetini elbette biliyorsunuz. Mekke'deki düşmanlarından onu koruduk, korumaya devam edeceğiz. Onu Medine'ye davet ediyorsunuz. Ancak onu koruyabilecekseniz, memleketinize götürünüz. Şayet onu himâye edeceğinizden emin değilseniz, bu teşebbüsten vazgeçiniz."

Böylece Hz. Abbas Resulullahın korunmasını garantiye almak istedi. Medinelilerden söz aldı. Medineliler, Evs ve Hazreçliler Resulullahı canları gibi koruyacaklarına söz verince Hz. Abbas'ın gönlü rahatladı, endişesi zail oldu. Üçüncü Akabe Biati böylece müsbet neticelendi.

HZ. ABBAS’IN MÜSLÜMAN OLUŞU

Hz. Abbas Bedir Harbinde müşriklerin safında yer almıştı. Resulullah Efendimiz bütün Sahabelere onun öldürülmemesi hususunda talimat vermiş ve "Abbas'la karşılaşırsanız, sakın onu öldürmeyiniz. Abbas bizdendir" buyurmuştu. Hz. Abbas, Bedir Savaşında esir alındı. Peygamberimiz, esaretten kurtulabilmesi için, diğer esirler gibi fidye ödemesi gerektiğini bildirdi. Hz. Abbas, "Ya Resulallah, ben Müslümanım. Kureyş Kabilesi beni bu savaşa zorla getirdi" dedi. Peygamberimiz, "Senin Müslümanlığını Allah bilir," buyurdu. "Söylediğin doğruysa, Allah elbette onun sevabını sana verir. Fakat sen görünüşte bizim aleyhimizeydin. Sen, kurtulman için fidye ödemeye bak."

Savaştan sonra, Hz. Abbas'ın üzerinde bulunan bir miktar paraya ganimet olarak el konulmuştu. Hz. Abbas Peygamberimize, "Hiç olmazsa benden aldığınız altınları fidye olarak kabul et" dedi. Resulullah (a.s.m.) bu teklifi kabul etmedi, "Hayır, o para Allah'ın bize senden nasib ettiği bir ganîmettir" buyurdu.

Hz. Abbas, "Ya Resulallah, benim ondan başka malım yok. Sen beni Mekke'de halktan dilenecek bir halde mi bırakacaksın!" dedi. Peygamberimiz (a.s.m.), "Ey Abbas, altınlar nerede kaldı?" diye sordu. Hz. Abbas şaşırmıştı. Resulullaha, "Hangi altınlar?" diye sordu. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurdu:

"Mekke'den çıktığın gün, hanımın Ummü'l-Fadıl'a teslim ettiğin altınlar! O esnada yanınızda ikinizden başka kimse yoktu. Sen o zaman hanımına, 'Bu seferim esnasında başıma ne geleceğini bilmiyorum. Şayet başıma bir felâket gelir de geri dönmezsem, şu kadarı senin içindir. Şu kadarı Fadl için, şu kadarı Abdullah için, şu kadarı Ubeydullah için, şu kadarı da Kusem içindir' demiştin."

Hz. Abbas'ın şaşkınlığı iyice artmıştı. "Bunu sana kim haber verdi? Vallahi bunu benden ve Ümmü'l-Fadl'dan başka hiç kimse yoktu" dedi. Peygamberimiz, "Allah haber verdi" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Abbas, "Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki, sen Allah'ın Resulüsün" diyerek Müslümanlığını açıkladı.

HZ. ABBAS’IN MÜŞRİKLERİN ARASINA SIZMASI

Peygamberimiz amcasının tekrar Mekke'ye dönmesini, müşriklerin hareketlerini kontrol edip kendisine bildirmesini istedi. Hz. Abbas Mekke'ye döndü, birmüddet imânını gizledi. Çok mühim vazifeler gördü. Mekke'de bütün olan bitenleri Resulullaha ulaştırır, Mekke'nin nasıl fethedilebileceğini bir bir anlatırdı.

Müşrikler bunun farkındaydılar. Bu sebeple Hz. Abbas'ı hiç sevmezlerdi. Fakat bir şey de diyemezlerdi. Bununla beraber, Hz. Abbas da onların surat asmalarından rahatsız olurdu. Zaman zaman, "Yâ Resulallah, müşriklerin beni gördüklerinde surat asmalarından rahatsız oluyorum" derdi. Peygamberimiz onu teselli eder ve "Onlar seni sevmedikçe Cennet'e giremez" buyurur, onların âhirette çekecekleri azaba dikkat çekerek onu teselli ederdi.

Hz. Abbas zaman zaman hicret etmeyi düşünür, Peygamberimizden izin isterdi. Fakat Resulullah (a.s.m.) ona, "Allah benimle Peygamberliği sona erdirdiği gibi, seninle de hicreti sona erdirecektir" der, Mekke'de kalmasını isterdi.

HZ. ABBAS’IN PEYGAMBER EFENDİMİZE MUHABBETİ

Peygamber Efendimiz Hz. Abbas'a hitap ettiğinde, "Ey Resulullahın amcası" derdi. Hz. Abbas, bu hitaptan çok hoşlanırdı. Sık sık Resulullaha gelir, kendisine dua ve ilim öğretmesini isterdi. Resulullah Efendimiz de ona kısa ve öz dualar öğretir, dünya ve âhirette âfiyet dilemesini isterdi.

Hz. Abbas, Resulullahtan yaşlı olmasına rağmen çok hürmeti vardı. "Resuallah'tan büyüğüm" demeye dili varmazdı. "Sen mi büyüksün, Resulullah mı?" diye soranlara, "O benden büyük, ben ise ondan yaşlıyım" cevabını verirdi.

HZ. ABBAS’IN HZ. ÖMER İLE YAPTIĞI YAĞMUR DUASI

Hz. Abbas'ın, peygamberimizin irtihalinden sonra da büyük hizmetleri oldu. Hicretin 18. senesiydi. Bir kuraklık felaketi ve kıtlık bütün Arap Yarımadasını kasıp kavuruyordu. Bütün canlılar susuzluktan kıvranıyordu. Müslümanların halifesi Hz. Ömer'di. Bu durum karşısında çaresizlik. Allah'tan başka iltica edecek hiçbir merci yoktu. Hz. Ömer bütün ahaliyi, çocukları, yaşlıları yanına alıp,yağmur duasına çıktı. Bunların arasında Hz. Abbas da vardı.

Müslümanların halifesi Hz. Ömer yanına Hz. Abbas'ı alarak minbere çıktı, göz yaşları içinde yüce Allah'a şöyle yalvardı:

"Yüce Rabbim, Kâinatın Efendisi Resulullah (a.s.m.) hayatta iken böyle zamanlarda sana yalvarır, sen de bize yağmur ihsan ederdin. Şimdi ise o yüce peygamberin amcasıyla sana yalvarıyoruz. Bize yağmur ihsan et."

Hz. Ömer'in bu duasından sonra Hz. Abbas da şöyle niyazda bulundu:

"Allah'ım, her şeyi gözeten, gören sensin. Ne çaresiz mahluku kendi haline bırakır, ne de bacağı kırık devenin bakımsızlıktan helakine meydan verirsin. Yüce Rabbim, çocuklar iyice güç ve kuvvetten kesildi. Yaşlılar iğne ipliğe döndü. Ah u eninleri gökleri tuttu. Sen gizliyi de, en gizliyi de bilensin. Bu zayıf kullarının imdadına yetiş. Merhamet ve yardımını esirgeme. Resulüne olan yakınlığım itibariyle bana tutunup sana yalvarıyorlar. Yağmur ver Yâ Rabbi."

Bu yakarışlar Dergâh-ı Izzete anında ulaştı. Bulutlar kümelendi, sema karardı, gök gürledi, ilahi rahmet yağmur damlaları halinde yeryüzüne indi. Bereket çiçek çiçek açtı. Yeryüzü ve canlılar bayram etti.

HZ. ABBAS’IN VEFATI

Hicri 32 senesinde 88 yaşında vefât eden Peygamberimizin amcası Hz. Abbas'tan Allah razı olsun.