İşte Demircan'ın yazısının tamamı:

İslâm Dini’nin özü, varlığı birliğine inandığımız Allah’a itâattir. O’nun işlerimize uygulayacağını duyurduğu ölçüleri ve yöntemleri tatbik etmek de O’na itâattir.

Kur’ân’ı Kerim’i ve onun hayata uygulanışı anlamındaki Nebevî Sünneti incelediğimizde şöyle bir özet çıkarabiliriz:

Allah Katında Tam Ücret Asgarî Ücrettir

Allah ancak koyduğu standartlara uygun olarak yapılan amelleri değerlendirecek ve onların sürekli olarak yapılıp yapılmadıklarına nazar edecektir. O yapılanların karşılığını tam olarak verecektir. Tam karşılık O’nun katında asgarî ücrettir.

 O asgari ücretle de yetinmeyecek, amellerde ki içtenliği ve gayreti baz alarak en az on kattan yedi yüz kata kadar fazlalık verecektir. Kabullenilmesi, başvuruda bulunulması ve telafi edilmek istenmesi durumunda ise hataları bağışlayacak, bağışladığı hataları dahi ödüllendirecektir.

Allah’ın Ahlâkıyla Ahlaâklanmak

Allah’ın rengi ile renklenip O’nun ahlâkıyla ahlâklanmaya çalışmak görevimiz olduğu için insanların işlerini değerlendirmede bu ilâhî ölçüleri ve yöntemleri kullanmak konumundayız.

A) Allah zülcelal yalnızca koyduğu standartlara uygun olarak yapılan amelleri kabul edecek ve ücretlendirecektir. O’nun ana standardı işin güzel yapılmasıdır. İşi güzel yapmak, Allah’ın rızasını amaçlayarak yapmaktır. Allah’ın ve Peygamberi Hz.Muhammed’in emirleri ve yasaklarına uygun olarak gerçekleştirmektir. Hür kılındığımız alanlarda ise akıl-bilim müşterekliği içinde belirlenen standartları ölçü edinerek üretmektir. Kur’ânımızda şöyle buyrulmaktadır:

“İman edip de (ilâhî ölçülere ve de akıl-ilim verilerine uygun) salih ameller yapanların, işlerini güzel edenlerin ücretini asla zayi etmeyeceğiz. ”(Kehf 18/30)

Sevgili Peygamberimiz de ilâhî standartlara aykırı kalitesiz amellerin kabul buyrulmayacağını bakınız nasıl bildirmektedir:

“Şüphesiz Allah güzeldir. O ancak (koyduğu standartlara uygun olarak yapılan) güzel işleri kabul eder…”

Rabbimiz tarafından ancak kaliteli işin kabul olunup ücretlendirileceği gerçeği bize ölçü olmalıdır. İnsanımızı standartlara uygun üretim yapabilecek şekilde yetiştirmeli ve ancak estetiği içeren kaliteli iş yapan fikir ve emek işçilerine rağbet göstermeliyiz.

İnsanın hizmetine sunulan güneş, bulutlar, toprak ve benzerleri yaratılışları çizgisinde kusursuz işler yapar, sınır tanımaz güzellikte ürünler sunarken güzel ameller yapması için ilâhî denemeye uğratılan insanın kalitesizliğe yönelmesi elbette azim bir hata ve büyük bir günah olur. (Bak. Mülk 2)

 Sürekli İş ve Tam Ücret

B) Şanlı Peygamberimiz “Allah’ın en çok sevdiği ameller az da olsa sürekli olarak yapılandır” buyurarak Rabbimizin sürekliliği sevdiğini bildirmektedir. Bu da bize bir ölçü olmalı, kalite yanı sıra sürekliliği de amaçlamalı, devamlılık gösteren işçilere ayrıcalık tanımalıyız.

C) Mevlamız koyduğu standartlara uygun ameller yapılmasını öğütlerken tam ücret ödeyeceğini de açıklamaktadır. Kaliteli işe tam ücret ödeneceği gerçeği Kur’ân’i Kerim’de çokça vurgulanmaktadır. Örneğin Ahkâf Sûresinin 19. âyetinde şöyle buyrulmaktadır:

“İnsanların her biri (yaptıkları işlere göre) derecelendirileceklerdir. Böylece Allah onların yaptıklarının karşılığını tam olarak ödeyecek ve hiçbir kişiye (eksik karşılık ödenerek) haksızlık yapılmayacaktır.”

Bu âyette dolaylı olarak işe eksik ücret ödenmesinin zulüm olacağına dikkat çekilmektedir. Böylesine bir zulüm Allah’ın düşmanlığına sebep olacak derecede korkunç bir eylemdir. Bu gerçek bizzat Rabbimiz tarafından bir kutsî hadiste şöylece açıklanmaktadır:

“Ben Kıyâmet Günü’nde üç kişinin hasmıyım. Düşman olduğum kimseye de tam düşmanlık yaparım… Düşman olduklarımdan biri de tuttuğu işçiyi tam olarak çalıştırıp ücretini tam olarak vermeyen kişidir. Ücreti tam alıp işi tam yapmayan da Allah’ın hasmıdır.” (İbn-i Mace Hn.2442

 Tam Ücretle de Yetinmemek
Rabbinin huzurunda sorgulanacağına inanan bir müminin değil Rabbinin hasımlığını doğuracak eksik ücret politikasına yönelmesi, tam ücreti nihai hedef olarak algılaması bile ilâhî ahlâka aykırı bir tutumdur. Zira Allah işe tam ücreti asgari ücret olarak kabul buyurmaktadır. Bu sebepledir ki şanı yüce olan Rabbimiz adâleti gereği vereceği tam ücretle yetinmeyeceğini, artırıma gideceğini şöylece müjdelemektedir:

“Allah imanedip de (koyduğu ölçülere, verdiği ruhsatlara uygun yararlı) salih işler yapanların amellerini kabul edecek ve lütfuyla onlara (hak ettiklerinden) fazlasını da verecektir. Hakikati inkâr edenleri ise yalnızca çetin bir azap beklemektedir.” (Şura 26)

Yapılacak artışın işin güzelliğine göre on katından yediyüz katına kadar olabileceği, hatta sınırsızlığa doğru açılabileği de müjdelenmektedir. (Enam 60; Bakara 261)

Allah’ın Üçret Siyasetini Benimsemek
Allah Zülcelalin kullarının amellerine karşı izleyeceği bu ücret siyasetini benimsemek kulluğumuzun gereğidir. İşe tam ücret ödemeli ve işçilerimizi işlerine göre ayrı ayrı ücretlendirmeliyiz. İlâhî literatürde asgarî ücret olarak değerlendirilen tam ücretle de yetinmemeliyiz. Sözleşmelerle belirlenen ikramiyeler ve pirimler dışında fazlaca ödemeler yapmalıyız.

Hiç şüphesiz sözü edilen ilave ödemeler vacip bir görev değildir. Ancak bizi Rabbimiz rızasına götürecek ahlâkî bir fedakârlıktır. Zira gerçek hayra erdirecek amellerin malî fedakârlıklara odaklandığını Kur’ânımız açıklamaktadır. Al-i İmran sûresi 92’de şöyle buyrulur:

“Sevip kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için harcamadıkça, gerçek hayra ulaşamazsınız. Her ne verirseniz şüphesiz Allah ondan tamamıyla haberdardır.”

D) Yüce Rabbimiz affedilmesini dileyeceğimiz hatalarımızı bağışlayacağını, büyük hatalardan korundukça küçük günahlarımızı tek taraflı olarak örteceğini, tövbelerimizin akabinde yapacağımız güzel ameller sebebiyle hatalarımızı dahi armağanlandırılacak amellere dönüştüreceğini duyurmaktadır. (Bak. Şûra 25,Nisa 31, Furkan 70)

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ