Derin Gerçekler

Siyasette “Ben”lik davası haddi aşarsa, siyasete kan damlar. Siyasetçinin eli kan kokuyorsa bütün suçlar ve günahlar o “Ben”in arkasına saklanır ve bedeni kuşatır. O kan kokusu bütün bedeni sarar. Ve kan kanı çağırmaya başlar. Kan kokan dudaklar için “Öfke baldan tatlıdır.”
Öfke ve korku akıllarını zail etmiş bir siyaset adamı kadar kim tehlikeli olabilir ki! Oysa “bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir!” Her katil, önce kendi insanlığını katleder, geriye kalan Hunhar bir “belhumadal”dir! Üzgünüm! Yeni yıla bir siyasi cinayet haberi ile girdik! Kabiller aramızda, Habiller uyanık olsun!
Biri gelirse şöyle olur, biri giderse böyle olur. Yok canım, bir şey olmaz. Hayat devam ediyor. Kıyamet gününe iyiden iyiye yaklaşana kadar bu böyle. Herşey Allah’ın iradesi içinde ve olan ve olmakta olan, olacak olan herşey aslında bir imtihan vesilesi. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadir-i mutlak bir Allah var. O öyle diyor: Herkes layık olduğu gibi idare olunacak. Ve imtihan gereği, varlık ve yoklukla imtihan edileceğiz. Allah’ı unutup “Ben” diyenler ya da daha büyük bir BEN’lik iddiası ile “Biz” diyenler helak olup gittiler ve helak olmaya devam ediyorlar. Allah’ın ipine tutunanlar ise, sayıları bazan çok azalsa da, o haber verilen güne kadar varlıklarını sürdürecekler.
Kimler geldi, kimler geçti dünyadan. 100 yıllık kıssadan, bir hisse olsun almadı bir çok insan. Mucizeler gösteren peygamberler geldi ve gittiler. Allah’tan başka baki olan, olacak olan kimse yok, olmayacak. Birileri kendi liderlerinden, örgütlerinden, şeyhlerinden peygamberleder olmayan bir gücü bekliyorlar. Göklerin komutalarının ordusu ya da göklerin hazinelerinin anahtarı kimsenin elinde değil.
Sen şu partiye oy vermezsen, bir oy bir aday kurtarır, bir aday bir parti, bir parti bir ülke kurtarır. Yok canım, sen bir partiye bir oy vermezsen, o parti seni kaybeder, o da bir “oy” eder. Herkes yaptığının karşılığını görecek, hayır da olsa, şer de, bu böyle. Yoksa sonucu takdir eden Allah’tır. O da, ya bir imtihanın gereğidir ya da yaptıklarımızın karşılığıdır. Hem, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. O zaman, siz seçiminiz Hak’dan yana yapın. Yoksa, haşa, Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para yetirecek değilsiniz. Hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir. Biz Allah’ın rızasını arayalım, O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olalım, cahillerden, zalimlerden olmayalım.

Kim ne yaparsa kendine yapar. Fiyatları tayin eden Allah (!?) sizin partinizin genel başkanını tayin etmiyor mu yoksa. Ya da O Allah, (Haşa) kimin Cumhurbaşkanı, Milletvekili, belediye başkanı, belediye meclisi üyesinin kim olacağı ile ilgilenmiyor mu? O hangi makama geleceğini tayin ediyorsa ve bir başkası O’nun iradesi dışında mı o makama geliyor!? Siz de o oylarınızla Allah’ın haşa yetmeyen gücüne güç yetirdiğinizi ya da Allah’ı sizin partinizin adaylarına destek vermek için dualarınızla O’nu ikna etmeye mi çalışıyorsunuz, ya da zorlamış oluyorsunuz? Bu kafa ile giderseniz çocuklarınız ya Agnostik ya da Deist olur. Nasıl İslam’ı bilmeden insanlar İslam oldum diyorsa, bunlar Deizm’i, Agnostizm’i filan da bilmiyorlar. Allah onun için bize “ey iman edenler iman ediniz” diyor.

Sahi siz dua ederken de Allah’ı kendi arzularınıza, ihtiraslarınıza alet edip, Onu o konuda ikna etmeye, mecbur bırakmaya, akıl vermeye mi çalışıyorsunuz yoksa. Oysa “Dualarınız olmasaydı ne işe yarardınız ki” der kitapta. Dua aslında Kadir-i Mutlak ve bir olan, güç ve kuvvet sahibi, gören, bilen, hüküm veren Allah’a kulluğun idraki için bir vesile, Onun rızasının tecellisinin vesilesi olma yönünde teslimiyet ve talebin bir vesilesi olarak değerlidir.
Başınıza gelen felaketler, sıkıntılarınız, başınızda, “peygamberler soyundan bir önder, krallar soyundan bir kurmay” olmadığı için değil. Babanız peygamber soyundan bir salih olsa da gelse, olacak yine olacaktı. Eğer kurtuluşa erenlerden olmak istiyorsanız, “Allah’ın ipi”ne tutunacaksınız. Peygamberler dahi kurtarıcı değil, Onlar Allah'a çağırırlar. Çünkü tek kurtarıcı O’dur ve onun da eşi ve benzeri yoktur. O ise, siz kendi hakkınızdaki hükmü değiştirmeden, o sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. O’nun sünneti şöyledir: O servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir çevirir. Kimi zaman artırır, kimi zaman eksiltir. O'nun bu tasarrufu konusunda kendilerini mutlak bir tasarruf sahibi olarak görenler ve bu iddiaya destek verenler, bu günahın ortağı olurlar.
Bakın, kim neyi ihtirasla istiyorsa, o onun imtihanı olur. O kişiye mühlet verilir ve onun istediği dünyevi şeyler verilir ve o şey artırılırsa gazabın da artmasına işarettir. Biz hayırlı şeyler yapalım, sabredelim, Allah'tan her şeyin hayırlısını isteyelim. Böyle yaparsak, pişman ve mahzun olmayacağız. Değilse dua ile istediğimiz şey belamız olacaktır.
Kimse kendi nefsini, kendi liderini, örgütünü, şeyhini olduğundan fazla büyütmesin. Her insan “kul”dur. Her kul acizdir. Ancak o kul, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olursa, Allah onun işini kolaylaştırır. Allah’ın kolaylaştırdığında daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur!
Kişi kendi nefsini, ırkını, soyunu, ideolojisi merkeze almamalı. Hatta “insan merkezli” bir düşünce nasıl bir şeydir. İnsan Belhumadal (Hayvandan da aşağı) da olabilir, ekmel-i mahlukat, eşrefi mahlukat da, insan İlahlık da taslar, Şeytanlaşabilir de. İnsan kendini, liderini, örgütünü, şeyhini, mezhebini, cemaatını, hemşehrisini de merkeze almamalı. “İnsan merkezli” değil “Hak merkezli” düşünmek gerek. Öyle diyoruz da, bugün birileri TransHumanizm projesi ile insanı ortadan kaldırmak istiyor. Biyolojik insan neslinin sonunu getirmek istiyor birileri “Toplumsal cinsiyet” projesiyle. HAK dışında, merkezi neye alırsan al, o şirk olur! Kimse din ya da devlet veya ideolojik önderini mutlaklaştırmamalı. Onun için biz “din ve devlet büyüklerini ilah ve rab edinmeme” konusunda uyarılmadık mı?
Niye bir insan suç işleyince, hemen onu cezalandırmak istiyoruz. Taksir mi, teammüd mü sorgulamıyor toplum genelde. Suçlunun ailesini, çevresini de suçlayıveriyoruz. Onu o suçtan nasıl kurtarırız onu pek düşünmüyoruz. Ya da suçlu bizden biri ise, onu suçtan kurtarmak yerine cezadan kurtarmaya çalışıyoruz.
Biz aciz kullar olarak neyiz ki? Nemrut örneğine baksanıza, bir sivrisinek, bir zalim Tanrı - Kralları devirebilir. Öte yandan bizden daha güçlü kim var? Eğer Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olursak, o bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister, o zaman bizi kim yenebilir ki! Bizim Kadir-i Mutlak ve bir olan, kadere, rızga ve ecele hükmeden bir Allah’ımız var.
Allah’ın ipine tutunmayanlar dünyanın en zengin ve en güçü ordularına da sahip olsalar, Allah onları bir tek sivrisinekle yenilgiye uğratabilir. Ve biz eğer onun rızasının temsilcisi olursa, bizi kim yenebilir ki!
Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay ve zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur.
Selam ve dua ile.