Yeni Akit'ten Zekeriya Say'ın haberine göre, Kökünde ve özünde İslam düşmanlığı yatan azgın azınlık şuursuz bir neslin yetişmesi için her türlü kirli propagandayı yaparken Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarı, dinin, dilinin, devletinin ve milletinin kıymetini bilen bir gençlik yetiştirmek için gayret gösteriyor. Çok küçük yaştaki çocukların bale kurslarına gitmesinde hiçbir sakınca görmeyen ve İslam’ın özünün öğretildiği yaz Kur’an kurslarından rahatsız olan malum zihniyet, şimdi de Milli Eğitim Bakanlığınca müfredata eklenen “adab-ı muaşeret” ile “görgü kuralları ve nezaket” dersleri sonrası kırmızı görmüş boğaya döndü. Milli eğitimcilerden ise MEB’in kararına destek yağıyor. Akit’e konuşan uzmanlar, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının onayından geçen ve tüm okullarda seçmeli olarak okutulacak söz konusu derslerin lise ve ortaokul öğrencilerine ailenin önemini, anne, baba ve büyüklere saygıyı, görgü kurallarını, aile içinde, okulda, toplum içerisinde ve kişiler arası ilişkilerde görgü kurallarına uygun davranış sergilemeyi aşılayacağı görüşünde birleşiyor.

Bilim ve eğitim camiasından Erdoğan'a 'müfredat' mektubu Bilim ve eğitim camiasından Erdoğan'a 'müfredat' mektubu

Hikmetli bir karar

Dersin yerinde olduğunu belirten Habervakti yazarı eğitimci Adnan Kalkan, şunları dile getirdi: “Gençliğin kendi kültürüne yabancılaştığı, aileden ve toplumdan kopmaya yüz tuttuğu, adab-ı muaşeretten bihaber olduğu ve sosyal medya zehriyle zehirlendiği şu zamanda, MEB tarafından aile ahlak ve adab-ı muaşerete yönelik derslerin müfredata konulması hikmetli bir karar olmuştur. Eğitimin amacı, toplumun değerlerine uygun, tarihiyle ve kültürüyle barışık, milli ve manevi değerlere sahip nesiller yetiştirmektir. Milli Eğitim Bakanlığı bu kararla neslin ihyası, medeniyetin inşasına büyük katkı yapmıştır. Milli ve manevi değerlerimize yabancı veya düşman olanların tenkitlerini kale almadan nesil yetiştirmeye gayret ve devam etmelidir.”

Ortaçağ'ın çöplüğünde kaldılar

Prof. Dr. A. Halim Ulaş da, şunları söyledi: “Düşman okları her hayırlı işin adeta turnusol kağıdıdır. Ahlak, fazilet, din, diyanet kavramlarını duyunca kırmızı görmüş boğa edasıyla saldırıya geçen akıl, fikir ve izandan yoksun güruhun homurtusu yine fazla çıkıyor. Bu idraki bulanık kalabalık, aslında her zevk-i selim sahibinin hoşnut olacağı, sevgi, saygı, merhamet gibi temel insanı kavram ve bu kavramların inşaa edeceği tavır ve tutumları, idraklerine giydikleri deli gömleği sebebiyle bir saldırı vesilesi olarak görüyorlar. Yüzeysel bakış açılarıyla akıl tutulmasının en vahim örneklerini sergiliyorlar. Onları, ortaçağın skolastik çöplüklerine defnedip, gelecek neslin, güzel ahlakın bütün şubelerini fiilleriyle gösterecekleri bir gelecek inşaası için, bugün atılan, “adab-ı muaşeret”, “değer odaklı aile” adımlarını, ayakta alkışlıyoruz” dedi. Prof. Dr. Ulaş şöyle devam etti: “Son kale aile, toplumun sigortasıdır. Aile, toplumu, toplumsal değerleri yıkmayı gizli/açık hedefleyen tüm şer odaklarının temel hedefidir. Aile, ancak ve ancak değer temeli üzerine kurulursa payidar olur. Aksi halde ticari bir şirketten farkı kalmaz. Ortaklık bitince de şirket dağılır. Ülkemizde artan boşanma oranları, ailenin değer odağından saparak, seküler, ticari bir ortaklığa dönüşmeye devam ettiğinin önemli bir göstergesidir.”

Bilgi ile ahlak birleşmeli

Doç. Dr. Kasım Takım ise şunları kaydetti: “Akademik derslerde çocuklara fizik, kimya, coğrafya vb. bilim esasları öğretilmektedir. Ancak bu öğreti, çoğunlukla ve tecrübe ile gençlerin hayatında yer bulamamaktadır. ‘Usül esastan önce gelir’ diye meşhur bir kaidemiz vardır. Bu kaideye binaen bu salt bilgi esaslarına, usül gibi ruhlu bir materyalin de ilave edilmesi, artık kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu usul ise geleneklerimizde ‘adabı muaşeret’ olarak adlandırılan, bilimsel bilgi ile ahlaki bilgiyi beraber inşa etmekle mümkün olabilir. Örneğin kimyanın, fiziğin, tarih ve coğrafyanın kişinin bireysel hayatına nasıl yön verebileceğini anlatan yeni bir bakış açısına ihtiyacımız vardır. Bu bakış açısı ise ancak adab-ı muaşeret ile mümkündür. Kur’an tabiatı tasvir ederken, aynı zamanda ahlak da inşa etmektedir. Batı medeniyeti tabiat ve ahlakı, din ve bilimi birbirinden ayırmıştı. Ne yazık ki bir dönem bizde de Batı’ya dönük sistemleşme olduğu için bizde de bu ayrımın sancıları kendini epeyce gösterdi. İşte biz bu iki kavramı yeniden birleştirmeyi ve eğitimde tartışılan sancıları bu yöntemle hafifletmeyi teklif ediyoruz. Diğer taraftan Türk aile kültürünün gençlere öğretilmesi, kadim kültürümüzün gençlere aktarılmasında önem taşımaktadır. Hatta mümkünse bu dersler anaokulundan itibaren verilmelidir.”