İşte, "Hubeyb bin Adiyy kimdir? Hubeyb bin Adiyy nerede doğmuştur? Hubeyb bin Adiyy ne zaman doğmuştur? Hubeyb bin Adiyy nasıl Müslüman olmuştur? Hubeyb bin Adiyy nasıl hicret etmiştir? Hubeyb bin Adiyy nasıl evlenmiştir? Hubeyb bin Adiyy’in cesareti, Hubeyb bin Adiyy‘in hayatı, Hubeyb bin Adiyy’in vefatı…" sorularının cevapları

HZ. HUBEYB’İN HAYATI

Tevhid inancının inatçı düşmanları gözlerini kamaştıran İslâm nurunu gölgelemeye güçlere yetmeyince, çeşitli hilelere başvurmaktan geri durmadılar. Bil hassa Bedir gibi Uhud’da da elebaşlarını kaybedince, iyice azdılar ve intikam hıncıyla tutuştular. Lihyanoğulları İle anlaşan Adal ve Kare Kabilesinden bir grup, Müslüman olduklarını söyleyerek Peygamberimize müracaatta bulundular: "Ya Resulallah, İslâmiyet kabilemiz arasında yayılmaya başladı. Sahabilerinden birkaçını bizimle gönder de bize Kur'ân öğretsinler, İslâmiyet’i anlatsınlar." Bu masum ve makul isteği cevapsız bırakmayan Peygamberimiz, Hz. Mersed bin Ebi Mersed (r.a) başkanlığında Suffe Ashabından on zâtı bu işte vazifelendirdi.

Hubeyb bin Adiyy kimdir? Hubeyb bin Adiyy nerede doğmuştur? Hubeyb bin Adiyy ne zaman doğmuştur? Hubeyb bin Adiyy nasıl Müslüman olmuştur? Hubeyb bin Adiyy nasıl hicret etmiştir? Hubeyb bin Adiyy nasıl evlenmiştir? Hubeyb bin Adiyy’in cesareti, Hubeyb bin Adiyy‘in hayatı, Hubeyb bin Adiyy’in vefatı…

İrşad heyeti, Mekkeden gelenlerle yola çıktı. Uhud Savaşından dört ay sonraydı. Hicretin 4. senesi, Safer ayı başlarıydı. Kafile Reci Suyunun başına gelince bir hıyanetle yüz yüze geldiler. Lihyanoğullanndan yüz kadar gözü dönmüş nasipsiz, bu masum ve müdafaasız kimselere saldırmaya yöneldiler. Durumun vehametini anlayan Hz. Mersed, arkadaşlarını yakınlarındaki dağa çekti. Etraflarını saran düşman, onların sıkıştırmaya başladı. Onlar da kılıçlarını çekip, kendilerini savunmaya çalıştılar. Fakat çok geçmeden yedi Sahâbî şehit düştü. Geriye kalan Hubeyb bin Adiyy, Zeyd bin Desinne ve Abdullah bin Tânk (r.a.) müşriklerin öldürülmeyeceklerine dair söz vermeleri üzerine teslim oldular. Çapulcular, bu üç Sahâbîyi sıkıca bağladılar. Mekke'nin yolunu tuttular. Esir olarak götürüp satacaklardı. Direnip gitmek istemeyen Hz. Abdullah bin Tânk karşı koydu. Elini çözerek kılıcına sarıldı. Fakat müşrikler fırsat vermediler, bu yüce insanı taşlayarak şehit ettiler. Ellerinde kalan Hz. Hubeyb ile Hz Zeyd'i Mekke'ye götürdüler.

Hz. Hubeyb, Hicretten önce Müslüman olmuştu. Ensarın ileri gelenlerindendi. Bedir Savaşında üstün kahramanlık göstermiş, müşriklerin büyüklerinden Hâris bin Amir’i öldürmüştü. Uhud'da da büyük fedakârlıklar sergilemişti. Lihyanoğulları, Hz. Hubeyb Hâris bin Âmir'in çocuklarına yüz deve karşılığında sattılar. Hâris'in üvey kardeşi Huceyr de, Hz. Hubeyb'i, câriyesi Maviye'nin evine hapsetti. Gayeleri, bir müddet işkence yapıp, eziyet çektirdikten sonra öldürmekti.

HZ. HUBEYB’İN ŞEHİT EDİLİŞİ

Dünyayı kucaklayacak güçlü bir imana sahip olan Hz. Hubeyb, İlâhî takdire boyun eğerek, derin bir sabır ve tam bir tevekkül içinde Rabbine kavuşacağı günü bekliyordu. Çünkü o, Resulullah tarafından yüce bir gaye için vazifelendirilmişti. Yeni Müslüman olanlara Allah'ın kelâmını öğretmek, İslâm’ın güzelliklerini anlatmak için yola çıkmıştı. Bu uğurda başına gelecek her şeyi tam bir rızâ ile karşılaması gerekirdi. Hayatta kalıp, vazifesini yapsa da kârdaydı, bir ihanete kurban gitse de kazançlıydı. Çünkü, şehadet mertebesini kazanacaktı. Hz. Hubeyb'i aç, susuz bir şekilde yalnızlığa terk etmişlerdi. Kaçmaması için de zincire vurmuşlardı. Fakat Hubeyb'i, Rahim olan Rabbi aç bırakmadı. Ev sahibi Mâviye bir gün Hz. Hubeyb'in yattığı hücrenin kapısını aralayınca, şaşkına döndü.  Hubeyb'in elinde dünyada benzeri görülmeyen koca bir üzüm salkımı vardı. Sakin bir şekilde tane tane yiyordu. Daha sonra Müslüman olan Mâviye bu durumu şöyle anlatıyordu:

"Ben Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. O mevsimde değil Mekke'de, dünyada dahi bir üzüm tanesi bulunmazdı. Kendisi zincire vurulmuş olduğu halde, elinde bir insan başı büyüklüğünde üzüm salkımı vardı. Herhalde bunu ona rızık olarak Allah veriyordu." Mâviye bir defasında gelerek gizliden Hz. Hubeyb ihtiyacı olup olmadığını sordu. Hubeyb asla nefsini düşünmüyordu. İmanına bir zarar gelebileceği endişesini taşıyordu: "Bana tatlı su içirip, putlar adına kesilmeyen hayvanların etin den yedirmenden ve bir de, beni öldürecekleri günü önceden haber vermenden başka senden bir şey istemiyorum."

Mâviye anlatıyor: "Hubeyb'in öldürüleceği gün kararlaştırılmıştı. Vallahi, ölüm haberini duyunca onun yüzünde zerre kadar bir üzüntü, durumunda en küçük bir endişe görmedim. Sadece ölmeden önce vücut temizliğini yapmak üzere benden emanet olarak bir ustura istedi. İsteğini yerine getirdim." Bütün Mekke halkı toplanarak Hz. Hubeyb'i öldüreceklerdi. İntikamlarını vahşi bir şekilde bu masumdan alacaklardı.

Gün aydınlanmış, sabah olmuştu. Menfur emellerine kavuşmak isteyen bir grup Kureys putperesti, Hz. Hubeyb'in zincire vurulduğu eve geldiler. İntikam ateşinden alev alev olmuş gözlerini Hz. Hubeyb'in üzerine diktiler. İman çağlayan büyük Sahabi bir melek masumiyeti içinde bekliyordu. Gayet rahat ve sakindi. Üzerinde en ufak bir telaş eserini görmek mümkün değildi. Müşrikler bağlı olduğu prangadan çözerek onu hücresinden çıkardılar. Mekke'ye iki fersah uzaklıkta bulunan Ten'im mevkiine götürüp idam etmek üzere yola çıktılar.

Müşrikler, avını ele geçirmiş aç canavar haletiyle menhus bir sevinçle ilerlerken, Hz. Hubeyb de, mazlum bir edâ, fakat metin ve vakur adımlarla Allah'a kavuşacağı mekâna gidiyordu. Yolda Hz. Zeyd bin Desinne ile karşılaşmış birbirlerini teselli etmişlerdi.

Hubeyb bin Adiyy kimdir? Hubeyb bin Adiyy nerede doğmuştur? Hubeyb bin Adiyy ne zaman doğmuştur? Hubeyb bin Adiyy nasıl Müslüman olmuştur? Hubeyb bin Adiyy nasıl hicret etmiştir? Hubeyb bin Adiyy nasıl evlenmiştir? Hubeyb bin Adiyy’in cesareti, Hubeyb bin Adiyy‘in hayatı, Hubeyb bin Adiyy’in vefatı…

Ten'im âdetá bir panayıra dönüşmüş, çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkek oraya dökülmüştü. Bu iki mazlumun öldürülüşünü seyredecek, Bedir'in ve Uhud'un acısını dindireceklerdi güya.

Derince bir çukur kazdılar. Kurumuş koca bir ağaç bedenini getirerek diktiler. Bu bir idam sehpasıydı. Hz. Hubeyb'i idam sehpasının yanına götürdüler. Hz. Hubeyb bir müddet durdu. Müşriklerden hiçbir talepte bulunmamıştı. Fakat son olarak Rabbinin huzuruna çıkmak istiyordu, "Müsaade ederseniz, bırakın da iki rekât namaz kılayım" dedi. Müsaade edildi.

Hz. Hubeyb, adập ve erkânına dikkat ederek huşu içinde iki rekât namaz kıldı. Selam verdikten sonra müşriklere dönerek, "Vallahi, eğer ölümden korktu da namazı uzattı zannına kapılmayacak olsaydınız, namazı uzatır ve çoğaltırdım" dedi. Bu haldeyken bile imanla bağdaşmayan korkaklık eserini kabul etmiyordu. Böylece, İslam tarihinde idamdan önce iki rekât namaz kılma adedini Hz. Hubeyb başlatmış oldu.

Müşrikler, Hz. Hubeyb'i tutup darağacına bağladılar. Yönünü ise Medine'ye çevirdiler. Belki ölümden korkar da inancından vazgeçer düşüncesiyle son olarak şu teklifte bulundular: "Muhammed'in dinini terk et, sana eman verip, serbest bırakalım."

Hz. Hubeyb, hiç böyle bir teklif beklemiyordu. Bunu kabul etmek onun için dinlerin en kötüsüydü. Vakur bir sesle gürledi: "Hayır, vallahi dinden dönmem. Hatta bütün dünyayı da bana verseniz vazgeçmem."

Alay dolu bir teklif daha yaptılar: "Doğru söyle, şimdi senin yerine Muhammed'in öldürülmesini, senin de evinde çoluk çocuğunun arasında sağ salim yaşamanı isterdin, değil mi?"

Kalbi Peygamber sevgisiyle dolup taşan Hz. Hubeyb'in verdiği cevap cânileri ürküttü: "Vallahi, Peygamberimin ayağına bir diken batmaktansa, canımdan olmaya razıyım." Daha sonra şöyle devam etti: "Allah yolunda olunca, hayatımın hiçbir ehemmiyeti yoktur. Vallahi, ben imanımdan dolayı öldürülecek olduktan sonra, vurulup hangi yanım üzerine düşersem düşeyim, gam yemem. Çünkü bunların hepsi Allah uğrunadır. O dilerse parça parça olan vücudumu feyze eriştirir."

Müşrik topluluğu fedakârlığın ne olduğunu bilemiyorlardı. Ortalığı bir ölüm sessizliği kaplamıştı. Bu sözlere sadece istihza ile gülüp geçiyorlardı. Şirkin bütün çirkinliği suratlarına aksetmişti.

Haksız yere canına kıydıkları için Hz. Hubeyb, onlara içten gelen bir beddua etti:

"Allah'ım, Kureyş müşriklerini mahvet. Topluluklarını darmadağın et. Birer birer canlarını al, hiçbirisini sağ bırakma." Bu beddua Ten'im mevkiinde yankılanınca müşriklerin kimisi kulağını tıkadı, kimisi yere kapaklandı. Daha sonra günlerce müşrikler arasında bu bedduâ çalkalandı durdu. Hz. Hubeyb'in imanındaki sebatını ve kararlılığım gören müşrikler, Uhud'da babaları öldürülen eli mızraklı kırk gence hücum emrini verdiler.

Dört bir yandan fırlatılan mızraklar Hz. Hubeyb'in vücuduna batıyordu. Bağlandığı ağaç kımıldayınca yüzü Kâbe'ye döndü. Hz. Hubeyb'in bu duruma sevindiği hissedilmişti. Hâlâ duâ ediyordu: "Allah'ım, eğer ben Senin katında hayırlı bir kul isem, yüzümü kıbleden başka tarafa çevirme" diyordu. Artık kimse ondan sonra yüzünü çeviremedi. Ruhunu teslim edeceğini anlayan Hz. Hubeyb, son olarak Resulullaha selâm göndermek istedi. Fakat orada selâmını ulaştıracak kimsecikler yoktu. "Allah'ım, Sen bize Resulünün peygamberliğini tebliğ ettirdin. Bize reva görüleni de sabahleyin o Resulüne eriştir. Allah’ım, selâmımı Resulüne ulaştıracak kimseyi bulamadım. Ne olur, selâmımı Sen ulaştır" diye niyazda bulundu.

Peygamberimiz o sabah Sahabeleri ile sohbet ediyordu. Birden üzerinde vahiy hali belirdi, "Vealeykümselam" dedi. Sahabiler, "Kimin selâmını aldın, ya Resulallah?" diye sorunca, Peygamberimiz, "Kardeşiniz Hubeybin selâmını. Müşrikler onu şehit etti" buyurdu. Selâmı tebliğ eden, Cebrail (a.s.). Bütün müşrik gençleri ellerindeki mızrakları atıp bitirdiler. En sonunda Hâris bin Amir’in oğlu Ukbe gidip mızrağını Hz. Hubeyd'in göğsüne sapladı, mızrağın ucu arkasından çıktı. Hz. Hubeyb şehadet kelimesi getirerek Cennete uçtu. Müşrikler, gelen geçen görsün, her tarafa yaysın diye Hz. Hubeyb'in cesedini darağacından indirmediler. Bu vaziyeti haber alan Peygamberimiz, Hubeyb'in cesedini indirmek için Hz. Amr bin Umeyye'yi (r.a.) vazifelendirdi ve kendisine cenneti müjdeledi.

Cesedin yanında bekçiler vardı. Bir gece gizlice yaklaşan Hz. Amr, cesedi çözdü, indirdi, sırtına alarak uzaklaşmak istedi. Durumu fark eden bekçiler Hz Amr'ın peşine düştüler. Hz. Amr, Hz. Hubeyb'in cesedini yere bıraktı, Ceset yere düşünce, ne bekçiler gördü, ne Hz. Amr, Cenab-ı Hak, tekrar müşriklerin eline geçmemesi için büyük şehidin cesedini gizlemişti. Hz. Hubeyb'i "şehitlerin ulusu" olarak vasıflandıran Peygamberimiz, "O benim Cennette komşumdur" buyurmuştu.

Allah ondan râzı olsun.