ABD, 11 Eylül 2001 Salı günü tarihinin en büyük saldırısını yaşadı. 4 büyük yolcu uçağı, kaçırılarak belirli hedeflere çakıldı. Bu saldırılar sonucunda 3 bin dolayında kişi hayatını kaybetti. Amerikan Havayolları’nın 11 sefer sayılı ve 92 yolculu ve United Airlines’ın 175 sefer sayılı ve 65 yolculu uçakları Boston’dan Los Angeles’e hareket etmişti. Hareketten kısa bir süre sonra uçakların kontrolü ele geçirildi ve Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri’ne çakıldıkları New York’a yönlendirildiler. Çarpma ve akabinde meydana gelen yangın, 110 katlı kuleleri çökertti. Aralarında, çıkan yangınları söndürmeye çalışan yüzlerce itfaiyecinin de bulunduğu 2 bin 792 kişi hayatını kaybetti. United Airlines’ın Newark’dan San Francisco’ya uçan 93 sefer sayılı uçağı ve American Airlines’ın Dulles’dan (Virginia) Los Angeles’a hareket eden 77 sefer sayılı uçakları da kaçırıldı. 64 yolculu uçuş 77, Washington D.C.’ye yönlendirildi ve Pentagon’a çakıldı. Uçağın içindeki tüm yolcularla birlikte Pentagon’daki 125 askerî personel hayatını kaybetti. 93 sefer sayılı uçak da 44 yolcusuyla Washington’a yönlendirildi, ama yolcuların hava korsanlarını etkisiz hale getirmeye kalkışmasının ardından Pennsylvania yakınlarında bir araziye çakıldı.

İkiz kulelerin vurulmasından sonra George W. Bush'ın yaptığı tarihi konuşması:

 “Sayın Sözcü, Başkan, Kongre Üyeleri ve Amerikalılar!

Normal zamanlarda Başkanlar bu kürsüye ulusun durumunu anlatmak için gelirler. Bu gece böyle bir bildirime gerek yok. Bu zaten Amerikan halkı tarafından yapıldı. Bunu, yerdekilerin hayatını kurtarmak için teröristlere saldıran yolcuların cesaretinde gördük. Olağanüstü bir adam olan Todd Beamer gibi yolculardan bahsediyorum. Eşi Lisa Beamer’i bu gece aramıza davet etmemde bana eşlik eder misiniz lütfen?

Ulusumuzun durumunu, yaşadığımız felakette çalışan kurtarma görevlilerinin dayanıklılığında gördük. Bayrakların açılışını, mumların ışığını, kan verilmesini, İngilizce, İbranice ve Arapça edilen duaları gördük. Başkalarının acısını kendi acısı olarak gören, cömert ve sevgi dolu insanların asaletini gördük.

Yurttaşlarım, son dokuz gündür, tüm dünya ulusumuzun durumunu gördü. Oldukça sağlam. Bu gece, tehlike karşısında uyanık ve özgürlüğü savunmak için göreve çağrılmış bir ülkeyiz. Acımız öfkeye, öfke kararlılığa dönüştü. Ya düşmanlarımızı adalet karşısına ya da adaleti düşmanlarımızın karşısına çıkaracağız; adalet yerini bulacak.

Böylesi bir dönemde sergilediği liderlikten dolayı Kongre’ye teşekkür ederim. Tüm Amerika, trajedinin yaşandığı akşam, Cumhuriyetçilerin ve Demokratların, içinde bulunduğumuz Kongre’nin basamaklarında ‘Tanrı Amerika’yı Korusun’ ilahilerini söyleyerek bir araya gelmesini görmekten duygulandı. Ve sizler ilahi söylemekten daha fazlasını yaptınız. Ordumuzun ihtiyaçlarını karşılamak ve teşkilatlarımızı yeniden yapılandırmak için 40 milyar dolar tahsis ederek harekete geçtiniz.

Sözcü Hastert, azınlık lideri Gephardt, çoğunluk lideri Daschle ve Senatör Lott, arkadaşlığınız, liderliğiniz ve ülkemize yaptığınız hizmetten dolayı size teşekkür ederim. Ve Amerikan halkı adına, taşan desteği için dünyaya teşekkür ediyorum. Amerika, Buckingham Sarayı’nda, Paris caddelerinde ve Berlin’in Brandenburg kapısında çalınan ulusal marşımızın melodilerini asla unutmayacak.

Seul’deki elçiliğimizin önünde dua etmek için toplanan Güney Koreli çocukları, Kahire’deki bir camide edilen iyi niyet dualarını asla unutmayacağız.

Avustralya, Afrika ve Latin Amerika’daki saygı duruşlarını ve ulusal yasları asla unutmayacağız.

Bizimkilerle birlikte can veren 80 ülkenin vatandaşlarını da asla unutmayacağız.

Onlarca Pakistanlıyı, 130’dan fazla İsrailliyi, 250’den fazla Hintliyi ve El Salvador, İran, Meksika ve Japonya’dan erkek ve kadınları ve yüzlerce İngiliz vatandaşını. Amerika’nın Büyük Britanya’dan daha esaslı bir dostu yok. Bir kez daha yüce bir amaç için bir araya geldik. İngiliz Başbakanının Amerika ile olan dayanışmasını göstermek için bir okyanusu kat etmesinden dolayı onur duydum. Geldiğin için teşekkürler, dostum. 11 Eylül’de, özgürlüğün düşmanları, ülkemize savaş açtı.

Amerikalılar savaşı tanır, ama geçtiğimiz 136 yıl boyunca, 1941’deki bir Pazar günü olan hariç (Japonların yaptığı Pearl Harbour baskını, Y.N.) yabancı topraklardaki savaşlara katılageldiler. Amerikalılar savaş kayıplarını bilir, ama sakin bir sabah büyük bir şehrin merkezinde yaşanan türden olanlarını değil. Amerikalılar sürpriz saldırıları tanır, ama daha önceden binlerce sivilin üzerine yapılanları görmemişlerdi. Bunların hepsi bir gün içinde başımıza geldi. Ve gece, farklı bir dünyanın, bizzat özgürlüğün saldırı altında olduğu bir dünyanın üzerine çöktü. Amerikalıların zihninde bu gece birçok soru var. Amerikalılar ‘Ülkemize kim saldırdı?’ diye soruyor. Şu ana kadar topladığımız deliller, gevşek bir şekilde birbirleriyle bağlantılı olan ve El-Kaide olarak bilinen bir grup terörist organizasyona işaret ediyor.

Bunlar aynı zamanda Tanzanya ve Kenya’daki Amerikan elçiliklerinin ve UUS Cole’un (Yemen’de demirli iken bombalanan Amerikan savaş gemisi, Y.N.) bombalanması ile suçlanan katillerden bazıları. El-Kaide, mafyanın cinayet olarak yaptığını terör olarak yapıyor. Ama amacı para kazanmak değil. Amacı, dünyayı yeniden yapılandırmak ve radikal inançlarını dünyadaki tüm insanlara empoze etmek. Teröristler, İslamî aşırılığın, Müslüman âlimler ve Müslüman din adamlarının çoğu tarafından reddedilen uç formlarından birini uyguluyorlar. İslam’ın barışçıl öğretilerini saptıran uç bir formunu. Teröristlerin kanunu, onlara, Hıristiyanları ve Yahudileri, tüm Amerikalıları öldürmelerini, kadınların ve çocukların da dahil olduğu sivillerle askerler arasında bir ayrım yapmamalarını emrediyor. Bu grup ve grubun Usame Bin Laden adındaki lideri, aralarında Mısırlı İslamî Cihad ve Özbekistan’daki İslamî Hareket’in de bulunduğu, farklı ülkelerdeki birçok organizasyonla ilişki içinde. 60’tan fazla ülkede bu teröristlerin binlercesi var.

Bunlar kendi ülkelerinden ve komşu ülkelerden silah altına alınıyor, terör taktikleri üzerine eğitim gördükleri Afganistan gibi yerlerdeki kamplara getiriliyorlar. Kötülük ve yıkım yapmak için evlerine ya da saklandıkları ülkelere gönderiliyorlar.

El-Kaide liderliğinin Afganistan’da büyük bir etkisi var ve ülkenin büyük bir bölümünü kontrol altında bulunduran Taliban rejimini destekliyorlar. Afganistan’da El-Kaide’nin dünyaya yönelik vizyonunu görüyoruz. Afgan halkı işkence görüyor, birçoğu açlık çekiyor ve birçoğu da ülkeden kaçtı. Kadınların okula gitmesine izin verilmiyor. Televizyon sahibi olduğunuz için hapse atılabiliyorsunuz. Din ise, sadece liderlerinin dayattığı şekilde tatbik edilebiliyor. Afganistan’da bir erkek, sakalı yeteri kadarı uzun değilse hapse atılabiliyor. Birleşik Devletler, Afgan halkına saygı duyuyor. Daha da ötesi bu ülkeye yapılan insanî yardımın en büyük kaynağı bizleriz, ama Taliban rejimini lanetliyoruz. Taliban rejimi, sadece kendi insanına baskı yapmıyor, aynı zamanda teröristleri finanse ederek, barındırarak ve onlara ikmalde bulunarak dünyanın her yerindeki insanları tehdit ediyor: Taliban rejimi, katile yardım ederek ve cesaretlendirerek suç işliyor.

Ve bu gece Amerika Birleşik Devletleri, Taliban’dan şunları talep ediyor.

El-Kaide’nin ülkenizde yaşayan lider kadrosunun tüm yetkililerini Birleşik Devletler’e teslim edin. Aralarında Amerikalıların da bulunduğu ve adaletsiz bir şekilde hapsettiğiniz tüm yabancı uyrukluları serbest bırakın. Ülkenizdeki yabancı gazetecileri, diplomatları ve yardım çalışanlarını koruyun. Afganistan’daki her terör kampını hemen ve daimî olarak kapatın. Ve her teröristi, elemanı ve destek yapılanmalarını uygun makamlara teslim edin. Artık faaliyette bulunmadıklarından emin olabilmemiz için, Birleşik Devletler’e, terörist eğitim kamplarına serbest giriş hakkı tanıyın. Bu talepler tartışmaya ve pazarlığa açık değildir. Taliban harekete geçmeli, hem de hemen. Ya teröristleri teslim edecekler ya da onların kaderini paylaşacaklar.

Bu gece ayrıca doğrudan dünyadaki Müslümanlara seslenmek istiyorum. İnancınıza saygı duyuyoruz. İnancınız, milyonlarca Amerikalı ve Amerika’nın dost olarak kabul ettiği ülkelerdeki insanlar tarafından özgürce tatbik ediliyor. Öğretileri iyi ve barışçı. Oysa Tanrı adına kötülük yapanlar, Tanrı’nın adını kötüye kullanıyorlar. Teröristler, İslam’ın kendisini de kaçırmaya çalışarak (uçak kaçırmaya atfen Y.N.) aslında kendi inançlarına da ihanet ediyorlar. Amerika’nın düşmanı, çok sayıdaki Müslüman dostlarımız değil. Çok sayıdaki Arap dostlarımız da değil. Düşmanımız, teröristlerin oluşturduğu radikal şebeke ve onları destekleyen her hükümet. Terörle savaşımız El-Kaide ile başlıyor ama orada bitmeyecek. Küresel menzildeki tüm terör grupları, bulunana, durdurulana ve mağlup edilene kadar sona ermeyecek.

Amerikalılar soruyorlar, ‘Neden bizden nefret ediyorlar?’

İşte tam olarak bu Meclis’te gördüklerinden nefret ediyorlar; demokratik olarak seçilmiş hükümetten. Onların liderleri kendi kendilerini atıyor. Özgürlüklerimizden nefret ediyorlar; inanç özgürlüğümüzden, ifade özgürlüğümüzden, oy verme, bir araya gelme ve birbirimizle hemfikir olmama özgürlüğümüzden. Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi birçok Müslüman ülkedeki mevcut hükümetleri devirmek istiyorlar. İsrail’i Ortadoğu’dan sürmek istiyorlar. Hıristiyanları ve Musevileri, Asya ve Afrika’nın engin topraklarından çıkarmak istiyorlar. Bu teröristler sadece hayatlara son vermek için değil, aynı zamanda bir yaşam tarzını kesintiye uğratmak ve sona erdirmek için öldürüyorlar.

Her katliamla birlikte Amerika’nın korkacağını, dostlarını yüz üstü bırakarak dünyadan çekileceğini ümit ediyorlar. Yollarına çıktığımız için bize karşı çıkıyorlar. Tanrı’ya hürmet numaralarına kanmıyoruz. Bu türü daha önceden de gördük. Onlar, 20. yüzyılın tüm ölümcül ideolojilerinin kalıntıları. Radikal vizyonlarına hizmet etmek için insan hayatına kastederek, güce tapmanın haricindeki tüm değerleri çiğneyerek, Faşizm’in, Nazizm’in ve Totaliteryanizm’in izinde gidiyorlar. Tarihin ıskartaya çıkmış yalanlarının işaretsiz mezarlığında son bulana kadar bu yolu takip edecekler.

Amerikalılar soruyorlar, ‘Nasıl savaşacağız ve bu savaşı nasıl kazanacağız?

Her türlü diplomasiyi, her türlü istihbarat gerecini, her türlü kanun gücünü, her türlü malî etkinliği ve gereken her türlü savaş gerecini, küresel terör şebekesinin yok edilmesi ve mağlup edilmesi yönünde komutamızdaki tüm kaynakları harekete geçireceğiz. Bu savaş, on yıl önce Irak’a karşı verilen, toprağın kesin bir şekilde özgürleştirilmesi ile biten ve çabuk sonuç alınan savaş gibi olmayacak. İki yıl önce Kosova semalarında gerçekleşen, kara birliklerinin kullanılmadığı ve bir tek Amerikan askerinin bile çatışmada kaybedilmediği hava savaşına da benzemeyecek. Vereceğimiz karşılık, anî bir misilleme ya da birbirinden bağımsız saldırılardan daha fazlasını ihtiva ediyor. Amerikalılar tek bir savaştan ziyade, daha önce gördüklerimize hiç benzemeyen türden, uzun süreli bir çarpışmaya hazır olmalı. Buna TV ekranlarına da yansıyan ses getirici darbeler kadar, başarılı olsa bile gizli kalacak örtülü operasyonlar da dahil olabilir.

Teröristlerin finansman kaynaklarını kurutacağız, onları birbirlerine düşüreceğiz ve saklanacak yerleri kalmayana dek bir yerden diğerine süreceğiz.

Aynı zamanda teröristlere yardım sağlayan ve onlara kol kanat geren hükümetlerin de peşine düşeceğiz. Şimdi her bölgedeki her milletin vermesi gereken bir karar var: Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle! Bugünden itibaren, terörizme yataklık eden ya da destek veren her ulus, Birleşik Devletler tarafından düşman rejim olarak kabul edilecektir. Ulusumuzun dikkati çekildi, saldırılara karşı bağışıklığımız yok. Amerikalıları korumak için teröre karşı gereken savunma tedbirlerini alacağız. Bugün, devletin ve yerel hükümetlerin yanı sıra düzinelerce federal bölüm ve ajansın iç güvenliği etkileyen sorumlulukları bulunuyor. Bu gayretler, en yüksek seviyede koordine edilmeli. Bundan dolayı bu gece, Bakanlık düzeyinde ve doğrudan bana karşı sorumlu İç Güvenlik Bakanlığı’nın kurulduğunu ilan ediyorum.

Ve yine bu gece, Amerika’nın güvenliğini güçlendirmek için bu gayretleri yönlendirecek, seçkin bir Amerikalıyı, emekli asker, etkin bir vali, gerçek bir vatansever ve güvenilir bir arkadaş olan Pennsylvanialı Tom Ridge’i takdim ediyorum. Ülkemizi teröre karşı korumak ve gelebilecek herhangi bir saldırıya karşılık vermek için, bütüncül bir ulusal stratejiyi yönlendirecek, denetleyecek ve de koordine edecek. Bu önlemler kaçınılmaz. Terörizmin yaşam tarzımıza tehdit yöneltmesini engellemenin tek yolu; onu durdurmak, engellemek ve nerede ortaya çıkarsa yok etmektir. FBI ajanlarından istihbarat görevlilerine, aktif göreve çağırdığımız rezervlere kadar birçok kişi bu gayrete dahil olacak. Hepsi teşekkürlerimizi ve dualarımızı hak ediyor.

Ve tahribata uğramış Pentagon’dan birkaç mil uzakta bulunduğumuz bu yerde ordumuz için de bir mesajım var:

Hazır olun. Silahlı kuvvetleri alarma geçirdim ve bunun bir sebebi var. Amerika’nın harekete geçeceği an geliyor ve siz bizi gururlandıracaksınız. Bununla birlikte bu, sadece Amerika’nın savaşı değil.

Tehlikede olan, sadece Amerika’nın özgürlüğü değil

 Bu, dünyanın savaşı. Bu, medeniyet savaşı. Bu, gelişmeye, çoğulculuğa, hoşgörüye ve özgürlüğe inananların savaşı. Her ulusun bize katılmasını istiyoruz. Tüm dünyadaki polis güçlerinin, istihbarat servislerinin ve bankacılık sistemlerinin yardımına ihtiyacımız olacak ve bu yardımı isteyeceğiz. Birleşik Devletler, Latin Amerika’dan Asya’ya, Afrika’dan Avrupa ve İslam dünyasına kadar sempatisini ve desteğini sergileyen birçok ülke ve uluslararası organizasyona minnettardır. Belki de dünyanın tutumunu en iyi NATO’nun ‘birine yapılan saldırı, hepsine yapılmış bir saldırıdır’ şeklindeki taslağı yansıtıyor. Medenî dünya Amerika’nın yanında yerini alıyor.

Eğer bu terör cezasız kalırsa, sırada kendi şehirlerinin ya da vatandaşlarının olacağını anlıyorlar. Karşılık verilmemiş terör sadece binaları yıkmakla kalmaz, aynı zamanda meşru hükümetlerin de istikrarını tehdit edebilir. Peki, biliyor musunuz, ne olacak? Buna izin vermeyeceğiz.

Amerikalılar soruyorlar, ‘Bizden beklenen nedir?’

Hayatlarınızı yaşamanızı ve çocuklarınıza sarılmanızı istiyorum. Bu gece birçok vatandaşın korkuları olduğunu biliyorum, ama sakin ve kararlı olmanızı istiyorum. Süregelen bir tehditle karşı karşıya kalsanız bile. Amerika’nın değerlerini kucaklamanızı ve buraya bu kadar insanın neden toplandığını hatırlamanızı istiyorum. Prensiplerimiz için savaşıyoruz ve ilk sorumluluğumuz bu prensiplerle yaşamaktır. Hiç kimse, etnik geçmişi ya da dinî inancı dolayısıyla haksız bir muameleye maruz kalmamalı, kötü söz işitmemeli. Katkılarınızla bu trajedinin kurbanlarına destek olmaya devam etmenizi istiyorum. Bağışta bulunmak isteyenler, New York, Pennsylvania ve Virginia’da doğrudan yardım sağlayan grupların isimlerini bulmak için, merkezî bilgi kaynağına, libertyunites.org adresine gidebilir. Bu araştırma üzerinde çalışan binlerce FBI ajanı, işbirliğinize ihtiyaç duyabilir. Daha sıkı güvenliğin yanı sıra kaynaklanabilecek gecikmeler ve aksaklıklar için ve aynı zamanda uzun sürecek bir savaş olacak bu süreçte sabrınızı rica ediyorum. Amerikan ekonomisine katılımınızın ve güveninizin sürmesini istiyorum. Teröristler, Amerikan zenginliğinin sembolüne saldırdılar; özüne dokunamadılar.

Amerika, halkımızın çalışkanlığı, yaratıcılığı ve girişimciliğinden dolayı başarılıdır.

Bunlar, 11 Eylül’den önce ekonomimizin gerçek güçleriydi, bugün de öyle. Ve son olarak, lütfen terör kurbanları için, aileleri için, üniforma altında olanlar için ve büyük ülkemiz için dua etmeye devam edin. Dua, üzüntümüzü yatıştırıyor ve bizi önümüzdeki yolculuk için güçlendirecektir de. Bu gece siz Amerikalı vatandaşlarıma şu ana kadar yaptıklarınız ve yapacaklarınız için teşekkür ediyorum. Ve Kongre’nin sayın bay ve bayanları, size de temsiliniz, yaptıklarınız ve birlikte yapacaklarımız için teşekkür ediyorum. Bu gece yeni ulusal zorluklarla karşı karşıyayız. Hava güvenliğini geliştirmek, iç hat uçuşlarındaki air-marshall’ların sayısını fazlasıyla arttırmak ve uçak kaçırmaları engellemek için bir araya geleceğiz. İstikrarı desteklemek ve bu olağanüstü dönem boyunca hava yollarımızın doğrudan yardımla uçuşlarını devam ettirmesi için bir araya geleceğiz. Kanun uygulayıcılara, burada, evimizdeki teröristleri takip etmek için ihtiyaç duydukları ilave ekipmanı vermek için bir araya geleceğiz.

Teröristlerin planlarını, harekete geçmeden önce bilmek, onları saldırmadan önce bulmak için istihbarat yeteneklerimizi güçlendirme amacıyla bir araya geleceğiz. Amerikan ekonomisini güçlendirecek ve insanlarımızı tekrar işlerinin başında döndürecek adımları atmak için bir araya geleceğiz. Bu gece, tüm New Yorkluların olağanüstü ruhunu yansıtan iki olağanüstü lideri, Vali George Pataki ve Belediye Başkanı Rudolf Giuliani’yi ağırlıyoruz. Yönetimim, Amerikan kararlılığının bir sembolü olarak, tüm dünyaya New York’u yeniden inşa edebileceğimizi göstermek için Kongre ve bu iki liderle birlikte çalışacak. Tüm bu olan bitenden, kaybedilen canlardan ve onlarla birlikte ölen tüm imkânlar ve ümitlerden sonra, Amerika’nın geleceğinin korku dolu olup olmayacağını merak etmek doğaldır. Bazıları terör çağından bahsediyor.

Önümüzde savaşlar ve yüzleşeceğimiz tehlikeler olduğunu biliyorum. Ama bu ülke, zamanımızı tanımlayacak, onun tarafından tanımlanmayacak. Amerika Birleşik Devletleri, kararlı ve güçlü olduğu sürece, bu bir terör çağı olmayacak. Burada ve tüm dünyada bir özgürlük çağı olacak. Büyük zarar gördük. Büyük kayıplarımız oldu. Ve bu acımızın ve öfkemizin içinde, misyonumuzu ve önemimizi bulduk. Özgürlük ve korku savaş halinde. İnsan özgürlüğünün ilerleyişi, zamanımızın başarılı olması ve tüm zamanların en yüksek umudu, şimdi bizlere bağlı. Ulusumuz, bu nesil, halkımızın ve geleceğimizin üzerinden şiddetin kara tehdidini kaldıracak. Cesaretimizle, gayretlerimizle, dünyayı bu amaç için bir araya getireceğiz.

Yorulmayacağız, pes etmeyeceğiz, başarısız olmayacağız.

Önümüzdeki aylar ve yıllar içinde hayatın normale dönmesini ümit ediyorum. Yaşantılarımıza, rutin hayatlarımıza döneceğiz. İyi olan da bu. Yas bile zamanla ve gururla azalır. Ama kararlılığımız sona ermemeli. Her birimiz o gün neye ve kime ne olduğunu hatırlayacağız. Haberler geldiğinde nerede olduğumuzu ve ne yapmakta olduğumuzu hatırlayacağız. Bazılarımız bir yangın görüntüsünü, bir hikâyeyi ya da kurtarma faaliyetini hatırlayacak. Bazılarımız bir yüzün ya da sonsuza gitmiş bir sesin hatırasını taşıyacak. Ve ben de şunu taşıyacağım: Başkalarını kurtarmaya çalışırken Dünya Ticaret Merkezi’nde hayatını kaybeden polis şefi George Howard’ın armasını.

Oğlunun gururlu bir hatırası olarak annesi Arlene tarafından bana verildi. Bu, bana, sona eren hayatları ama sona ermeyen bir misyonu hatırlatacak. Ülkemize açılan yarayı ve bundan etkilenenleri asla unutmayacağım. Geri adım atmayacağım, dinlenmeyeceğim ve Amerikan halkının güvenliği ve özgürlüğü için verilen bu mücadeleyi omuzlamaktan yılmayacağım. Bu çatışmanın seyri bilinmiyor, buna rağmen, sonucu kesin. Özgürlük ve korku ile adalet ve zalimlik daima savaş içerisinde oldular. Ve biliyoruz ki, Tanrı, bunlar arasında tarafsız değildir. Vatandaşlarım! Şiddeti; sabırlı bir adalet, davamızın haklılığından duyduğumuz eminlik ve kazanılacak zaferlerin güveni ile karşılayacağız. Önümüzdeki tüm yaşanacaklarda, Tanrı bize bilgelik versin ve Amerika Birleşik Devletleri’ni korusun. Teşekkür ederim.”

20 Eylül 2001