Modern zamanların, gelişmiş şehirlerin ve kapitalist hayat şartlarının, hemen herkesi ve her erdemi sıklıkla ve ciddi şekilde sınadığı, iyi olmanın ve iyi kalmanın her zaman zor olan pratiğinin, artık daha da zor olduğunu hepimiz, hemen her gün duyduklarımızla ve gördüklerimizle daha iyi anlıyoruz.

Devleti için iyi vatandaş, şehri için iyi hemşeri, işi için iyi usta, tanıdık ve komşuları için iyi biri, ailesi için iyi bir anne, baba, eş, kardeş veya çocuk olmak ve bunu bir süreliğine ya da bir mekana has kılmadan hayatın tamamında bir standart olarak yaşamak, herhalde bugünlerin en değerli mücevherlerinden biridir.

Afrika’nın batılılar tarafından sömürülen zengin elmas yataklarında değil, Anadolu’nun altı ve üstü verimli topraklarında, Gaziantep’in tarihi ve güncel olarak yeryüzünde doldurduğu boşlukta, cadde ve sokaklarında, okul ve fabrikalarında, ev ve işyerlerinde aramak ve bulmak zorunda olduğumuz mücevher; iyiliktir.

İyilik; büyük kalabalıkların uyum içinde yaşadıkları bir ortamda, birilerinin düzeni bozduğu anda, kahir ekseriyetin iyi olduğunu ve iyilikten yana olduğunu unutmamakla başlar. Çünkü çokluk ve destek hissi, en çok iyiliğe lazımdır. En çok çoğaltılması gereken, dillendirilmesi ve sesine ses katılması gereken şey, iyiliktir.

Bütün bir şehrin, bir gün toplanmasa burnumuzun direğini yıkacak olan çöplerini her gün düzenli olarak toplayan belediye çalışanlarının, bir yerde bir çöpü unutmasını, bütün bir koca temizlik hareketini yok sayacak kadar büyütmek; kibrit çöpünü gözüne, ardındaki yemyeşil ormanı göremeyecek kadar yaklaştırmak gibidir.

Her dört kişiye bir aracın düştüğü Gaziantep’te sabahtan akşama hatta neredeyse 24 saat hiç durmadan akan trafiğin, bir yerlerde birileri tarafından sabote edilmesine takılıp, her şeyi ve herkesi yanlış saymak, hatalı bilmek yine aynı şekilde, büyük kalabalıkların düzene ve kurallara uyarak oluşturdukları intizamı inkar etmek, bir bakıma nankörlük olur.

İnsanız tabi; kilometrelerce hiç sarsılmadan kat ettiğimiz yolun bir yerinde bir çukura ya da çıkıntıya rastladığımızda, bütün güzergahı o yarım metrelik bozukluktan ibaret sayarız. Oysa bu hem kendimize hem de ilgililerine adalet değildir.

İyi giden onca şeyin arasından sürekli yanlışları ve kötüleri görmek, biraz da gözlerin ya da bakışların artık bir sebeple kırıldığını gösterir. Kırık bakış ise, düz olanı eğri, yamuk olanı normal görmek gibi bir yere giden ilk kapıdır.

Birkaç kişinin bozabildiğini düşündüğümüz düzen ve kuralların, yine birkaç kişinin ihtimam ve hassasiyeti ile güçleneceğine de inanmak durumundayız. Herkesin çiğnediği bir kurala benim uymamla değişecek olan, sadece benim gönül huzurum ve vicdani rahatlığım değil; bir yerde, her güzelliğin başlangıç noktasının tek bir kişi olduğunu gösterecek, iyi bir adımdır, iyilik için bir adımdır.

Herkesin çöpünü attığı sokak ortasına ya da kuytu bir köşeye çöp atmak; sürüye uyarak uçurumdan atlamakla çok benzer bir davranış biçimidir. Erdemli insan için doğru ya da yanlışın ölçüsü kalabalıkların yapması ya da yapmaması olamaz. Bir hareket doğruysa doğrudur ve başkalarının yapmaması onu yanlış durumuna düşürmez. Bir yanlış ise; bin kişi de işlese yanlıştır ve bir tek kişinin reddetmesi ile o yanlışın sonu başlamış olur.

İyi insan olmanın ilk adımlarından biri, sürüye uymamaktır.

İyi kalmanın ilk adımı ise; doğruya yanaşmayan ve yapmayanların, küçümseme ve kınamalarına aldırmamaktır.

Hiç unutmadığım bir hatıramdır. 90’lı yılların sonunda bir yaz tatili sebebiyle bulunduğum Gaziantep’te eniştemin arabasıyla şehir merkezine gidiyorduk ve direksiyon bendeydi. Hala aynı yerde bulunan meslek lisesinin önündeki ışıklara geldiğimizde kırmızı yandı ve doğal olarak durdum. Bir anda arkadan bir korna kıyameti koptu. Bağırtılar da geliyordu ama konuyu anlamadığım için aldırmamıştım. Yanımdaki yeğenime ne oluyor diye sorduğumda aldığım cevap, bugün gibi hatırımda. Neden durduk diye bize kızıyorlarmış. Ama kırmızı dedim ve kimsenin aldırmadığını o gün öğrenmiş oldum. Ama yeşil yanana kadar hareket etmedim.

Tabi sonraları, işin içine kameralar ve gerçekten kurallara uymanın trafikte rahat seyahat etmenin ilk yolu olduğuna inanan insanlar çoğalınca işler değişti. Son durumu hepiniz biliyorsunuz.

İşte o kavşaklarda kırmızı ışıkta durmak için kamera var mı diye kontrol etmek, uyanıklık değil maalesef ilk önce kendine sonra şehrine ve insanlarına saygısızlıktır. Başının üstünde dolaşan bir sopa ile yola gelmek erdemli bir insan davranış biçimi değildir!

İyi olabiliriz, iyilikleri çoğaltabilir ve kötülükleri azaltabiliriz. Şehrimize baktığımızda yanlışları görüp onlara uyarak elde edeceğimiz şey, ne bizi ne de bizden sonraki nesilleri mutlu etmeyecektir.

Bütün iyilikler ve iyilik hareketleri bir tek kişinin attığı ilk adımla başlamıştır.