5virusnews'de yer alan analiz haberin detayları şu şekilde oluştu:

KKTC’deki sorun basitçe, Yahudi olmayan bir Türk veya KKTC vatandaşı, İsrail’e gidip arsa, ev alabilir mi veya bir Yahudi’nin özgürlüğü ile hareket edebilir mi sorusuna verilecek olan cevaptır.

KKTC şuanda, en ufacık eleştirisi bile neredeyse antisemitizm olarak algılanan, algılatılan bir tehlike ile karşı karşıyadır. Yahudiler üzerindeki bu algı veya dokunulmazlık, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un geçen günlerde bir İtalyan TV programında kendisine sorulan bir soru üzerine, "Yanılıyor olabilirim ama Hitler'in de Yahudi kökleri vardı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy'nin Yahudi olması kesinlikle hiçbir şey ifade etmiyor. En büyük Yahudi karşıtlarının, yine Yahudiler olduğu söylenir." diye cevap vermesi ile büyük bir yara aldı. Neredeyse dünyanın her yerinde olduğu gibi, Yahudiler üzerindeki dokunulmazlık, sorgusuz sualsiz yaptıklarını kabullenme korkaklığı KKTC’de de var. O zaman bu bağlamda KKTC neler olduğunu bakalım…

Başlangıç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 22 Aralık 2022 tarihinde, Türk Yahudi Toplumu ve İslam Ülkeleri Hahamlar İttifakı Üyelerini kabul etmesi ile başlayalım. Erdoğan’ı ziyaret eden İslam Devletlerindeki Hahamlar Birliği (ARIS), İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerdeki Yahudi cemaatlerine hizmet veren Sefarad, Aşkenaz, Habad ve yerel hahamlar arasında bağlantı kurmak ve onların etkinliklerini desteklemek amacıyla kurulmuş. Halihazırda birlik Arnavutluk, Azerbaycan, BAE, Fas, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, KKTC, Mısır, Özbekistan, Türkiye, Tunus, Uganda gibi ülkelerde, Tataristan ve Başkurdistan gibi Rusya Federasyonu içinde yer alıp halkın çoğunun Müslüman olduğu federal bölgelerde yaşayan hahamlardan oluşmaktadır. 

Cumhurbaşkanın ziyaret haberini de Türkiye’de yayınlanan Şalom Gazetesi’nden alalım. Şalom’un 23 Aralık 2021 tarihinde yayınladığı habere göre, “İlk zirvesini Türkiye´de yapan, ‘İslam dünyasının hahamları’ Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildi.” Haberden KKTC’de bir Hahambaşı olduğunu da öğrendik.

KKTC Hahambaşısı adı Chaim Hillel Azimov idi.  O, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Berlin'deki 'Chabad Lubavitsh' Yahudi Merkezinden 19 Şubat 2003 tarihinde mezuniyet sertifikasını (Zeugnis)  alan ilk on hahamdan biri olarak, 2008 yılından itibaren KKTC’in en az bilinen Hahambaşısı oldu. Saraya giden heyetin başında ise, Türkiye Hahambaşı Rav Haleva ve Rusya Hahambaşısı Haham Berel Lazar vardı.

besim tibuk

Hahamların Cumhurbaşkanı ziyaretinde asıl dikkat çeken ise KKTC’de yapılması gündeme gelen havra oldu. Çünkü KKTC’de en fazla inşaat yapan hatta bugünlerde inşaat konusunda faaliyet gösteren neredeyse yalnızca Yahudilerdi. Tabii ki KKTC’deki finans ve bankacılığı da unutmayalım.. Onu da isimlerini hemen yazacak çevrelere bırakıyorum. Araya da F. Gülen’e desteğini açıkça Erdoğan’ı tehdit edecek boyutta ifade eden, “Osman Kavala ortak Cumhurbaşkanı adayımız olsun” diyen, KKTC’de 8 oteli bulunan Besim Tibuk’u da koyalım ki resim tam görünsün!... Eğer hala resimde fluluk varsa, 2017 yılında İsrail’in GKRY ile yaptığı ortak tatbikat ile IDF’nin (İsrail Savunma Kuvvetleri) adadaki eğitim sonucunda, İsrail Özel Kuvvetler Komutanının, “Onlarla (Rum) omuz omuza savaştık” sözleri de eklenebilir.

SÖYLEYENİN ADI YOK AMA 50 BİN MÜLTECİ YAHUDİ VAR

Yakın zamanda ise açıkça isimsiz servis edilen, güya Ukrayna’dan gelecek olan ve kamuoyunu yoklamaya yönelik, “50 bin mülteci Yahudi” haberi oldu. Haberin kaynağı belki de Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky, 6 Mayıs'ta (2019) Kiev'de ülkenin Yahudi cemaatinin önde gelen altı temsilcisiyle “tarihi” bir toplantı düzenlemiş olması ve Zelensky’nin Chabad-Lubavitch’e yakın olmasıdır.

Yine inşaat sektöründe, Yahudilerin benzeri görülmemiş ağırlığı karşısında Türkiye’den veya KKTC’den konut inşaatı yapanların aynı fiyatlarda ev satamamaları da dikkate çekici diğer bir durumdu. Örneğin Rus’a, Ukraynalılara satılan evlerin çoğu Yahudilere satıldığı bilinirken, bu bağlamda diğer yap-satçıların üstelik bitmiş evleri 80 bin pounda zor satılırken, henüz ortada olmayan evler proje aşamasında Yahudiler 250-350 bin pounda satılıyordu. KKTC’de konut fiyatları hızla artarken, bu artış yalnızca Yahudilerin evleri için geçerliydi. KKTC’de yatırım için gelen Yahudiler Plandemi ile birlikte daralan ekonomik piyasadan sanki hiç etkilenmemiş, tek alıcı ve tek satıcı kendileri olmuştu. Adada konuştuğumuz inşaat sektörünü yakından bilen bir şirketin pazarlama müdürü, iş yapanların yalnızca “Yahudi şirketleri” olduğunu söylemesi de durumu doğruluyordu. Kısacası fiyatları da yukarı çekerek adeta inşaat sektörünün tek hakimi olmuşlardı.

kıbrıs rum kesimi

AYIPLI %51 HİSSE

O zaman bu kadar inşaat nasıl yapılıyordu? Bu sorunun karşılığı ise KKTC’de inşaatlar, arsa alımları, adeta sır haline gelen ve “ayıplı %51 emanetçi hisse” ile yapıyorlardı.

KKTC’de güvenlik sorunu haline gelen %51 emanetçi hisseyi en çok kullanan Yahudiler olmasına rağmen sessiz kalınması da başak bir facia idi.

Sorulması gereken sorular;

KKTC’de %51 emanetçi hisseli kaç şirket vardı? Bu şirketlerin emanetçileri kimler? Siyasi partiler ile ilişkileri var mı? Ve KKTC’de kaç Yahudi vatandaş yapıldı? Bu gibi soruların karşılığına, “Şirketler Mukayyitliği” ve İçişleri Bakanlığı’ndan 48 saatte ulaşmak mümkündür.

ANNAN PLANINI ANLAMAK!

Annan Planı'nın devrede olduğu dönemlerde hızla artan yapılaşma, Kıbrıs dolayısı ile KKTC topraklarının, İsrail`in “Tevratsal Sınırlar”ı (Arz-ı Mev’ud) içinde yer alan ülkelerden birisi olduğunu da hatırlatıyor. Tarihte Yahudi nüfusunu artırma konusunda çeşitli yöntemler denenmiş ise de günümüzdeki başarıyı elde edememişlerdir. AB`nin temeli olan Avrupa Konseyi`nin kurulduğu 1952 yılında, Yahudi Derin Devleti de 2000`li yılların Kıbrıs’ını görerek, “Birleşik Avrupa, bir gün Kıbrıs`ı da sınırları içine dahil ederek Roma İmparatorluğu’na giden yolda, Doğu Akdeniz`de egemenlik ilan edebilir” diyerek, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne girmesini teşvik edilmiştir. Bu dönem aynı zamanda İngiltere’nin de adadan çekilmeye başladığı dönemdir. İngiltere Kıbrıs`tan üslerini garantiye alıp giderken, Türkiye’yi de adaya yönlendirerek, Kıbrıs üzerinde Hıristiyan Avrupa`nın tam hakimiyetinin önüne geçilmek istenmiştir. Çünkü Yahudiler, Kıbrıs’ın Yunanistan’dan ziyade, Türkiye’nin elinde kalmasını tercih etmiştir.

Yahudilerin KKTC’de faaliyetleri ilk zamanlarda (2009) sır olmaktan çıkarak, Türkiye’de günlük gazetelerde inşaattan, casinolara, liman yatırımına ve konumuz olan Sabad örgütüne kadar haber olmaktaydı. Hatta KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın,illegal faaliyet gösteren Hahamın davetine katıldığı resimleri de yayınlanıyordu. Demek ki bugünkü temeller Annan Planı döneminde atılmış. Ve o plan bugünde bütün hızı ile devam ediyordu. Anlamayan ise Türkiye ve KKTC’deki politikacılardı veya anlamazlıktan geliyorlardı. (bkz) Annan Planına bu pencereden bakıldığında tam bir oyun olduğu da gözüküyordu. Oyuna gelenler veya oyundan en çok etkilenen ise Ada’da yaşayan halktı.

Görünüşte Avrupa Birliği Kıbrıs`ın bir ada ülkesi olarak bütünüyle katılması için hazırlanmış olan Annan Planı öncesi ve sonrasında Kuzey Kıbrıs`ta çok büyük bir inşaat etkinliği göze çarpmıştır. Aynı dönemlerde “Kuzey Kıbrıs`ta önümüzdeki dönemde birkaç yüz bin Yahudi`nin yerleştirilmesi hesaplanmaktadır.” haberleri ise fazla dikkat çekmemiştir.

ANNAN PLANI + AB OYUNU = YAHUDİLER (Mİ?)

KKTC’de 2011 yılında yapılan bir araştırmada çıkan notlar;

Adadaki Türk toprakları üzerinde parselasyon çalışmaları ile beraber iki yüz bin ev yapmak üzere izin alındığı yazıldı. Böylece zaman içerisinde Kuzey Kıbrıs’ın Türk nüfusunun Türkiye`ye geri dönmesi sağlanacak, para gücüne sahip olan zengin Yahudiler Kuzey Kıbrıs`a yerleşerek yeni bir Yahudi bölgesini İsrail`in karşı kıyısında yaratacaklar. Gelecekte adanın tamamına sahip olmayı düşünen İsrail, karşı kıyısında ikinci bir Yahudi devleti kurmaya çalışmaktaydı. Yahudiler KKTC’de kendisine bağlı firmalar aracılığı ile yeni yerleşim alanları yaratmakta ve hızlı bir gayrimenkul satışıyla da nüfusunu artırmaktaydı.

Yahudiler KKTC`de yasal boşluklardan faydalanarak, dönüm dönüm toprak satın alıyor ve bu durumu Türkiye ve hükümette biliyordu. Ambargo ile mücadele eden hükümetin cemaat olma arzusundaki Yahudi grupların cazip tekliflerine boyun eğiyordu. Durumu doğrulayan ise dönemin Kıbrıs Din Görevlileri Sendikası Başkanı Mehmet Dere, (2008 yılından itibaren) adaya yerleşen İsrailli Yahudi sayısının her geçen gün arttığını, Yahudilerin sistematik bir şekilde adanın belirli alanlarında yoğunlaşmaya başladıklarını ve ekonomik getirileri sebebiyle yetkililerin buna göz yumduğunu açıklıyordu. Baskılar yüzünden kendilerinin dini görevlerini dahi yerine getirmekte zorlandıklarını kaydeden Dere, adaya yerleşen Yahudilerin ise her türlü dini isteklerini özgürce yerine getirebildiğini hatırlatıyordu.

Chaim Hillel Azimov KKTC hahmbaşı

YAHUDİ HAHAM BÜYÜDÜ, SİNAGOG İSTİYOR!

Günümüzde Dere’nin bu durum tespitini yapması antisemitizm ile suçlamak doğru olur mu? Olmayacağını yine 2008 yıllara giderek anlayalım. Habere göre son birkaç yıl içinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`ne İsrail ve ABD`den yüz kadar Yahudi ailenin göç edip arazi aldıkları adanın güneyinden gelenlerle birlikte Kuzey Kıbrıs`ta cemaat kurdukları ve birkaç aydır da Kıbrıs hükümetinin cemaatlerini tanıması için lobi çalışması başlattıkları vurgulandı. HaimAzimov isimli Hahamın liderliğindeki Yahudi grubunun, Tel Aviv ve Hayfa`da yaptıkları tanıtım çalışmaları ile Kıbrıs`a yerleşimi özendirmeye çalıştıkları; İsrailli firmaların ise yatırımları ile hükümeti baskı altına aldığı belirtiliyor.

İşte o haham büyüdü, bugün kadim Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamına çıkarak bir de sinagog istiyor.  Cumhurbaşkanı da hemen isteğini yerine getirerek KKTC Cumhurbaşkanını arıyor veya aratıyordu.

Yine bugünün korkunç gerçeğini daha iyi görmek için düne gidelim… Kıbrıslı Türkler tarafından kaygıyla karşılanan bu durum, “Yahudilerin Kıbrıs ablukası” şeklinde yorumlanırken; Kıbrıs Din Görevlileri Sendikası Başkanı Mehmet Dere, Ada’ya yerleşen İsrailli Yahudi sayısının her geçen gün arttığını, Yahudilerin sistematik bir şekilde Ada’nın belirli alanlarında yoğunlaşmaya başladıklarını ve ekonomik getiri sebebiyle yetkililerin buna göz yumduğunu anlattı. Dere, Bir hayli İsrailli Kıbrıs`a yerleşmiş durumda. Arazi alımı yapıyorlar ve bu arazilerde inşatlar devam ediyor. Yahudilerin yerleşim için seçtiği alan ise, Ada’nın kuzey batısı, Tatlısu bölgesi. Bu bölge, deniz kıyısı olmasının yanı sıra tıpkı İsrail`in Filistin`de işgal ettiği ilk bölgeleri gibi tarıma çok elverişli yeşil alanlar. Yahudiler ambargo yüzünden Kuzey Kıbrıs`ın ciddi bir sıkıntı içinde olduğu bilinciyle hareket ediyor. Satın alma güçleri fazla olduğu için yetkililer sistematik yerleşim hareketine göz yumuyor.

Yahudilere tanınan özgürlük Müslümanlara tanınmıyor!

Kıbrıs`a yerleşen Yahudilerin rahatça hareket edip dini özgürlüklerini yaşayabildiğini belirten Mehmet Dere, kendilerinin ise Yahudilerle mukayese edildiğinde büyük sıkıntı içinde olduklarını söylüyor. Dere, “Üzerimize farz olan bilgilendirme görevini dahi yerine getiremiyoruz. Yaz kursları konusunda büyük bir sıkıntı içindeyiz, okullarda durum daha da vahim. Dini bilgilerin öğrenilmesi için 30 yerde kurs açılacaktı, onu da bloke ettiler. Yani anlayacağız garip bir işgal altındayız” diye konuşuyor.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan bir protokol ile okullarda iki ay süreyle dini bilgiler ve Kur`an-ı Kerim öğretilmesi kararlaştırılmıştı. Kıbrıs halkının yoğun talebi üzerine açılması kararlaştırılan kurslarda eğitim 1 Ağustos`ta başlayacakken Kıbrıs Öğretmenler Sendikası ve benzeri çevrelerin baskısı yüzünden protokol iptal edildi. Yahudi ablukası Ada basını tarafından da dikkatle izleniyor. 

YAHUDİLERE VATANDAŞLIK DA VERDİK!

Eğer “2014 yılında çok sayıda Yahudi’ye KKTC vatandaşlığı verilirken, bu kişilerin de toprak alımında” bulundukları haber olmuşsa bu sayı bugün ne durumdadır.

Artık düğmeye basılmak zorunda, çünkü göründüğü kadar ile aralarında Chabad-Lubavitch Yahudi Örgütünün KKTC’de yoklama için konuşulan 50 bin veya birkaç yüz bin değil, uzun vadede 2 milyonu geçen real konut projesi var!

Şimdi Yahudilerin homojen bir topluluk olmadığı gerçeği ile devam edelim. En çok anılan gruplar ise Sefarad, Aşkenazi ve Chabad’dır. Yahudi tarihi ve mezhepleri konumuz değil. Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız,yalnızca bir misyoner hareketi ve organizasyon olan FETÖ gibi,Chabad-Lubavitch Yahudilerinin KKTC’de ne işi olduğuna dikkat çekmektir.

Yahudi dünyasında tam adıyla Chabad-Lubavitcholan örgüt,bir tarikat gibidir. 

Chabad, özellikle sosyal yardım faaliyetleri nedeniyle dünyanın en tanınmış, en çok yayılan ve en büyük Hasidik Hareketlerinden biridir. Çıkış yeri Polonya asıllı Haham Liadili Shneur Zalman Baruchovitch (1745-1812) tarafından 18. YY sonlarına (1775) doğru Rusya’da kurulmuş ve bütün Rusya’yı etkisi altına aldı. Chabad1930'larda, hareket merkezini Rusya'dan Polanya’ya, II. Dünya Savaşının başlaması ile bu sefer de merkezini Amerika Birleşik Devletleri'ne taşıdı.Günümüzde ise merkez olarak ABD ve İsrail’i kullanıyor.

Chabad hareketi dünyadaki Yahudi hareketinin en dinamik gücü olarak kabul edilir. Chabad’ı tamamlayan

Lubavitch(Rusyada Kırsal bir bölge) ise "kardeş sevgisi şehri" anlamına da gelen Rusça bir kelimedir.

KKTC’de Chabad-Lubavitch2008’de aktif olmaya başladı. Kendi web sitelerinde (bkz) ve Şalom’da (bkz)  “Kuzey Kıbrıs Sinagogu aynı zamanda bir Yahudilik merkezi olarak da Kıbrıs Yahudi Toplumuna hayatın her alanında rehberlik” ettiğini yazdılar.

GÖRÜNÜRDE NE YAPIYORLAR?

KKTC’deki Sinagog da, Şabat ve bayramlarda yemekler düzenleniyor, kaşer yemekler mevcut ve isteğe göre otellere de yollanıyor. Merkezde çocuklara okul öncesi Yahudilik eğitimi sağlanmakta, birebir çalışma oturumları düzenlenmekte, hastaneler ve cezaevleri ziyaret edilmekte, yetişkin eğitim sınıflarına öncülük edilmekte ve topluma, Yahudi turistlere güvenilir yiyecek tedarik edilmekte. Sinagog ve Yahudilik Merkezinin tüm aktiviteleri Haham Akaal R. Chaim Asimov tarafından hazırlanıp uygulanırken, bu faaliyetlerde R.Asimov’un en büyük yardımcısı eşi Devora’dır. (bkz) 

YAHUDİ GÖZÜYLE

Chabad, toplumumuza bizim kültür, gelenek, tarih ve din anlayışımıza yabancı bir Yahudilik getirmiş, artan takipçileriyle yavaşça toplumumuza daha köktenci, daha norm dışı bir Yahudilik empoze etmeye başlamıştır. Bunu misyonerlikle yapmıştır.Yahudi misyonerliğinin diğer misyoner hareketlerden tek farkı sadece zaten hali hazırda Yahudi olanları hedef alması.

Yıllardır sinagoglara giden toplum üyeleri, her sene değişen ve katılaşan kurallarla ve hayatlarında duymadıkları yeni, dıştan gelme geleneklerle karşılaşmakta. Ayrıca, toplumumuzda bir ayrılma yaratıldı, Chabadçı radikaller, kendilerinden daha az Yahudi gördüklerini aşağılamayı, onları Yahudi saymama hakkını kendilerinde görmekteler.

Sadece doğruları açık konuşalım istiyorum: Chabad bugüne kadar toplumumuza insanları ikna ede ede katıldıysa da kültürü ve dini anlayışı bize yabancıdır. Chabad’ın dindarlaştırma çabası bir tür Aşkenaz kültür emperyalizmidir. Kendi yerel, tarihsel değerlerimizi ve geleneklerimizi dindar görünmek adına değiştirmek zorunda olmamalıyız ve böyle hissettirilmemeliyiz. Kimsenin başka birini, Chabad gibi katı ve Aşkenazlaşmış değil diye, yaftalaması ve eleştirmesi kabul edilemez. 

doğan kasadolu-1

KKTC’DE DE FAALİYET GÖSTEREN CHABAD-LUBAVİTCH, FETÖ BENZERİ BİR ÖRGÜTTÜR!

Son olarak KKTC’deki Chabad-Lubavitch Örgütünü Yahudi dinine mensup Doğan Kasadolu’ya sorduk.

- Kasadolu; “Chabad Rus Yahudileri olarak bilinirler, Türkiye’deki Hahamı devirmek için 5. kol faaliyetinde bulundular. Ama araya girmem sonucu buna muvaffak olamadılar. Yahudiler arasında kavga yoktur. Deviremeyince kolumuza girdiler. Bunların kolları uzun, mali güçleri çok kuvvetlidir.  Daha önce Türkiye’de okul sorunları vardı. Abdullah GÜL’ün ABD ziyareti sırasında, Türkiye’deki çocuklar GÜL’ün talimatı ile öğrenime başladılar diyebiliriz. Daha önce kayıt yapamıyorlardı.”

Asıl konumuz olan, KKTC’deki Chabad ile ilgili bilginiz var mı, orada ne tür faaliyette bulunuyorlar” sorusunu yönelttiğimiz KASADOLU;“- Geçen Aralık ayında, ‘İslam Dünyası Hahamları’ adı altında Cumhurbaşkanımızı ziyaret eden Chabad’ın, Girne’de havra inşası gündeme geldi. Fakat Yönetimi belki de Türkiye Hahambaşılığı Vakfı’na verileceği için, Cumhurbaşkanımızın ileri görüşlü bir hamlesi ile kabul etti. KKTC Cumhurbaşkanı arandı ve İstanbul’dan bir heyet yere bakmak için KKTC’ye gitti. Ama Girne’de Havra inşası için beğenilen yerle ilgili KKTC’den henüz bir onay gelmediğini” söyledi.

Ayrıca Kasadolu; “Girne’de İstanbul’a bağlı Havra olması illegaliteyi ortadan kaldırır ve bugünkü durumu meşrulaştırır. Eğer şuanda orada kanunsuz bir şey yapıyorlarsa bu durum oradaki resmi makamların sorunudur. Unutmayalım bu yıl KKTC’ye İsrail’den 1 milyon turist bekleniyor. Bunun zararı yok.” demektedir.

Son olarak Kasadolu, “Chabad bizi ilgilendirmez!” dedi

Tabii ki Chabad-Lubavitch Örgütü, akıllara FETÖ benzeri bir organizasyonu getirdi. Belki de daha profesyonel ve örgütün tam kendisi. Çok daha akıllısı.. Ne de olsa misyoner Yahudiler!..

İlgili araştırma; KKTC’de yaşayan tarihin her döneminde vatanlarını terk etmek durumunda kalan eski Türkler ile Türkiye’den 1974 sonrası adaya gelenler arasında uçurumun derinleşmesi ve durumun aciliyeti için yapılmıştır. Sanki adada ayrışan Türklerin çatışması için bir zemin yaratılmış ve düdüğün çalması bekleniyor!

Bu çatışma kimin işine yarayacaksa kışkırtan da “O” dur!..