Macarlar Kimdir? Macarlar nereden gelmiştir ve Macarlar nerede yaşamıştır? Macarların tarihi 

Macarların yurdu, Fin-Ugor kavimlerinin ana yurdu olan Ural dağları ile Volga nehri dolaylarıydı. Fin-Ugor kavimlerinin doğudaki kolu olan Ugorlar daha sonra güneye inerek Onogurlar karıştılar. Daha sonra batıya göç eden Hunlarla karıştılar. Bu üç boyun karışmasıyla Volga bölgesinde “Macar” kavmi meydana geldi. Sabirlerin baskısıyla yurtlarından ayrılarak Kuban Irmağı dolaylarına yerleştiler. Daha sonra Hazar hakimiyetini kabul ettiler (460). Daha sonra bu boylara Hazarlar'dan olan Kavar adlı üç boy katıldı. Yani günümüz Macarları üçü Türk dört kavmin birleşmesinden doğmuştur: Onogurlar, Ugorlar, Hunlar ve Kavar Hazarları.

M.S. 5. asırda Macarlar, Kafkasların kuzeyindeki Kuban nehrine kadar ilerlemiştir. M.S. 800‟e kadar Don ve Kuban nehirlerinin arasındaki bölgelerde bulunmuşlardır. Bu bölgede o sıralar barıştan sorumlu olan Hazar İmparatoru‟nun yönetimi altına giren Macarlar, sınır bölgelerinde göçebe bir hayat sürmüş ve sınırları korumakla görevlendirilmişlerdir. Burada Türklerden tarım, meyvecilik ve hayvancılık tekniklerini öğrenmişler. M.S. 635-670 yılları arasında yapılan Bulgar-Hazar savaşlarında; Macarlar, Hazarların yanında savaşmışlardır. 7. yüzyıla ait tek ve önemli, yazarı bilinmeyen bir Ravennalı coğrafyacının kitabında da belirtildiği üzere, Onogurların ana yurdu Kuban ve Maiotis nehirleri arasında idi.

Karpatlar Havzası‟na ve özellikle de Balkanlar‟a yerleşmişlerdir. Bulgar Türklerinin daha kalabalık bir grubu ise Hazarların yanında kalmış, 737‟deki Arap akınından sonra Macarların bir grubuyla birlikte kuzey-doğuya, Volga‟nın dirseğine göç etmişlerdi. 

M.S. 800‟lü yıllarda Kavar adını taşıyan kabileler, Yahudi dininden kurtulmak için Hazar İmparatorluğu‟ndan ayrılıp Macarlarla beraber batıya doğru, Bulgar Türklerinin en son ayrıldıkları ülkeleri Etelköz‟e (nehirler arası) ilerlemişlerdi.
Bizanslı bir bilgin olan Arethas‟ın M.S. 902‟de yazdığı bir metinde Macarlar‟dan Türk diye bahsedilir. Macar dilindeki, Karpatlar Havzası‟na yerleşmeden önceki zamanlardan kalma beş yüze yakın Türk asıllı sözcük, buna tanıklık etmektedir. 

Yaşadıkları bölgede, 7 Macar ve 3 Hazar Boyu birleşerek örgütlenmişlerdir. Macarların Avrupa'da yaygın biçimde kullanılan adlarının nereden geldiğine yönelik en güçlü olasılık o dönemin Türkçesinde "on ok" anlamına gelen "on ogur" sözcüğünün değişerek Hungar sözcüğüne dönüşmesidir. "On ogur" sözcüğü 10 boyun bir araya gelerek oluşturduğu birliği simgeler. Macarlar 896 yılında Transilvanya'ya gelerek bu bölgeye yerleştiler. Ardından bugünkü doğu Avusturya ve güney Slovakya topraklarının bir bölümünü işgal ettiler. 995 yılında yapılan Lechfeld Savaşı'nın sonucunda aldıkları büyük yenilgiden sonra daha fazla ilerleyemeyerek Karpatya Ovası'na kesin olarak yerleştiler.

Arpad, 9. yüzyılda Macar Boyları'na önderlik ederek Avrupa'da fetihler yapan ve kendi soyundan gelenler ile Árpádlar Hanedanı'nı kuran Macar hükümdardır. Árpád'dan sonra yerine gelen Prens Géza, 7 Macar Boyu'nun başkanıydı. Géza bu Macar boylarını Hristiyan Avrupa ile bütünleştirmeye çalışmış, yaşadıkları yerleri Avrupa mimarisine göre düzenletmiştir. Hristiyanlığı Macarlar arasında büyük ölçüde yaymış ve yerine kizi Viktoriya'ın geçmesini vasiyet ederek, hanedanın en yaşlı üyesinin tahta geçmesi kuralını kaldırmıştır.

Macaristan Prensi Büyük Geza ile küçük yaştaki oğlu Vajk (I. Istvan) Alman papazlarca vaftiz edilerek Hristiyan olunca Macarlar arasında Hristiyanlık daha hızlı yayılmaya başlamıştır. Istvan hükümdar olunca krallık unvanını alarak Avrupa’da tanınmaya çalışmış ve bu amaçla da Papa’ya elçiler göndererek ondan taç almak istemiştir. Sonunda amacına ulaşan Istvan’ın 1000 yılının Aralık ayı sonlarında ya da 1001 yılı Ocak ayı başlarında taç giymesiyle Macaristan Krallığı kurulmuştur.

macaristan

Macaristan Krallığı

Macaristan, tahta çıkan I. István tarafından 1000 yılının Aralık ayında Estergon merkez olmak üzere Hıristiyan bir krallık olarak ilan edildi. István, Géza'ın oğlu, yani Árpád'ın soyundandı. 1006 yılına gelene kadar István, hem eski Macar pagan dinsel inançlarını sürdürmek isteyen, hem de Bizans İmparatorluğu'nun Ortodoks Kilisesi'ne bağlanmayı savunan tüm karşıtlarını alt ederek gücünü pekiştirdi

1241 - 1242 yıllarında bu krallık Avrupa'yı darmadağın eden Moğol İstilası nedeni ile büyük darbeler aldı. Macar ordularının Muhi Savaşı'nda ağır bir yenilgi ile geri çekilmesinin ardından Kral IV. Béla ülkeden kaçtı ve nüfusun üçte birlik bölümü gerek daha sonraki saldırılarda, gerekse batıdan ve güneyden, komşulardan aldıkları saldırılar ile yok oldu. Yalnızca iyi ve güçlü kaleler ile korunan şehir ve manastırlar bu saldırılara karşı koyabildi.

İkinci büyük Macar kralı, I. ya da Nagy Lajos'dur. 1342 - 1382 yılları arasında Macaristan'ı yöneten kral, yaşadığı dönemde ülke topraklarını Karadeniz'den Adriyatik Denizi'ne kadar genişletti ve kardeşinin öldürüldüğü Napoli Krallığı'nın topraklarını bir süre işgal altında tuttu. 1370 yılından sonra Polonya'nın da kralı o oldu. Kasimir ve babası I. Charles'ın yapmış oldukları antlaşma tarih boyunca süregelen Macar - Leh dostluğunun başlamasını sağladı.

Osmanlı ile ilişkileri 

Lüksemburglu bir prens olan Sigismund, Louis'nin kızı Mary ile evlenerek tahta geçti. Fakat onun dönemi yoğunlukla güneyde büyük toprak kayıplarının yaşandığı bir çağ oldu. Osmanlı Türkleri ile yapılan Haçlı Savaşlarında ağır yenilgiler alındı.

Merkezî otorite zayıfladığından, her dönem ülkeye saldırılar düzenleyen Osmanlı'nın eline büyük bir fırsat geçti. 1521'de Belgrad (Nándorfehérvár) elden çıktı ve 1526'da Macar ordusu Mohaç Savaşı'nda, tarihindeki en büyük yenilgilerinden birini yaşadı.

Günümüz Macar halklarını, Magna Hungaria (Hakiki Macaristan) adı verilen ilk yurtlarından gelen yedi Macar kabilesi ile Kabarlar’ın birleşmesiyle günümüz Macar topraklarına yerleşen ana kitle ve bunlar içerisinde asimile olan Türk kökenli Kuman ile Peçenekler ile Sarmatlar’ın bir kolu olan Yaslar (Jasz/ Jászok) oluşturmaktadır.

Ülkenin büyük bir bölümü bu savaşlar süresince tahrib oldu. Küçük yerleşim birimlerinin birçoğu tümüyle yıkıldı. Aynı dönemde Macaristan üzerinde hâkimiyet kurmak için uğraş veren bir başka devlet de Avusturya'ydı. Protestan Avusturya'yı istemeyen Tökeli İmre önderliğindeki Macarlar ayaklandı ve Osmanlı Devleti'nden yardım istediler. Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Osmanlı Ordusu Avusturya üzerine sefere çıktı. Bu seferde bozguna uğraması sonucu Macaristan Osmanlı Devleti'nin elinden çıktı. İngiltere ve Hollanda ara buluculuğunda, Lehistan, Venedik, Avusturya ve Osmanlı arasında imzalanan Karlofça Antlaşması ile bu toprak değişiklikleri resmen kabul edildi. 1718 yılında Pasarofça Antlaşması ile birlikte Temeşvar'da elden çıktı ve Macaristan bütünüyle Osmanlı'dan ayrıldı. Yeni başkent Pozsony, yani bugünkü Bratislava yapıldı.

Macaristan eskiden de Avrupa'nın kavşak noktalarından biriydi. Bu nedenle birçok kez istila edildi, çeşitli saldırılara uğradı ve sınırları yüzyıllar içinde bazen genişledi, bazen de daraldı. (Sözcük anlamı “sınır muhafızı” olan Sekel adının, doğu sınırlarını korumak amacıyla Transilvanya'ya (Erdel) gönderilen Macarlara bu nedenle verildiği sanılır.) Slavlar, Almanlar ve Rumenlerle çevrili olan Macarlar, sürekli ilişkiler sonunda fiziksel ve kültürel bakımdan geniş çaplı bir değişim geçirdiler. 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlıların, ardından güçlü bir Almanlaştırma politikası izleyen Avusturya Habsburglarının egemenliği altında kaldılar. Bununla birlikte Macar ulusal bilinci sönmedi. Macaristan 1867'de özerkliğini, 1918'de de bağımsızlığını kazandı.

Macarlar Türk mü?

Macarlar günümüzde Macaristan coğrafyasına gelmeden önce, Orta Asya bölgesinde genellikle Ural-Altay dağları çevresinde yaşamışlardır. O dönemde Macar halkına Hun denmekteydi. İşte o tarihler içerisinde Macarlar ve Türkler arasındaki bağın önemli olduğunu bu "Hun" sözcüğünden yola çıkarak anlayabilirsiniz. Ayrıca Macarların büyük atası olan Attila, bugün günümüzde de tüm Türklerin atası kabul edilen büyük Hun İmparatoru Atilla ile aynı kişidir. Bu veriler iki halk arasında güçlü bir kültürel bağlılığa işaret etmektedir.