Hürriyet Gazetesi'ne konuk yazar olarak katılan Uşak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ekrem Savaş'ın 'Matematikle sınavımız' başlık bir yazı kaleme aldı.

''Matematik, bir yönüyle resim ve müzik gibi bir sanat ve başka bir yönüyle de tabiatı anlamaya yönelik yöntemler manzumesidir. Matematik, aynı zamanda insanlığın ortak dilidir.'' vurgularında bulunan yazının tamamı:

Her insan saymayı, mukayese yapmayı bilir. Biraz eğitimli olanlar aritmetik işlemleri yapabilir. Parayla alış-veriş yapar, para üstünü alabilir. Tren tarifesi gibi tabloları okuyup anlayabilir. Bütün bu işlerin, her ülkede, her dilde yapılışı aynıdır. Bu anlamda, günlük yaşamda kullanılan Matematik, insanlığın ortak dilidir. Matematiği bilimin bir aracı olarak düşünen Galile;

“Doğa’nın büyük kitabı yalnızca onun yazıldığı dili bilenler tarafından okunabilir; o dil matematik ve alfabesi de geometridir ” demiştir.
Matematik çok hızlı gelişen, çok yüksek bir teknik düzeye erişmiş, elde edilen bilgilerin üst üste yığıldığı, bir bilginin diğeri tarafından kullanımdan kaldırılmadığı, bu nedenle de gittikçe zorlaşan ama bir o kadar da çekici, ancak tutku ile yapılabilen bir bilim dalıdır.
Matematiksel araştırmaların, bireyleri ve toplumları yakından ilgilendiren teknoloji, finans, ekonomi, tıp, savunma gibi alanlarda çok önemli katkılarda bulunmasına yapılan vurgu, insanlık kültürünün bir parçası olarak matematiğin değerinin gözden kaçırılmasına neden olmamalıdır. Matematiğin sanatsal yanının en az uygulama yanı kadar değerli olduğunun ayrımına varan gelişmiş ülkeler, matematiğin iç güzelliği ve insanlığa felsefi katkısı için de çok ciddi destekler sağlamışlar ve buna devam ediyorlar. Matematiksel araştırmaların uygulama ve kuramsal yanları arasındaki etkileşim ve iç içelik nedeniyle, matematik alanında sağlanacak gerçek bir niteliksel ve niceliksel gelişme ancak matematiğin bir bütün olarak desteklenmesiyle mümkün olacaktır.

YENİ BİR DÜŞÜNCE TARZINI ORTAYA ÇIKARTIR

Matematiğin gelişimiyle bilimin ve uygarlıkların gelişimi arasındaki sıkı ilişkinin var olduğu herkes tarafından biliniyor. Bu gün gelişmişlik düzeyi yüksek olan ülkelere bakıldığında bunların matematiğe ciddi paralar ayırdığını görürüz. Matematiğe yapılan yatırımların sonuçlarını ise hemen görmek istemek büyük bir iyimserlik olur. Matematik araştırmalarında ortaya çıkan bulgular (teoremler, modeller, vs.) çoğunlukla yıllar hatta bazı durumlarda yüzyıllar sonra uygulama alanı buluyor. (Örneğin, Radon transformun Röntgen cihazında kullanımı yaklaşık 50 yıl sonra meydana geldi). Bu bulgular yeni bir anlayışı, yeni bir gerçeği, yeni bir düşünce tarzını ortaya çıkartarak doğanın hayal gücümüzü zenginleştirmesine aracılık ederler. İnsanın yaratıcılığını kullanarak bulduğu yeni fikirler ve yöntemler daha sonra yaygınlaşarak pratiğini bulur.

TEKNOLOJİYİ GEÇMİŞTEKİ MATEMATİK ARAŞTIRMALARA BORÇLUYUZ

Bir çok mühendislik alanında matematik yoğun olarak kullanılırken, günümüz bilgi çağında şifreleme sistemlerinin matematiği olan kriptografi bilimi bilgi güvenliğinin temelini oluşturur. Gizli bilgileri şifrelemenin en kolay yolundan biri 16’ncı yüzyılda yaşamış meşhur İtalyan matematikçi ve yazar Girolamo Kardano tarafından bulundu. Nitekim, bugün internet ortamında bankacılık işlemleri, sanal alışverişler, kısaca e‐devlet denilen sağlık, vergi gibi kişiye özel devletin kamusal faaliyet alanındaki bürokratik işlemlerin güvenli bir şekilde yapılabiliyor olmasını uzun yıllar önce üretilen matematik araştırmalarının sonuçlarına borçluyuz. Bu matematik buluşları sadece teknolojik gelişmeye yön vermemiş aynı zamanda matematikte yeni araştırmalarının da tetiklenmesine imkan vermiştir. Örneğin, alan ve hacim hesaplamaları için ortaya konan matematik, damarlardaki kanın akış hızını, kalbin pompaladığı kanın hacminin hesaplanmasında işe yararken, aynı zamanda stokastik süreçler teorisinde, finans sektöründe risk yönetimin de ciddi katkılar sunar.

MATEMATİK ONKOLOJİSİ NEDİR?

Yukarıda bahsettiğimiz gibi günümüzde tıp ile matematiğin kesiştiği alanlar hızla artar. Matematiksel bilimler tıbbın klinik problemlerinin çözümünde etkin olarak kullanılıyor. Mesela, artık ‘matematiksel onkoloji’ adı verilen bir alt disiplin doğdu. Bu bilim dalı tümörün gelişimi, davranışlarının tanımlanması, incelenmesi, teşhisi ve tedavisinde destekçidir. Çok başarılı uygulamalar vardır. Kanser prognoz yöntemleri, anjiyogenez, pH düzenleme, hücre-hücre yapışması, hücre-ilaç etkileşimleri, radyoterapi ve kemoterapi planlama akla ilk gelenlerdir. Örneğin, ölümcül gliyoblastom (beyin tümörü) vakasında kullanılmak üzere 2000 yılında geliştirilen bir diferansiyel denklemden oluşan matematiksel model tedavide başarı sağladı. Geliştirilen bu model tümörün hangi yöne doğru yayılacağını çok sıhhatli bir şekilde ortaya koyuyor. Böylece, radyoterapi ve cerrahi operasyonlar daha başarılı planlanarak, hastanın daha uzun yaşaması sağlanıyor.
Ancak matematik bu kadar önemli olmasına rağmen öğrenciler tarafından anlaşılması zor ve sıkıcı bir ders olarak bakılmaya devam edilmektedir. Öğrencilerin, matematik başarısını etkileyebilen bu kadar çok ve değişik faktörün olması, matematikte başarılı olmak ve başarısız olmak tanımlarının yeniden göz önüne alınması gerektiğini bize öğretiyor. Öğrencilerin matematik başarılarının düşük olması hem ülkemizde hem de Dünya’nın başka yerlerinde eğitimcileri öğrenci başarısını etkileyen faktörleri araştırmaya yöneltti. Yapılan çalışmalar; öğrenci başarısını etkileyen faktörlerin oldukça fazla olduğunu gösterd,. Öğrenmeyi hem bireyin özellikleri hem de etkileşimde bulunduğu çevrenin özellikleri de etkiliyor. Bireysel farklılıklardan kaynaklanan faktörleri ise; zekâ, bilişsel stil farklılıkları, bireyin genel yeteneği, ön bilgileri, öğrenme yöntemi, duyuşsal özellikleri, cinsiyet, motivasyon, dikkat, kaygı, yaş olarak sayabiliriz.

ÖĞRENCİLERİN MATEMATİK KAYGILARI

Öğrencilerin eğitimini ciddi derecede etkileyen, bir engel olan matematik kaygısı, sayılarla uğraşmaya karşı isteksizlik veya matematiksel işlemlerde denklemler kuramamak veya günlük hayatta karşılaşılan çok basit bir dört işlem problemine karşı korku duymak olarak düşünülebiliriz. Yapılan çalışmalara bakıldığında ilköğretimden üniversite eğitimine kadar bazı öğrencilerin matematik kaygısı ile mücadele ettiği ve birçoğunun bu mücadelede başarısız olduğu ortaya çıkıyor. Matematik kaygısıyla mücadele eden öğrencilerin sinirli hale geldiklerini, derse karşı ilgisiz kaldığı ve konsantrasyon sorunları yasadıkları görüldü. Bu durumun sonucu olarak da öğrencilerin matematik performanslarında düşüş olduğu ve matematik dersinde kaçınma davranışları sergiledikleri görüldü. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu matematikten başarısız olmaktan ve matematik sorularına yanlış cevap vermekten korkmaktadırlar. Halbuki öğrencilerin okula başlamadan önce matematik kaygısı taşımadığını hepimiz biliriz. Fakat, öğrencilerin matematik deneyimleri arttıkça matematiğe yönelik tutumları da olumlu ya da olumsuz yönde gelişmeye başlamaktadır. Dolaysıyla matematiğe karşı olumlu tutumun gelişmesinde ilköğretim sınıf öğretmenlerine ve daha sonra da matematik öğretmenlerine büyük sorumlulukların düştüğünü buradan bildirmek isterim.

MATEMATİK EĞİTİMİ OLMADAN BAŞARI OLMAZ

Ek olarak; ilerleyen yıllarda üniversite giriş sınavlarına odaklı uygulamalar tüm eğitimin bir test hastalığına tutulmasına neden olmakta, bu nedenle eğitim tamamen ezber üzerine kurulu bir sisteme dönüşmüştür. Bu son derece tehlikeli bir olgudur. Kısacası, zihinsel bir faaliyet olarak matematik, bu ezberci modelden en önemli darbeyi alan bilim dallarından biri durumuna düştü. Sürekli sormak, cevabı tahmin edip ispat etmeye çalışmak üzerine kurulu matematiksel düşünce sistemi, eğitim sistemimizin ana unsurlarından birisi olmaktan çıktı ve bu durum nitelikli bir eğitim hedefini yakalamada bizi geciktirdi. Mevcut eğitim sisteminde öğretmenler arası farklılaştırmaları destekleyen ve öğretmenlerin kendilerini yenilemelerini teşvik eden unsurlar bu güne kadar olmamış olup şimdiler de ise yeni yeni adımlar atılmaya başlandı. Yetenek, donanım ve verimlilik gibi unsurlar yerine tamamen eşitlikçi bir anlayış üzerine inşa edilmiş kamu ücret politikaları, farklı bilgi, donanım ve eğitim sahibi olan kamu çalışanlarının ve bunların bir parçası olarak öğretmenlerin değişik unvanlar elde etmesine ve daha iyi olanaklara kavuşmasına maalesef imkan veriyor. Öte yandan; ders müfredatları ve ders kitapları yeterince hızlı bir şekilde dünyadaki gelişmelere ayak uyduracak şekilde güncellenemiyor ve bu nedenle dünyadaki uygulamalar eş zamanlı olarak takip edilemiyor. Ciddi bir matematik eğitimi olmadan hiçbir başarının olmayacağını burada vurgulamak isterken, etkinlikler düzenleyerek ve yaşayarak öğretilen bir matematik eğitim modeline geçmeden çocuklarımızı bu ezberci eğitim modelinden kurtaramayacağımıza da burada belirtmek isterim. Analitik düşünmeye sahip olan toplumlara ulaşmanın yolu iyi bir MATEMATİK öğretmeden geçer.