Mustafa İslamoğlu'nun birçok görüşüne katılmadığını belirten Demircan, yaptığı değerlendirmenin ardından 'İslamoğlu Kardeş de Ayasofya’ya gitmeyin mi demek istiyor?' sorusunu sordu.
İşte Demircan'ın söz konusu yazısının tamamı:
Bismillah…
Her birimizin artıları ve eksileri vardır. Mustafa İslamoğlu kardeşimin bir çok görüşüne katılmam. Katılmamam onun eksikliği anlamına gelmez ise de eleştirilere kapalı olması noksanıdır. Manen risk üstlenerek ifade edeyim, kendisini çalışkan ve de okunmaya değer bulurum . Bulmak için aramam ama İnternet ortamında önüme düşerse konuşmalarını dinlediğim de olur.
Kendisini dinlediğime pişman olduğumu hatırlamıyorum ama dinleyebildiğim konuşmalarının her birinde doğrudan veya dolaylı olarak Kur’ân’a aykırılık gördüğümü söyleyebilirim. Kendisine gelinceye kadar eleştirmem gereken pek çok insan varken uyarıları dikkate almadığı ve tespit edilen hataları düzeltmediği tecrübe ile bilinen İslamoğlu ile ilgilenmenin benim veya onun ahiretimize faydası olabileceği zann-ı galibinde değilim.
Ama kardeşimiz karşı mahalleyi sık ziyaret ediyor, onlarını kabul edeceği ama bizim içimize sindiremeyeceğimiz laflar edince ilgilenmek durumunda kalıyoruz. 30 yıllık tecrübeme dayanarak söyleyebilirim, karşı mahallenin sözlü veya görsel medyası genelde beklediği cevapları alabileceği kanaatine vardığı zaman sizi davet edip konuşturur. Siz de yanılgıya düşer, gösterilen alakayı kemalinize hamledersiniz. Konuşturulmanın daha derin kaynaklı sebepleri de vardır.
‘Mirat Haber’de de yer alan haber şöyle:
DW Türkçe’de Nevşin Mengü’ye konuk olan ilahiyatçı Mustafa İslamoğlu, Ayasofya’nın camiye çevrilmesinin Kur’an’a aykırı olduğunu söyledi. İlahiyatçı Mustafa İslamoğlu, Alman medya kuruluşu DW Türkçe’de Nevşin Mengü’nün sorularını yanıtladı.
İslamoğlu kardeşimizin şu ettiği laflara bakar mısınız:
“Ayasofya’nın camiye çevrilmesi esasen Kur’an’a aykırı bir eylemdir. Kur’an’ın kabul etmediği bir eylemdir. Fetih nedir oradan girmemiz lazım. Fetih diye bir sure var Kur’an’da. Bu sure Mekke’nin fethinde inmedi, Bedir zaferinde inmedi, diğer fetihlerde inmedi. Bu sure, Allah’ın Resulü’nün Hudeybiye Barış anlaşması yani müşriklerle yapılan barış anlaşması üzerine inen surenin adı Fetih Suresi’dir. Bugün Fetih Suresi’ni okuyorlar İstanbul’un alınışında. Ne kadar cehalet var görüyor musunuz, farkında mısınız? Dolayısıyla kılıçla hutbeye çıkmalar falan fetih bu değil. Fetih aslında bir insan yüreğinin fethedilmesidir. İki insan yüreğinin buluşmasıdır.”
Yorumumuz
a. Hudeybiye barış sözleşmesinden sonra nazil olan Fetih suresininin İstanbul’un fethi kutlamalarında okunması yerinde bir uygulamadır. Çünkü bu sure bizim fetihlerimizin manevi fetih olması gereğini hatırlatır. Bu surede Peygamberimizin bile hata edebileceği, her zaman ilahi yardıma ihtiyaç duyulacağı, İslami prensiplere biat/bağlılık gereği, ganimet amacı güdülmemesi ve hele hele düşmanın yaptığı zulümlere mukabele bilmisilde de bulunulmaması lüzumuna değinilmektedir. Ana meselenin İslamî çizgide güzel kul olmak olduğuna, toprak işgali olamayacağına işaret edilmektedir. Dolaylı olarak şımarılmaması ve taşkınlık yapılmaması gereği ihtar edilmektedir.
b. Doğrudur, kılıçla minbere çıkmak İslam’ın gereği değildir. Bidat olarak da görülebilir. Fetih döneminin şartları içinde iyimser bir yaklaşımla bir ölçüde makul görülebilirse de bu geleneğin günümüzde yaşatılmasının bize göre bir gereği de yoktur.
Şu son dönemde Diriliş Kuruluş ve Alparslan gibi dizilerde yere düşürülen düşmana kılıçla darbe üstüne darbe vurulması şahsen beni de rahatsız etmektedir. Amaç güdülmese de verilen mesaj olumsuzdur.
Endülüs’ümüz için İspanya’ya gittiğimizde kilse-müzeye dönüştürülen bir camiimizde yere yıkılan ve ayaklar altına alınan sarıklı mücahidin kan revan içindeki başına kılıç dayatılmış şeklindeki görüntülere tanık olduk ve bunlar halen varlığını korumaktadır. Bizim minbere çıkardığımız kılıç kanlı değildir, ismi gibi kurallarıyla da barış olan dinimizin adaletini temsil etmektedir ama bu da yalnızca iyimser bir yorumdur.
c. İslamoğlu’nun yukarıda serd edilen görüşlerine yaptığımız tenkitler de eleştirilebilir ama onun “Ayasofya’nın camiye çevrilmesi esasen Kur’an’a aykırı bir eylemdir. Kur’an’ın kabul etmediği bir eylemdir” şeklindeki yüzeysel olan ve bilinçsizce kullanılan sözlerine ne demeli?
Önce şu gerçeğin altını çizelim: Kur’ân söz ve mana olarak Allah’ın kitabıdır. Öyle adına kafamıza göre ahkâm kesilecek bir kitap değildir. Haddimizi bilmeliyiz.
Ayasofya’yı Müslümanlar Yaptı
Pek çok kişi önemli bir gerçeği gözden kaçırmaktadır. Bu sebeple bazı hatırlatmalar yapma gereğini diyoruz. Yüce Kitabımız Kur’ân’ın açıklamasına göre İslâm Dini bütün peygamberlerin ve kutsal kitapların ortak tebliğidir. Hz. Muhammed İslâm dinin son ve evrensel kılınan peygamberi, onun tebliğ ettiği Kur’ân-ı Kerîm de cihanşümul son kitabıdır.
Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman ve Hz. İsa vs. İslâm’ın Peygamberleridir. Asılları itibarıyla örneğin Zebûr da, Tevrat da ve İncîl de Kur’ân gibi İslâm’ın Kutsal Kitap’larıdır. Biz Muhammed çağı Müslümanları böyle inanmakla yükümlüyüz.
Ayasofya Hz. Peygamberden Öncedir ve Bir İslam Mabedidir
Ayasofya, mîladi 537 yılında Müslümanlar tarafından yapımı tamamlanarak ibadete açılmış bir İslâm mabedidir. Çünkü Hz.Muhammed’in peygamberliğinden önce gelmiş olup Hz. İsa’ya inanan insanlar, dönemlerinin Müslümanlarıdır.
Namaz Hz. İsa’nın Tebliğinde de Vardı
Namaz Hz. İsa dahil bütün peygamberlerin tebliğlerinde var olan ibadettir. Tahrif edilmiş olmakla birlikte Süryanilerde bu gün de vardır.
Özetlersek Ayasofya’yı bina eden Hz. İsa’ya İmanlı Müslümanlardır. Onların bir kısmının Allah’a ortak koşma olan Allah’ı üçleme (Teslis) inancına kayması ve namazın tahrif edilmesi, Ayasofya’nın Müslümanlar tarafından ibadet için yapılmış mabet olduğu hakikatini değiştirmez. Ayasofya’nın Hz. İsa’yı tanrılaştıran insanlar tarafından yaklaşık 900 sene dini merasimler ile yaşatılması da mabetlik vasfını koruyup sürdürmüştür.
Kiliseler dahil adının anıldığı hiçbir mabedin yıkılmasına izin vermeyen Rabbimizin buyruğu gereği Ayasofya yıkılmadı. Bilakis yaşatıldı:
[…Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, şüphesiz o zaman içlerinde Allah’ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler çoktan yıkılıp gitmiş olurdu. Ve şüphesiz Allah, kendi dinine yardım edenlere, mutlaka yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah, çok üstündür, çok güçlüdür. ] (Hac22/30)
Ayasofya’nın Müze Yapılması
Ayasofya’nın 1934’de müzeleştirilmesi, yapılış amacına aykırıydı. Daha açık bir anlatımla Hristiyan ve İslâm hukukunca da laneti gerektiren bir işlemdi.
Müslümanlar Ne Yaptı?
İstanbul’un Fethi sonrasında Ayasofya’yı camiye tahvil eden fatihler mail-i inhidam olan bir mabedi önce tahkim ettiler, sonra da teslisten Hz İsa’nın tebliğ ettiği tevhid inancına döndürdüler, Hz İsa’nın da kıldığı namaza tahsis ettiler, Hz İsa’nın peygamberliğini ve annesinin iffetini açıklayan ayetleri okuyarak da ibadet ettiler. Son dönemde onu müze olmaktan çıkarıp asli hüviyetine döndürenler de aynı şeyi yaptılar.
Şimdi soralım:
Bütün bunların nesi Kurana aykırıdır?
Haydar Baş, Anıtkabir abdestle gidin demişti. İslamoğlu Kardeş de Ayasofya’ya gitmeyin mi demek istiyor?