Düşün! Büyük bir fırtınanın ortasındasın. Gecenin, okyanusun ve balığın karnının karanlığındasın. Yunus (A.S.) gibi 3 karanlığın da tam ortasındasın… Tam bir imkânsızlık imtihanındasın. Hiçbir teknolojinin seni çıkaramayacağı bir derinlikte, belki de hiçbir kulun başına gelemeyecek bir imtihandasın…
Kim kurtarabilir seni? Sesini kim duyabilir? Kime yalvaracaksın?
Hangi uydu yerini tespit edecek? Hangi sonar cihazı seni bulacak? Hangi telefon sinyali yardımına koşacak?
Ellerini açıp da, “Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî küntü minezzâlimîn” dediğinde seni tüm fırtınalardan kurtarıp, balığın karnından bile sağ selamet karaya çıkaracak Rabbin var senin! Aç ellerini, derdini Rabbine söyle…
Okyanusun ortasındaki bir fırtına gibi, ekonomik, ailevi ve ruhsal sıkıntılar seni kuşattığında, tıpkı bir balığın karnındaymış gibi dünyevi dertlerin karanlığına gömüldüğünde, huzursuz evlerin, bereketsiz iş yerlerinin duvarları arasına sıkıştığında, laf anlamayan eşlerin, söz dinlemeyen evlatların eline düştüğünde, ödenememiş çeklerin, senetlerin, borçların uçurumuna yuvarlandığında aç ellerini, derdini Rabbine söyle…
Duaya sarıl!
Düşün! Malın mülkün elinden gitmiş, iflas etmişsin, bütün evlatlarını tek tek kaybetmişsin, en yakın akrabaların bile terk edip gitmiş seni, tek başına kalmışsın, bir de üstüne sağlığını kaybedip büyük bir hastalığa düçar olmuşsun. Sanki dünyada ne kadar dert varsa anlaşıp seni bulmuşlar. Eyyub (a.s) gibi yapayalnız kalmışsın…
Kim kurtarabilir seni? Sesini kim duyabilir? Kime yalvaracaksın?
Hangi doktor derdine çare olacak? Hangi zengin elinden tutacak? Hangi vergi affı kurtaracak seni? Hangi akraban sana arka çıkacak? Çocuklarını kim geri verecek sana?
Ellerini açıp da “Rabbim bana bir dert isabet etti, sen merhametlilerin en merhametlisisin” dediğinde seni tüm dertlerden kurtaracak, dertlerden kurtarmakla kalmayıp kaybettiğin ne varsa bir mislini de fazladan verecek, dertlerin bile boyun eğdiği Rabbin var senin! Aç ellerini, derdini Rabbine söyle…
Duaya sarıl…
Düşün! Mutlu bir yuva beklerken zalim bir firavunun eline düştün. Saray firavunun, saltanat firavunun, ordu firavunun, sokak firavunun, memleket firavunun. Yapayalnız kaldın Hz. Asiye gibi…
Nereye kaçabilirsin? İmdat çığlığını kim duyabilir? Kim kurtarabilir seni?
Hangi kadın sığınma evi derdine çare olacak? Hangi imdat butonu sesini duyuracak? Hangi kadın hakları derneği firavunu protesto edecek? Hangi güç, firavuna altı ay evden uzaklaştırma cezası verecek?
Ellerini açıp da “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap! Beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” dediğinde seni firavunun sarayından cennetteki evine ulaştıracak Rabbin var senin! Aç ellerini, derdini Rabbine söyle…
Duaya sarıl!
Düşün! Yola çıktıkların yolda bırakmış seni, bir avuç kalmışsın koca kalabalıkların karşısında ve nehirden bir avuç içenler kalmış sadece yanında, imtihan kaybedilmiş, takat kalmamış kimsede. Talut gibi kalakalmışsın zalimin karşısında.
Homurtular yükseliyor ordundan, “bizim bu kalabalık düşmanla baş edecek gücümüz yok” diye…
Kime sığınacaksın? Kimden isteyeceksin zaferi? Kim yardım edecek sana?
Hangi stratejik ortak koşacak yardımına? Hangi reel politik adım kurtaracak seni? Hangi uluslararası kamuoyuna sesleneceksin?
Ellerini açıp da, “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl ve bu kâfir kavme karşı bize yardım et dediğinde” nice az toplulukların nice çok toplulukları yerle bir edeceğini gösteren yegâne güç ve kudret sahibi Cenab-ı Allah var! Aç ellerini, derdini Rabbine söyle…
Duaya sarıl…