Hayatın getirdiği şartlar ve sahip olduğumuz imkanlar nispetinde sürekli birbirimizle münasebet halinde olmaya mecbur edilmiş canlılarız. Hatta herkesten uzaklaşıp yalnız başına bir köşeye çekilerek yaşayan nadir kişilere, biraz kafası kırık gözüyle bakarız.

İşte bu düzende, iyi ya da kötü zamanlarımızda, hastalıkta ya da sağlıkta, mutlulukta ya da hüzünde hep birileri bizimledir. Bunlardan bir kısmı gönüllüdür, aile ve akraba gibi. Her koşulda yanımızda durmaları beklenir. Bir kısmıı ise profesyoneldir ve bize sunduğu yakınlık bir ücrete tabiidir.

Aile ve yakınlarımızın sunduğu gönül dolusu yakınlığı istismar etmek ne kadar abes ise, profesyonel hizmet veren kişileri de aile yerine koyarak aynı özveri ve içtenliği beklemek de o derece gereksizdir.

Bu girişten sonra sözü sağlıkçılara ve gündeme gelen saldırı, şiddet ve kavgalara getirmek istiyorum.

Önce şu konularda bir anlaşalım:

Doktorlar büyücü değildir ve dokunduklarına şifa veremezler. Esasen böyle bir şifa metodu da ancak ilkel kalmış kabilelerde beklenir.

Doktorlar firavun değildir ve dilediklerini öldürmek, dilediklerini hayatta tutmak gibi bir güçleri yoktur. Esasen böyle bir güç firavunda da yoktu.

Tedavi ve sair yöntemlerin hiçbirinin yüzde yüz başarı garantisi yoktur. Öyle olsaydı insanlar ölüme çare bulurlardı. Esasen ölüme asla çare bulunamayacağını her Müslüman ve aklı başında insan bilir.

Sağlıkçılar melek değildir ve her insan gibi dertleri, sorunları olabilir. Çalışma şartları sebebiyle hata yapmaya yatkın olabilirler. Esasen her insan kadar sağlıkçıların da hata yapma şansı ve ihtimali vardır.

Bu hata bir cana da mal olabilir ki, işin en dayanılmaz boyutu bu noktada başlar. Artık niyeti iyileştirmek olan bir insanın kadere hükmetme gücü olmadığını hatırlamaktan başka çare yoktur.

Hata yapan her meslekten insana nasıl muamele ediliyorsa sağlıkçılara da öyle yaklaşmak gerekir. Yani hukuken ve mesleki etik bakımından yerkililer gerekeni yaparlar ve olası tekrarları önlemek adına, hata edene varsa hak ettiği cezayı verirler.

Vakıa öyledir ki; sağlık personeli arasında da her meslekte olduğu gibi işini yapmayan, ciddiye almayan,  savsaklayan hatta mesleğine ihaanet edenler vardır ve olacaktır.

Hemen hepimizin şahit olduğu garip tavırlar, kötü muamele örnekleri, öyle ya da böyle olmuştur. Marifet, o anlarda erdemini korumak ve kötülüğü iyilikle savmaya çalışmaktır. Aksi halde içinden çıkamadığımız şiddet döngüsüne bir katkı sağlamamız işten bile değildir.

Öfke insan ile aklı arasına giren kalın bir perdedir ve karanlıktır, felaketlere yol açar. Bunu öyle tepeden bir tespit olarak değil, yaşanmış bir tecrübe olarak söylüyorum. 

Bugüne kadar öfkeyle adım atıp karlı, faydalı ya da yararlı bir sonuç elde ettiğimi hiç hatırlamıyorum. Aksine kırıp dökmenin sadece pişmanlık ve vebal getirdiğini gördüm.

İnsanların ölüm gerçeğini kabullenmesi, Müslümanların ecel hakikatine yeniden iman etmesi yaramıza merhem olabilir.

Doktorları kabile büyücüsü zannetmek ya da doktorların kendilerini firavun sanmaları felaketimiz oluyor.

Biz bilir ve iman ederiz ki; yaşatan ve öldüren yalnız Allah(cc)’tır. Hasta eden ve şifa veren, şifa vesilelerini yaratan ve ehil kullarına öğreten de O’dur. Doktorlar ve tedaviler vesiledir, akıbeti ise ancak O’ndan biliriz..