İşte Çelik'in söz konusu yazısının tamamı:

Bahçeli'ye 'soyadını taşıyamıyor' demişti! Erbakan'dan cevap geldi... Bahçeli'ye 'soyadını taşıyamıyor' demişti! Erbakan'dan cevap geldi...

Necmeddin Cevheri’nin benim gençliğimden beri Urfa siyasetinde önemli bir yer vardır. Onun Urfalı siyasileri içinde sakin duruşu , bilgisi ve siyasi hadiselere bakışı her dem beni cezbetmişti . Siyasette o, yerelden daha çok, genel siyaset hakkında konuşurdu. Gerek kültür ve gerekse kişilik bakımından o özel biri idi Urfa’da. O, çok şık giyinir, güzel konuşur ve de çok kibar bir Urfa beyefendisi idi. Gerek Türkçesi ve gerek Kürtçesi de insanı cezbederdi. Onun bu haline hep imrenmiş ve bir gün belki kader bizi siyaset sahnesinde karşı karşıya getirir diye düşünmüşümdür. Ben, Üniversiteyi bitirmiş ve Urfa’da memuriyete başlamıştım. O ise, siyaset sahnesinde gittikçe yıldızı parlayan bir siyasi kişilik olmuştu. Bakanlıklar ona dar geliyordu. 12 Eylül darbesinde o, siyasi yasaklı, ben ise Sinop’a sürülmüştüm. Günü gelmiş ve Kader bizi 1984 yerel seçimlerinde onunla karşı karşıya getirmişti. Ben, Refah Partisinden Urfa Belediye Başkan adayı olmuştum. O ise, yeğeni ve dostum Sabahattin Cevheri’yi karşıma Doğruyol Partisinden aday göstermişti. Yasaklı olmasına rağmen siyasi etkinliğinden hiç bir şey kaybetmemişti NECMEDDİN Cevheri bey . O hengamede bile onun siyasi alicenap halini hep takdir etmişimdir. Serapa bir nezaket abidesi idi o. Parti İl Başkanlığı binasını ziyaretimde beni yerine oturtmuş ve her ikimize de başarılar dilemişti. Ben, Belediye Başkanı seçildim ve beni makamımda tebrike gelmişlerdi. Yasaklıyken Süleyman Demirel, Urfa ve Harran’da yaptığı gövde gösterisi toplantısının bez afişlerini bizzat Belediye ekiplerince Urfa’nın ana caddelere astırmış ve arazözlerle de buzlu su göndermiştim Harran’da kurulan on dört direkli kıl çadırlardaki toplantılarına. Bizzat bende iştirak etmiştim toplantılarına. Rahmetli Kinyas Kartal çok memnun olmuştu bu siyasi jestime. Belediye Höperlörlerindenden günlerce ilanlarını durmadan anons ettirmiştim bu geleceklerini. Necmeddin Cevheri’nin bu yaptıklarımızdan ne kadar memnun kaldığını kelimelerle ifade edemem şimdi. Çok duygulanmış ve gözleri yaşarmıştı sevinçten. Antalya’da yapılan o harekete karşı, Urfa’da yapılanı mukayese ederek. Süleyman Demirel de bu Urfa ve Harran’da yaptıklarımıza nezaketen bir telgraf ile Ankara’ya dönünce teşekkür etmişti uzun uzun. Ben bunun akabinde Belediyenin acil işlerini takip için Urfa Cesur otobüsüyle Ankara’ya gelmiştim. Anakara otogarında sabahın erken saatinde vardığımızdan yaya Sıhhiye Meydanında Gıda İş Sendikası binasına gitmiştim. Necati Çelik Başkanla kahvaltı yapmayı düşünüyordum. Sendikanın zilini çalınca kapı açılar açılmaz çalışanlar “Başkanım kahvaltı hazır buyurun “ dediler. Masada fırından yeni çıkmış taze Ankara simiti, beyaz peynir, siyah zeytin ve mis gibi taze çay da hazırdı. Bu ikram red edilmezdi. Afiyetle kahvaltıyı Necati’yi beklemeden yaptık, çalışanlarla. Zil çaldı işte Necati Başkanda geldi dediler. Necati ile kucaklaştık. Kahvaltıyı sordu. Yaptık dedik. O zaman kahve içelim dedi. Kahve içerken bu arada seninle bir iş yapacağız dedi Necati Çelik : “Şimdi benim söylediklerimi yazarsan iyi olur!” dedi. “ Önce Ecevit’in evini arayacağız. Telefona Rahşan çıkacak. Sayın Başbakan Bülent beyle görüşecektim diyeceğiz. O da randevunuz var mıydı diye soracak?. Yoktu diyeceğiz , randevu alın öyle konuşun“ diyecek. Sonra ; “ Necmeddin Erbakan hocamızın evini arayacağız. Özel kalem müdürü Mahmud Suman telefonu açacak. Hoca geç yattı şimdi telefonu bağlayamam!” diyecek.” Senin tüm güzel ısrarların boşa çıkaracak. İmkanı yok görüştürmeyecek seni hocayla !“ Ve sonrada Süleyman Demirel’in evini arayacağız: “ Telefonun diğer ucunda ben Süleyman Demirel diyecek davudi sesiyle! Tamam mı?” dedi kendin emin olarak Necati Çelik. Yalnız bunlar boşuna olmaz dedi. Ben kazanırsam bizde bir çiğ köfte yapmaya var mısın dedi. Şayet ben kazanırsam tabii. Yok tersi olursa da sen kazanırsan ne dersen onu da ben yaparım dedi. Tamam dedim ve bunları harfi harfine yazdı. Saat sabah sekizi geçiyordu. Sırayla telefonun numaralarını itina ile çevirdi. Ahizeyi bana uzattı ve sesini de kendisi dinleyecek şekilde dışarıya verdi. Telefonun öbür ucunda Rahşan hanım aynen yazdırdıklarımızı söyledi. Ben kendimi tanıtım ve teşekkür ederek nezaketle telefonu kapattım. Hocanın evini aradı aynı itina ile Necati. Telefonun öbür ucunda bizim Mahmud. Kendimi tanıtım. Zaten sesimden tanıyordu. Necati’yi yenmek için ısrarla Hocamla görüşmeye çalıştım. Antalya’dan geldiğini ve geç yattığını söyleyerek telefonu bağlayamayacağını ısrarla söyledi. Ben de Urfa’da bir vukuat işlediğimi Ankara’ya bunun için geldiğimi iyi bir avukata ihtiyacımın olduğumu söylememe rağmen Nuh dedi peygamber demedi. Necati’nin gülmeleri karşısında ben terledim durdum. Sıra geldi Süleyman Demirel’e . Necati tadını çıkararak çevirdi telefonun numaralarını. Öbür ucunda telefonun: “ Buyurun ben Süleyman Demirel !” dedi davudi bir sesle. Ben de kendimi takdim ettim. Urfa Belediye Başkanı İbrahim Halil Çelik diye. Ve birden aklıma geldi çektiği uzun teşekkür telgrafları ona teşekkür için telefon açtığımı daha tam söyleyemeden : “Neredesin, kahvaltı yaptın mı? “ diye sordu. “ Bulunduğun yeri söyle oraya araba göndereyim, seni Güniz Sokağa alıp getirsin!” diyordu. Necati de eliyle kendini gösteriyordu. Ben de sendikada Necati Çelik’in yanındayım ve kahvaltı yaptığımı söyledim. Necati’ye selam söyle dedi. Teşekkür ile telefonu kapatınca ellerim yanıma düştü. Necati Çelik, zafer kazanmış bir komutan edasıyla gülüyordu bu olanlara. Yazdırdıkları kelimesi kelimesine aynen çıkmıştı. Şimdi söyle : “ Başkan; kim siyasetçi?” dedi Necati Çelik . “ Sevelim, sevmeyelim tabii ki Demirel !” dedim. 1989 yerel seçimlerinde ise, karşıma bu kez eski Urfa valisi , bir dönemin ateşin milletvekili “ Bize plan değil , pilav lazım ! ” diyen , Adalet Partisinin kurucu üyesi , Süleyman Demirel’e karşı Adalet Partisi Genel Başkanlığa aday olmuş cesur, yiğit , iyi bir hatip ve çocukluğumuzun “ Babo! “ ismiyle maruf Kadri Erogan’ı keşfetti Necmeddin Cevheri bey. . Senelerce öldü diye bilinen fakat, bizim diri bulup Urfa’ya davet ettiğimiz Kadri Eroğan’ı bize karşı aday yaptı. İşte bu tam bir siyasi satranç ustası Necmeddin Cevheri’nin, Şah mat oyunu idi. Kadri Eroğan yaşını, başını almış bir dönem de tek başına Urfa Milletvekilliği de yapmıştı. Dostluğumuzu bilenler gelmez dediler. Bense gelirse çok güzel olur diyordum. Ben henüz Urfa Tezharap köyünde dünyaya gözlerimi açarken o : “ Bir Dağ Masalı “ filminde rol almış biri idi. . Tarih onu Necmeddin Cevheri’nin eliyle siyasi rakip olarak karşıma çıkaracaktı. Bu dev rakip Kadri Eroğan ve siyasetin münevver duayeni Necmeddin Cevheri ile siyaset arenasında, siyasi mücadele yapmak şansına sahip kaç kişi vardı bu evrende? İşte ben böyle bir şansa sahip tek siyasetçiyim. Onun Urfa sokaklarını, meydanlarını , caddelerini imara uygun olarak yaptığı yıkımlarını ve Balıklıgöl’deki düzenlemelerinin arkasından koşan çocuklara dağıtılan şeker kavanozlarıyla “ Arupa Meheyi “ nasıl takip ettiğimizi bugün gibi çok iyi hatırlıyorum. Nerden nereye? Kısa pantolonla arkasından koştuğumuz o devi; bugün tarih bana karşı 79 yaşında siyasi bir rakip olarak çıkardı. O iki siyasi devin bu canhıraş bir siyasi çabası bugün hala gözlerimin önünde canlılığıyla duruyor. Ne çetin bir mücadele olmuştu o seçim. O, dün elindeki öküz kamışından yapılmış kamçısı ve ayağındaki safari pantolonlarıyla canlı bir tablo gibi duruyor bugün gözlerimin önünde. O, filmlerde başrol olacak kadar yakışıklı ve Demokrat Partinin dirayetli Urfa valisi idi. Urfa’nın gönlünü kazanmasını çok iyi biliyordu. Her şeyi lehine çeviren bir zeki insan idi. O, Hacı Bektaşlı bir baba erendi. Bizde Rûhanlı Nabi’nin ahfadı idik. Seçimle gelmiş Urfa Belediye Başkanı Cemil Hacıkamiloğlu’nun görevini Kadri Erogan ifa ediyordu. Cemil Hacıkamiloğlu,  sakin, utangaç halim salim ve beyefendi bir zat idi. Tam bir halk adamı idi o. Urfa’nın Kasap Pazarındaki çangala takılmış koç gövdelerini “şerah, şerah “ görünce ferahlayan , pek etliye sütlüye karışmayan bir Belediye Başkanı idi. İmar işlerini vali Kadri Erogan ele almış ve bu yıkımları da o , tam bir şova dönüştürmüştü. Yıkımlar Tılfındır tepesinde, Kara Meydanında, Yıldız Meydanında ve aşağı Çarşı Haşimiye Meydanında tam hız devam ediyordu. Ve bizlerde Ortaokul öğrencileri olarak onu zevkle takip ediyorduk. O zaman bile Urfa’nın o daracık sokaklarının genişletilmesi işlemi hoşuma gidiyordu ve sanki zamanı gelecek ve ben, Belediye Başkan olacakmışım gibi staj görüyordum adeta İşte bu imar yıkımlarından dolayı Urfa’da bir zamanlar çok sevildi vali Kadri Erogan. Hatta meşum 27 Mayıs 1960 darbesinde vali olarak o da Urfa siyasileriyle Yassı Adada sığaya çekilip ve yargılanmıştı. . Siyaset yeniden mecrasına dönünce bu kez 1961 yılında yapılan Milletvekili Genel seçimlerinde Kadri Erogan Urfa’da, Adalet Partisinden seçilen tek milletvekili olmuştu. . Ancak aradan kırk yılı aşkın bir zaman geçmiş ve Kadri Erdogan’ın öldüğü biliniyordu Urfa’da. Herkes onu ölmüş biliyordu Ben birinci dönem Belediye Başkanıyken Ankara’da, arkadaşlarımla Türkiye Büyük Millet Meclisine doğru yürürken; önümüzdeki arkadan yürüyen birini Kadri Eroğan’a benzetmiştim. Çok şaşırmıştım doğrusu. Yanımdaki arkadaşlara : “ Bu önümüzde yürüyen ak saçlı, şık giyimli ve artist gibi endamlı , bizim vali Kadri Erogan’a benziyor !” dedim. Arkadaşlardan biri : “ Onun için, seneler önce öldü demişlerdi Başkanım.” dedi. “ Ben de duymuştum doğrusu. . Ama hayır! Bu yürüyen o’dur. Takip edelim ve ben konuşacağım onunla.” dedim. O, Çankaya Vergi Dairesine girdi. Arkasından da biz girdik. İşlemlerini bitirince yaklaştık yanına ve ben : “ Urfa Belediye Başkanı İbrahim Halil Çelik’im!”dedim yekten. “ Siz de ; Kadri Eroğan mısınız sayın valim ? Çocukken bizler sizin hayranınız idik. Şimdi de sizi görünce de konuşmak geldi içimizden. Çünkü siz Urfa’da ölmüş biliniyordunuz şu ana kadar?.“ dedim. O da şaşırdı ve : “ Evet, ben Kadri Erogan’ım! İşte gördüğünüz gibi sağım ve çokta sağlıklıyım.“ dedi sevinerek. Gülerek: “ Hemen arka sokakta, Faruk Sükan beyin ofisi var. Sizlerle oraya gidelim ve orada Urfa’dan da konuşuruz. “ dedi ve gittik Faruk beyin ofisine. . Kadri Erogan: “ Faruk, bak bunlar ben Urfa’da vali iken açtığım tüm yol ve meydanların yıkımlarında kısa pantolonla benim arkamdan koşmuş çocuklarmış. İşte şimdi bunlar Urfa’nın Belediye Başkanı ve ekibi olmuşlar “ diye takdim etti. bizleri. Böylece biz de Urfa’da çok sevilen ve seneler önce öldüğü söylenen bu efsane vali Kadri Erogan’ın hayatta olduğunu öğrenmiş olduk böylece. . Dönünce de onun hayatta olduğunu tüm Urfalılara anlattık ve 11 Nisan Urfa’nın Kurtuluş yıldönümlerinde Urfa’ya davettik. Geldi. Zaten kızı da barajda bir mühendis ile evli imiş. Onları da ziyaret etti bu gelişinde. Dostluğumuz devam etti. . Fakat kısa bir zaman sonra kızının Urfa’da vefatı onu Urfa’ya bir kez daha getirmiş oldu. Bizde kızının taziyesini örf ve adetlerimize göre yaparak görevimizi tam olarak yerine getirdik. Böylelikle varlığını yeniden Urfa’lara tam olarak ispatlamış oldu Kadri Erogan’ın . . Tüm Urfalılar da onun bu acısını paylaşarak, insanlıklarını göstermiş oldular günlerce. Tam bir siyaset virtüözü olan Necmeddin Cevheri bey de bu fırsatı çok iyi değerlendirdi ve onu karşıma Belediye Başkan adayı olarak çıkardı Doğruyol Partisinden. Seçim çalışmaları hararetli bir şekilde devam ediyordu.

Zincirli Kapınını ardında Yusuf Paşa Mahallesindeki Parti il binamızın dış cephesini kaplayacak şekilde Ahmet Cihat Kürkçüoğlu’nun yaptığı dev poster siyah beyaz : “Yine En İyisi” sloganlı portrem çalınmıştı. Cihat bunu bir günde ikincisini yaptı ve onu yine astık eski yerine. Cihat Kürkçüoğlu’nun bu iyiliğini asla unutmadım ve asla unutamam. Senelerin tecrübeli münevver siyasetçisi Cevheri, eski yol arkadaşlarını ve de : “Babo” yu sevenleri de bir araya getirerek , Doğruyol Partisinin Urfa’da Şehir merkezinde alacağı en iyi reylerini almış oldular böylece onunla. Ama yine de seçimi ikinci kez ben kazanmıştım. Tarihin ilahi cilvesi tecelli etmişti adeta. Bu iki dev siyasetçi karşısında kazandığımız zafer kutlanmaya değerdi doğrusu. O, seçimden sonra beni tebrike gelerek Urfalılara bir teşekkür konuşması yapacağını ve konuşması içinde kürsüyü Hal Pazarının önünde hazırlamamı istedi. “ Memnuniyetle ! “ dedim. Yiğit rakibimize bizde yiğitçe bir cemilede bulunduk. Konuşma kürsüsünü Hal Pazarının önüne kurarak, etrafı da sulayarak, meydanı güzelce hazırlattık. Meydanda toplanan hemşehrilerimize yaptığı konuşmasında Kadri Erogan : “ İbrahim Halil ÇELİK, ölülerini bile mezarlarından çıkarıp, seçim günü sandıklarda rey kullandırdı. Ancak sizler ise, o gün, çiğköfte yemeye ve kebab yapmaya gittiniz kırlara” demişti. Fırfırlı Kiliseyi camiye çevirdiğini bugün gibi hatırlıyorum. O gün şehre elektrik üretme merkezi olarak kullanılan Şirketi yani Süryani Kilisesini de ben camiye çevireceğimi tahayyül ediyordum, sanki. Günü geldi ve Kadri Erogan’ın Büyük Yolda açtığı o caddenin Balıklıgöle hakim kısmındaki Süryani Kilisesini de ben SELAHADDİN Eyyübi adıyla Camiye çevirdim seneler sonra. Siyaset günübirlik yapılmaz. İnsanın geleceğe dönük hülyaları olmalıdır. . Bizim de hülyamız vardı Urfamız için. Bizler bir kadro hareketi idik. Urfa’da bizlere Harraniler derlerdi. Bizlerin ise, Peygamberler Şehri Urfa’nın tarihi dokusunu ortaya çıkarmak ve onu GAP’ın başkenti yapmak ve de yeniden Harran Üniversitesini kurarak ilmi ışığını bir kez daha Mezopotamya’dan dünyaya yaymak idi en büyük hedefimiz. 1991 Milletvekili erken genel seçimlerinde Urfa’da Belediye Başkanlığından istifa etmeden milletvekili adaylığımı koyarak seçildim. 1992 yılında Başbakan Süleyman Demirel’in, 51 Vilayete. Üniversite açma kanun teklifine bir önerge ile 52. Vilayet olarak da Urfa da Harran Üniversitesinin kurulması için hazırladığım kanun önergesini Refah Partili yirmi beş Miletvekili arkadaşımın imzasıyla verdik. O zaman Necmeddin Cevheri bey bunu engellemedi ve önergemin kanunlaşmasında kendisi de rey verdi. Bunu asla unutamam. Bu asil hareketi ancak bir Necmeddin Cevheri yapabilirdi. Çünkü güçlü olduğu ilde ona siyasi arenada iyi bir rakip olacaktım bu yasa ile. Ama O, buna bile bile engel olmadı. Şarkın siyaset sahnesinde rahmetli Yusuf Azizoğlu, Fehim Adak ve Necmeddin Cevheri’nin hep damgası vardır. Bunlar unutulmaz marka isimlerdir. Biz onunla hep saygı kuralları içinde siyasi rakiplik yapmışızdır. Urfa’nın her önemli probleminde onunla birlikte hareket etmişizdir. Urfa’da benden sonra da kısa bir dönemin ardından yine 1994 Belediye Başkanlığına Refah Partisinden Ahmet Bahçivan seçilince o, hep yardım etmiştir parti ayırmadan Ahmet Bahçivan’a. 1995 Milletvekili Genel Seçimlerinde Urfa’da seçimi Refah Partisi önde bitirip, dört milletvekili çıkarınca, o bana: “ Babam Hacı Ömer Cevheri ‘den bu yana böyle bir oy almamıştık?. Sen ne yaptın böyle İbrahim Halil ?“ demişti nezaketle. Bu durumda bile mütevaziliğini korumuştu. Genel Milletvekili Seçimleri gerçekten muhteşem olmuştu Urfa’da ve de tüm Türkiye’de.  O, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı döneminde Urfa’ya çok güzel işler yapmıştır. Gerek GAP Havaalanı ve gerekse Harran Üniversitesine yaptığı binlerce dönüm arazi tahsisi ile 500 Yataklı Mehmet Akif İnan Hastahanesine verdiği emeği de asla unutamayız. Onun bu doksan üç yıllık ömründe, ben siyasi biri rakibi olarak; Urfa GAP Havaalanın adını bu münevver bir siyasi rakibim Necmeddin Cevheri’nin adının verilmesini teklif ediyorum.  Kadirşinaslıkta bunu gerektirir. Ayrıca bu da tüm Urfa siyasilerinin bir vicdan borcudur. Bu siyasi borcun ödeme zamanı gelmedi mi?

Ruhun şad olsun. Gelin ey Urfalı siyasiler, gelin!

Bugün Necmeddin Cevheri’ye bu kadirşinaslığı hep birlikte yapalım. “Necmeddin Cevheri Havaalanı“ ismini vererek onun ruhunu şad edelim. Necmeddin Cevheri beyefendiye Yüce Allah’tan gani rahmetler dilerim. Mekanı cennet olsun. Başta kederli ailesine, değerli evlatlarına, cümle akrabalarına, siyaset yolculuğunda ona gönül veren tüm siyasi dostlarına Rabbimden sabırlar niyaz ederim. Urfamızım başı sağ olsun. Urfa siyaseti bugün yetim kaldı. Necmeddin Cevheri benim için hep Münevver Bir Siyasi Rakip olmuştur ve öylece de kalacaktır. İnna lilahi ve inna ileyhi raciün