Allah bu felaketle aramızdan aldığı kullarının günahlarını mağfiret etsin ve onları cennetiyle ödüllendirsin. Dünyada çektikleri sıkıntıların karşılığını cennette fazlasıyla versin. Yakınlarını kaybedenlerin gönüllerine ferahlık, dillerine selamet ve hallerine sabır ihsan eylesin.

Büyük hadiseleri uzaktan izlemekle bizzat yaşamanın farkının en net fark edildiği olay belki de depremdir. Bunca zamandır ekranlardan, sosyal medyadan takip edip, ah vah dediğimiz ve belki birkaç gün yardım ve destek paylaşımlarının yanında birkaç sms ile de maddi destek sağlayıp kenara çekildiğimiz ve unuttuğumuz hakikatle yüzleştik.
Bu defa sıra bizdeydi ve şehrimiz dahil (Gaziantep) on diğer büyük belde bu felaketle sarsıldı. Sarsıntıdan yıkılanların sayısı henüz tam olarak belli olmasa da bazı şehirlerde üçte bir oranında yıkım olduğu şimdiden biliniyor. Hasarlı binaların yıkılmasıyla yarıya ulaşması beklenen bu büyük felaketten hem toplum olarak hem de fert planında alınacak pek çok ders olduğu ortada.
Toplumumuzun gerek inşaat gerek altyapı, üstyapı ve sair ilgili tüm konularında konuşacak yeterince uzmanı var şükür. Konuşanlar kadar iş yapanların da olduğunu umut ederek o kısmı bir kenara bırakıyorum. Daha çok ferdi olarak ben ne yaşadım ve ne anladım, dahası hangi dersleri çıkardım onları paylaşmak istiyorum.

Zor zamanlarda Allah’a iman etmenin ve gelen belanın O’ndan geldiğini hatırlamanın değerini yaşayarak öğrendim. Teslimiyet, tevekkül ve benzeri bütün konularda ciddi bir ders aldım. Bu felaketin ıstılahımızdaki adı olan bela tabirinin dilimizdeki karşılığının sınanmak olduğunu unutulmaz bir şekilde kalbime kazıdım.
Bilenlerin bildiği gibi, çok titiz olduğum gündelik kıyafet rutinim anlamsızlaştı. Sokak kıyafeti ile evde oturmamak, ev kıyafetiyle uyumayı bırakın yatağın kenarına bile ilişmemek gibi radikal adetlerim çöp oldu. Günlerce aynı kıyafetlerle her şeyi yapmak durumunda kaldım. Hepsi hikayeymiş, mecburiyetler olmazsa olmaz denilen pek çok şeyi kenarda bırakıyormuş.

Aynı belaya maruz kalmanın insanları hızlı bir şekilde birbirine yaklaştırdığını, kalbinde tamir edilemez bir kin ve garez taşıyanlar dışında herkesin birbirine yardımcı olmaya çalıştığını gördüm. Kin denen iflah olmaz hastalığın en zor anda bile insanı canavar kadar hissiz kılabildiğine şahit oldum. Hele de çoğu zaman altı boş, temelsiz bilgi ve zanlara dayanan bu kinin ne kadar ruhu hasta eden bir his olduğunu sosyal medyada ve ekranlarda olduğu kadar bizzat hayatın içinde de yaşadım. Akrabalık müessesesini çok iyi muhafaza etmek gerektiğini, hiç değilse bela ve musibet zamanlarında yüz yüze baktığında utanmayacak kadar yakınlığı korumanın önemini yaşadım.

Başkaları adına karar vermenin saçmalığını, zorluklarda öncelik belirlemede mantık hatası yapabileceğimizi, telafisi mümkün olan konularda birbirimize kırılmanın anlamsızlığını, dost ve arkadaşlara hayır demenin zorluğunu tecrübe ettim. Hatır saymanın, gönül almanın pek çok yolu olduğunu, insanın isterse gerektiği kadar titiz olabileceğini, huy denen şeyin değişmediğini, zor zamanda temiz olmanın ve temiz kalmanın daha da zor olduğunu ama vazgeçilmezliğini yaşadım. İnsanların alırken hep mutlu olduğunu ama vermek gerektiğinde ya mutsuz ya da gereksiz havalı olduklarını gördüm. Verdikçe hep isteyen ve bekleyen karakter sahiplerinin en ufak bir kesintide yüz çevirebildiklerini, kendilerini hizmet edilmeye en layık insan gördüklerini, muhataplarının buna mecbur sandıklarını, gerçeklerle karşılaştıklarında kaçtıklarını ve küstüklerini gördüm.

İyiliği başa kakmadan yapmanın çok değerli olduğunu ama bunun bile muhatabın kendini kötü hissetmesine engel olamadığına şahit oldum.
Başkalarına fayda sağlayacak imkanlara sahip olmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu ve bunun şükrünün de ancak ikram ile mümkün olduğunu, kalp ve nefis arasında bir soğan zarı kadar mesafe olduğunu hissettim.
Vefalı ya da vefasız, kadirşinas ya da nankör, sıcak ya da soğuk her insana iyilik etmenin insana huzur ve saadet verdiğini, felaket zamanlarında iyiliğin değerinin daha da idrak edildiğine şahit oldum.

Şu köşeye sığacak kadar birkaç konuyu ders olarak kendime not almış bulundum. Daha eklenecek şeyler olduğunu biliyorum. Bu büyük dersin bu kadar küçük ders notu olmaz zaten. Yeri ve zamanı geldikçe ilaveler yapmak üzere…

Allah bu felaketle aramızdan aldığı kullarının günahlarını mağfiret etsin ve onları cennetiyle ödüllendirsin. Dünyada çektikleri sıkıntıların karşılığını cennette fazlasıyla versin. Yakınlarını kaybedenlerin gönüllerine ferahlık, dillerine selamet ve hallerine sabır ihsan eylesin.
Manen olduğu kadar maddi olarak da faturası oldukça ağır olan bu felaketin yükünü halk olarak taşımaya ve altından kalkmaya Allah’ın izniyle çalışacak ve başarılı olacağız.
Hiçbir enkaz yerinde bırakılmaz, kaldırılır ve yeniden inşa edilir inşallah.