Klasik dönem Osmanlı toplum yapısı

Osmanlı toplumunun etnik yapısı 

Kuruluş Dönemi’nde Osmanlı toplumunun büyük  çoğunluğu Türkmenlerden oluşuyordu. Zamanla  sınırların genişlemesine paralel olarak Slavlar, Bulgarlar,  Rumlar, Araplar, Romanlar ve Ermenilerde Osmanlı  sınırları içine dâhil olmuşlardır. 

Osmanlı Devleti, bu kadar farklı milletleri hoşgörülü bir  politika uygulandığından uzun süre idare edebilmiştir. 

Osmanlı Devleti, Ermeniler için “milletisadıka” tabirini  kullanmıştır. 

1789 Fransız İhtilâli’nin yaymış olduğu milliyetçilik akımı  Osmanlı idaresi altında yaşayan azınlıkları etkilemiş ve  bu milletler birer birer Osmanlı Devleti’nden  kopmuşlardır. 

Osmanlı toplumunun sosyal yapısı 

Yönetenler 

Padişahın idari ve dini yetki tanıdığı devlet görevlileridir. Kendi aralarında:

Saray Halkı: (Bu sınıfın en üstünde padişah bulunur.) 

Seyfiye: (sadrazam, beylerbeyi, sancak beyleri,  neferler, tımarlı sipahiler) Bu sınıf askerlik ve yöneticilik  yapıyordu ve vergiden muaf tutulmuşlardı. 

İlmiye: (kadılar, kazaskerler, imamlar, müezzinler,  şerifler, tarikat şeyhleri, şeyhülislam) Bu sınıfı oluşturan  kişilere ulema adı da verilmektedir. Bu sınıfın en  kıdemlisi şeyhülislam ve kazaskerdir. 

Kalemiye: (defter eminleri, reisülküttap, Anadolu ve  Rumeli defterdarı, nişancı) Bir nevi devletin bürokrat  kesimidir. Kalemiye mensuplarında usta – çırak ilişkisi  göze çarpmaktadır. 

Yönetilenler 

Bu sınıfa reaya (halk) adı verilmektedir. Osmanlı  toplumunun büyük bir kısmını oluşturmaktadır.  Köylüler, şehirliler, göçebeler, askeri, ilmi ve kalemi  olmayanlar bu sınıfı oluşturmaktadır. 

Yerleşim Durumuna Göre Osmanlı Toplumu

Köylüler 

Köylerde oturup, çiftçilikle uğraşıyorlardı. 

Kendilerine verilen toprağı işler, geçimini sağlar ve  devlete vergi öderler. 

Şehirliler 

Şehirlerde oturup, ticaret ve sanatla uğraşıyorlardı. Şehirlilerde kendi aralarında: 

1) Askeriler 

2) Tüccarlar 

3) Esnaflar  olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır. 

Göçebeler (Konargöçerler) 

Bunlara yörük adı veriliyordu. 

Geçim kaynakları hayvancılıktı. 

Devlete küçükbaş hayvan vergisi (adetiağnam),  sürülerden alınan vergi (ağıl resmi) ve ayrıca yaylak, kışlak vergisi ödüyordu. 

Göçebeler kavşak ve dağ geçitlerini korumakla  görevliydiler. 

Gerekli durumlarda askere alınıyorlardı. 

Nehir veya deniz kenarında yaşayanlar donanmaya  yardım ediyorlardı. 

SOSYAL HAREKETSİZLİK 

Yatay Hareketlilik 

Devleti oluşturan fertlerin herhangi bir statü değişmesi  olmadan bir yerden başka bir yere göç etmesine denir. 

Orta Asya’dan Anadolu’ya, Balkanlara veya Avrupa’ya yapılan göçler örnek olarak gösterilebilir.

Dikey Hareketlilik 

Dikey hareketlilikte sınıflar arası geçiş söz konusudur. 

Meselâ yöneten sınıfından yönetilen sınıfına geçme  veya yönetilen sınıfından terfi edip yöneten sınıfına  geçme gibi. 

Dikey hareketlilik gayrimüslimler için de geçerliydi.  Meselâ Devşirme sistemi ile bir gayrimüslim sadrazamlık  makamına kadar yükselebiliyordu. 

MİLLET SİSTEMİ 

Osmanlı Devleti bünyesinde Hristiyan Yahudi, Ermeni  gibi farklı etnik gruplar yaşıyordu. Devlet uyguladığı  politikalar sayesinde bu farklı grupları rahatça bir arada  tutmuştur. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan  sonra buradaki Rum ve Ermenileri özerk cemaatler  şekline getirmiş hatta bu unsurların başına bizzat patrik  atamıştır. 

Osmanlı özerk cemaatler şeklinde örgütlediği bu  unsurlara daha sonra “millet” adını vermiştir. 

Fatih Sultan Mehmet, 1461’de İstanbul’da Gregoryen  Ermeni Patrikhanesi’ni kurdu. 

Bursa Metropolit’i Ovakim’i patrik olarak atadı. 

Fatih Sultan Mehmet’in başlattığı bu uygulama Yavuz  Sultan Selim Dönemi’nde genişleyerek devam etmiştir. 

II. Mahmut’a ait aşağıdaki söz, Osmanlının millet  sistemine ne kadar önem verdiğini gösterir.

“Ben tebaamdan Müslümanları camide, Hristiyanları  kilisede, Yahudileri ise havrada görmek isterim.” 

Tanzimat ve Islahat Fermanları ile Ermenilere verilen  imkânlar daha da artırılmıştır. 

Yine 1876 ve 1908 yılında açılan Osmanlı Mebusan  Meclisi’nde birçok azınlık milletvekili görev yapmıştır. 

Yahudilerde Osmanlı toplumunun önemli bir unsuruydu.  1492’ de Hristiyan zulmünden kaçan Yahudiler, Osmanlı  Devleti tarafından kurtarılarak Selânik ve İstanbul’a  yerleştirilmiştir. 

BİLGİ NOTU: 

Osmanlı Devleti’nde Ermeni, Rum ve Yahudi  toplumundan başka Süryani, Nasturi ve Kildani (Keldani)  toplumları da huzur içinde yaşıyorlardı. 

Osmanlı'da aile

Osmanlı toplumunda aile İslami kurallara göre  şekilleniyordu. Aile genellikle anne, baba ve küçük  çocuklardan oluşmakla birlikte dede, amca ve teyzelerle  de birlikte yaşayan aileler vardı. 

Geniş aileler genellikle konaklarda yaşıyorlardı ve  bunların hizmetçileri de bulunuyordu. Osmanlı  toplumunda tek eşle evlilik yaygındı. Boşanma  durumunda kadının mağdur olmaması  

İçin mehir uygulamasına önem verilmiştir. 

Mehir

  • Evlenen bir erkeğin nikâh esnasında kadı ve şahitlerin  huzurunda kadına verdiği nikâh bedelidir. 
  • Evlilik kadı tarafından gerçekleştiriliyordu. Evlilik  gerçekleştikten sonra bu durum Tereke  defterine kaydediliyordu. 
  • Osmanlıda evin reisi babadır. En büyük yardımcısı ise  annedir. Kadın çeyiz getiriyor ve mehir alıyordu. Bundan  dolayı kadın boşanma durumunda bunları talep  edebiliyordu. 
  • Boşanma her ne kadar erkeğin tek taraflı isteğine bağlı  gibi gözükse de, İslâm hukuku bu konuda kadına önemli  haklar vermiştir. 
  • Osmanlı evleri, genellikle kâgir ve ahşaptan yapılırdı.  Evlerde kadınlara ait haremlik ve erkeklere  ait selamlık bölümleri bulunmaktadır. 

Sosyal dayanışma

Osmanlıda vakıflar 

Vakıf, zengin kişilerin kazandıkları mallarının bir kısmını  ömür boyu insanlığın hizmetine sunmalarıdır. Malını  vakfeden kişiye vâkıf, vakfedilen mala mevkuf, vakfın  kuruluş belgesine vakfiye ve vakfın yönetim  kuruluna mütevelli adı verilir. 

Bir kişinin malını vakfedebilmesi için; özgür, yetişkin ve  malın kendisine ait olması gerekir. Vakıf malları  satılamaz, başka birine devredilemez veya miras  bırakılamazdı. 

Hayır kurumları ve sosyal müessese olan cami, han,  hamam, kervansaray, yol, imarethane gibi müesseseler  vakıflar aracılığıyla kurulurdu. 

Genellikle vakıflar padişah, vezir, beylerbeyi, valide  sultan gibi üst düzey kişiler tarafından kurulmuştur. 

Vakıfların yararları 

  • Vakıflarda biriken paralar geri ödeme şartıyla tüccarlara  veriliyordu. Bu da ticari hayatı canlandırıyordu. 
  • Han, hamam, kervansaray gibi yerlerin işletimi  sağlanmıştır. 
  • İskân faaliyetlerinin gerçekleşmesinde vakıflar faydalı  olmuştur. 
  • Şehir ve kasabaların sosyal ve kültürel ihtiyaçları  sağlanmıştır. 
  • Sağlık ve eğitim faaliyetlerinin yapılması sağlanmıştır. 
  • Vakıflardan toplanan avarız akçesi sayesinde ortak  giderler karşılanmıştır. 
  • Vakıflar sayesinde birçok eğitim kurumu bu  kurumlardan birçok bilim adamı yetişmiş, binlerce ciltlik  kütüphane açıldığı gibi, yoksul halka üç öğün yemek  veren imarethaneler (aşevi) kurulmuştur. 

BİLGİ NOTU: II. Mahmut Dönemi’nde Evkâfıhümayun  Nezareti (Vakıflar Bakanlığı) kurularak, tüm vakıflar tek  çatı altında toplanmıştır.
 


 

Osmanlı Devleti’nde sosyal yardımlaşma dernekleri

Ahilik 

Ahi Evran Hazretleri tarafından Hacı Bektaşi Veli’nin  tavsiyeleriyle kurulan esnaf dayanışma teşkilâtıdır. 

Ahiliğin kendine özgü kuralları vardır. Ahilikte iyi ahlâk,  doğruluk, kardeşlik ve yardım severlik esastır. 

BİLGİ NOTU: 

Ahiliğin Abbasilerdeki karşılığı Fütüvvet Teşkilatı’dır. Ahilik teşkilâtı ilk olarak 1205’te Kayseri’de kurulmuştur. 

Ahilik sayesinde Anadolu’da Türkleşme hızlandığı gibi  Türk şehirciliği de gelişmiştir. 

Ahiliğin yedi şartı: 

  1. Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak. 
  2.  Zulüm kapısını bağlamak, hilim ve mülayemet kapısını  açmak. 
  3. Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak. 
  4. Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını  açmak. 
  5. Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını  açmak. 
  6. Hezeyan kapısını bağlamak, marifet kapısını açmak.
  7. Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak.

Ahilikte dereceler: Yiğit, Yamak, Çırak, Kalfa, Usta, Ahi, Halife, Şeyh Şeyhülmeşayıh 

Sadaka Taşları 

Osmanlı Devleti’ne ait yardımlaşma örneğidir. Bu taşlar  1,5 – 2 m yüksekliğinde olup mermerden yapılmıştır.  Sadaka verenler parayı çanak şeklindeki oyuğa  bırakırlar. Bu sayede en hayırlı yardım sayılan gizliden  gizliye yardım yapılmış olurdu. Dilenmekten çekinen  ihtiyaç sahibi günün belli bir vaktinde taşın bulunduğu  yere giderek ihtiyacı kadar parayı alabiliyordu. Bazen bu  taşlardaki paralara haftalar boyunca kimse  dokunmuyordu. 

Zimen defteri 

Bu defter borçlu ile borcunun yazılı olduğu defterdir. 

Özellikle Ramazan ayında maddi durumu iyi olan  insanlar rastgele bir bakkala girip zimen defteri olup  olmadığını sorduktan sonra; “Lütfen baştan, ortadan ve  sondan şu kadar kişinin borcunu hesaplar mısın?” diye  sorar ve ardından da hiç tanımadığı insanların borcunu  öderdi. Ardından da “Borçlarını silin, Allah kabul etsin!”  der ve oradan ayrılırdı. 

Toplumsal yaşantı

Osmanlı toplumunda günlük hayat; saray, şehir, köy ve  konargöçer hayatı olmak üzere dörde ayrılır. 

a) Saray hayatı

Hanedan üyeleri ve yöneticilerin büyük kısmı sarayda  yaşıyordu. Devletin idare edildiği sarayların en  önemlisi Topkapı Sarayı’dır. 

Osmanlı sarayları:

Birun: Sarayın dış hizmetlerinin görüldüğü yer. 

Enderun: Önemli görüşmelerin yapıldığı sarayın iç  bölümüdür. Bu bölüm zamanla devlet adamlarını  yetiştirilen okul hüviyetini kazanmıştır. 

Harem: Padişahın aile yaşantısını geçirdiği yer. Buranın  baş sorumlusu Harem Ağası’ dır. Harem’de de aynen  Enderun gibi eğitim – öğretim faaliyetleri yapılmıştır. 

Şehir hayatı 

Ticari hayatın ve kültürel etkinliklerin yaşandığı  şehirlerdir. Burada Müslümanlar, Yahudiler ve  Hristiyanlar beraberce yaşıyorlardı. Şehirler  mahallelerden oluşuyordu. Şehir halkı akşamları cami,  kahvehane veya esnaf odalarında toplanıyordu. Bu  mekânlarda meddah, karagöz gibi eğlenceler  düzenleniyordu. Kadınlar ise kendi aralarında ve evlerde  toplanıyorlardı. Osmanlı toplumunda nişan, düğün ve  sünnet merasimlerine çok önem veriliyordu. Cuma günü  tatildi. Cuma günü Müslümanlar camiye, cumartesi  günü Yahudiler havraya, pazar günü Hristiyanlar kiliseye  gidiyorlardı. Şehirlerde zaman sabah namazı ile başlayıp  akşam namazına kadar sürüyordu. Yemek olarak pirinç, et ve sebze, içecek olarak ise boza, pekmez ve bal suyu  kullanılıyordu. Osmanlıda ilk kahvehaneler 1554’te İstanbul’da açıldı. 

Köy hayatı 

Köylerde temel geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır.  İmam ve kefhüdalar köy yönetiminden sorumlu idiler.  Köyde yaşam yazın bağ ve bahçelerde çalışarak, kışın ise  köy odalarında sohbet ederek geçiyordu. Köyler beş altı  haneden oluşuyordu. Bunlardan daha büyük olan  yerlere ise nahiye veya kaza deniyordu. Köylerde  sadece Müslümanlar yaşadığı gibi, Hristiyan ve  Müslümanların birlikte yaşadığı köylerde vardır. 

Konargöçer hayatı 

Göçebe yaşıyorlardı. Geçim kaynakları hayvancılıktı.  Yayla veya kışlaklarda yaşıyorlardı. Göçebelerin  kurdukları çadırlara ev veya yurt diyorlardı. Genellikle  kıldan yaptıkları çadırlarda yaşıyorlardı. Başlarında aşiret  reisleri vardı. Hareketli bir yaşam sürdüklerinden at ve  deve onların vazgeçilmez binek hayvanlarıdır. 

Tanzimat sonrası Osmanlı toplum yapısında değişmeler

II. Mahmut Dönemi’yle birlikte tüm Osmanlı halkı için  “tebaa” tabiri kullanılmıştır. Gayrimüslimler  Müslümanlardan hiçbir konuda ayrı tutulmamış ve tam  bir hoşgörü toplumu oluşturulmuştur. 

1839 Tanzimat Fermanı ile Müslüman – gayrimüslim  herkes eşit sayılmıştır. 

Bu fermanın devamı niteliğinde olan 1856 Islahat  Fermanı ile; Azınlıklar devlet memuru olabilecekti. 

Banka, okul, şirket ve hastane açabileceklerdi. Ayrıca devlet memuru olabileceklerdi. 

BİLGİ NOTU: 

Osmanlı Devleti bütün bunlarla kaynaşmış bir toplum  oluşturmayı hedeflemiştir. Osmanlı toplum yapısındaki  değişim kadınlar üzerinde de etkisini göstermiştir. Kadın  – erkek eşitliği tartışılır hâle gelmiştir. Ahmet Cevdet  Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım kadın hakları  konusunda savunuculuğu üstlenmiştir. 

Değişim kıyafet alanında da kendini göstermiştir.  Memurlar ve halk sarık yerine fes, şalvar yerine pantolon, kadınlar ise ferace ve yaşmak yerine maşkah  (süslü baş örtüsü), yeldirme (hafif manto) ve sık çarşaf  kullanmaya başlamışlardır. 

Değişime yemek kültürü de uğramıştır. Mesela daha  önce kullanılan sini ve sahanların yerini masa, sandalye  ve tabaklar almıştır. 

Osmanlı Devleti’nde sosyal yardımlaşma örnekleri Darülaceze (Yoksul evi) 

1895 yılında II. Abdülhamit tarafından kurulmuştur.  27.000 m2 lik bir alanda kurulmuştur. İdari bina, aceze  bölümü, çocuk yuvası, revir, hastane, cami, kilise,  sinagog, aş ocağı, fırın, hamam, çamaşırhane ve  gasilhaneden (ölü yıkama yeri) oluşmaktadır. Bu  mekânlarda kimsesiz insanlara bakıldığı gibi 0 – 6 yaş  arası çocuklara da ücretsiz bakılmaktadır. 

Vakıf Gureba Eğitim Hastanesi 

Asıl ismi Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim  Hastanesi’dir. İstanbul Fatih semtinde kurulmuştur.  Hastane Abdülmecit’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan  tarafından açılmıştır. 

Hamidiye Etfal Hastanesi 

II. Abdülhamit tarafından 1899’da İstanbul’da açılmıştır.  Bugünkü adı Şişli Etfal Hastanesi’dir Türkiye’deki ilk  çocuk hastanesidir. II. Abdülhamit’in yedi aylık kızı  Hatice Sultan difteri hastalığından ölünce bu duruma  çok üzülen pâdişah Dr. İbrahim Bey’e bu hastaneyi  kurdurmuştur. 

Darüşşafaka 

1863’te Şefkat Yuvası adıyla Abdülaziz Dönemi’nde  açılmıştır. Maddi durumu kötü ve yetim çocuklar eğitim  görmüştür. Okul 1873’ ten itibaren eleme yöntemi ile  öğrenci almaya başlamıştır. 

Darüleytam 

Birinci Dünya Savaşı sırasında yetim ve öksüz çocuklar  için açılan yurtlardır. İttihat ve Terakki Partisi  Dönemi’nde bu yurtlara gelir bulunamadığından  çocuklar perişan olmuştur. Bu çocukların kabiliyetli  olanları zamanla Darüşşafaka Okulu’na alındı. Zamanla  Darüşşafaka tamamen kaldırılmıştır. 

Hilâlıahmer Cemiyeti (Türk Kızılayı)

Irk, din ayrımı gözetmeden yardımı esas alan bir  kurumdur. Bu cemiyet ilk olarak 1868 yılında “Osmanlı  Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla  kuruldu. 1947 yılında Türk Kızılayı adını aldı. Cemiyetin  ilk başkanı Rum asıllı Doktor Marko Paşa’dır. 

Donanma Cemiyeti 

Cemiyet, Osmanlı Donanması’nın güçlendirilmesi  amacıyla İstanbul’da açıldı. Halk, öğrenci ve esnaflardan  cemiyete ilgi arttı. Zamanla Anadolu’ya da yayıldı.  Padişah V. Mehmet Reşat Cemiyet’e katkı sağlayanlara  “Donanma İane Madalyası” verdi. 

Dernek 2 Nisan 1919’ da kapatılmıştır.