Klasik Türk edebiyatında rubai
Rubai kelimesinin asıl anlamı dörtlü, dört harfli demektir. Bir edebiyat terimi olarak özel vezinlerle yazılan dört mısralık nazım biçiminin adıdır. İran edebiyatında doğmuş ve Türk edebiyatına da bu yoldan girmiştir.
Rubai kendisine özel vezinlerle yazılır. Aslında rubaiyi nazım kıta ve tuyuğdan ayıran temel özellik de budur. Bu vezinlerin sayısı 24'e kadar ulaşır.
Rubainin kafiye şeması:
Kafiye düzeni a a x a şeklindedir.
"x a x a" ve "a a a a" şeklinde kafıyelenen rubailer de vardır. "a a a a" şeklinde kafiyelenen yani tüm mısraları kafiyeli olan rubailere "rubai musarra" adı verilir.
Rubai örnekleri:
Ey fa'ide-i ilmine alem muhtac
Hak-i kademin ehl-i hüner başına tâc
Her kimde ki gördü himmetin su'-i mizâc
Ol su-i mizâce lutf ile kıldı ilâc
(Fuzûlî)
Günümüz Türkçesi:
Ey seni bilmeye bütün alemin muhtaç olduğu!
Ayağın toprağı hüner ve bilgi sahiplerinin başına taçtır.
Himmetin bir kimsede kötü huy gördü ise
bunu yumuşaklık ve güzellik ile tedavi etti.
Esrarını dil zaman zaman söyler imiş
Hengame-i gamda dastan söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrane
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş
(Azmizade Haletî)
Günümüz Türkçesi:
Gönül sakladığı sırları zaman zaman söyler imiş.
Üzüntülü zamanlarında destan gibi söylermiş.
Aşık olup da ayrılığın ıstırabına
ben sabrederim diyen yalan söyler imiş.