Geçtiğimiz hafta, Albayrak Medya’nın güçlü şirketlerinden Reklam Piri’nin Genel Müdürü Abdullah Hanönü tarafından oluşturulan 45 kişilik bir grupla Kudüs’ü ziyaret ettik.

Grubumuz iş adamlarından, fabrika yöneticilerinden, üç büyükşehir belediyesinin kültür müdürlerinden, tv-gazete yetkilileriyle, bunların taşradaki temsilcilerinden teşekkül etmişti.

Büyük şirketlerin hizmet aldıkları ya da verdikleri sair kuruluşların yönetici ve elemanlarını yurtdışı / yurtiçi gezileriyle ödüllendirdikleri herkesin malumu olduğu gibi, bu gezilerin yurt içinde turistik beldelere, yurt dışında Venedik, Miami vb. eğlence ve kültür merkezlerine yapıldığı da bilinen bir şeydir.

Albayrak Medya Reklam Piri’nin, neredeyse teamül haline gelmiş bulunan bu faaliyette Kudüs’ü seçmesi ise, mezkur gezinin mantığını ve manasını değiştiren ilk adım olarak benzerlerinden çok farklı ve çok değerlidir.

Geziden maksat gezmektir. Buna ziyareti eklemek, diğer bir ifadeyle geziyi önemli ziyaretin sebebi haline getirmek ise, inanç esasında mukaddes olan mekanları, şârî’in emri uyarınca ibadet etme; duada, niyazda, dilekte bulunma maksatlarını taşır.

Buna göre Reklam Piri’nin yetkilileri salt görme yoluyla elde edilebilen mekânsal ya da kültürel bir faydayı, asıl ruhun beslendiği, aydınlandığı ve ferahladığı bir faydaya tebdil etmek suretiyle meselenin mana yönüne de sahip çıkarak, yukarıda zikrettiğimiz dünyevî alışkanlığı tek başına kırmıştır.

Burada Kudüs ayrıcalığında ya da özelinde ziyaretten neyi kastettiğimize gelince.

Öncelikle buna dair çerçevenin Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî’de yer alan şu hadisiyle belirlendiğini iletmeliyiz:

“(İbadet için) sadece şu üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebî ve Mescid-i Aksâ…”

Haberin Peygamber Efendimiz’den gelmesi ve ibadet kelimesinin duayı, niyazı, dileği de ihtiva etmesi bakımından ziyaretin, geziden / gezmekten ve hele hele yabancı bir terim olan turizmden çok çok üstün hâle geldiği aşikardır.

Üstelik bu minvaldeki ziyaret, Peygamber Efendimiz’in şu hadisiyle de ayrıca bir değer yüklenerek taçlanmaktadır:

“Bir gün Meymune Hz. Peygamber’e geldi ve ‘Ya Resûlellah! Beytü’l-Makdîs’e gidip gitmeme konusunda bize ne buyurusunuz?’ dedi. Allah Rasûlü: ‘Gidin ve orada namaz kılın!’ diye cevap verdi ve (sözlerine şöyle devam etti:) ‘Eğer oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız, bari oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin!’ buyurdu.” (Ebû Dâvûd)

Sabilerin Kubbetü’s-Sahre içindeki taşı ziyaret ederken oraya adadıkları yağı da götürerek onun üstüne döktüklerini ve zeytinyağının en çok Filistin’de üretildiğini bildiğimize göre, Peygamber Efendimiz’in Haniflik dışındaki şeriatlardan uzak olma hakikatine itibariyle onun haberindeki yağ vurgusunu zahiri anlamından çok batınî anlamına yormamız ve buradaki kandil – yağ ilişkisinden gönüllerde bir Kudüs ateşinin yakılmasını ve bunun kesintisiz olarak sürdürülmesini anlamamız da mümkündür ki, bundan “Kudüs’ü ziyaret etmek neyi değiştirir?” sorusunun cevabını da hemen elde etmiş oluruz.

Kudüs’ün yaşadığı işgal ve bundan türetilen zulüm ferdî planda üstesinden gelinecek bir şey değildir. Bu daha çok devletlerin ve güçlü iktidarların görevidir. Türkiye’nin ve Devlet Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yönde gösterdikleri etkili gayretlerin tanığı ve onun duacısıyız.

O halde Kudüs’ü ziyaret etmekten maksadımız Kudüs’ü değiştirmek değil, asıl kendimizi değiştirmektir.

Öncelikle bu yukarıda zikrettiğimiz kandil-yağ ilişkisinden pay almamızla mümkündür. Gönlümüzden başka kandil, Nebevî idrakimizden ve eylemimizden öte onu yakacak bir yağ yoktur. Bunun da bizzat Kudüs’te öğrenilmesi ve Müslümanların dünyasına taşınması mümkündür. İlme’l, ayne’l ve hakka’l-yakîn’lerin birlikte idrak edildikleri üç mekandan biri olan Kudüs’e gitmek bu bakımdan elzemdir. Ayrıca bu üç yakîn bilgi, tanıklık ve hakikatle (Hakkıyyetle ve gündelik gerçekliklerle) buluşma esasında yine onda toplanmıştır.

Nitekim “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” mealindeki ilâhî hüküm de (Râd 13/11) önce kendimizdeki değişmeyi zorunlu kılmıyor mu?

Yer darlığı nedeniyle adlarını ayrı ayrı zikredemediğim ziyaret grubumuzun kıymetli mensuplarına söz konusu değişimin imkanını armağan eden Albayrak Medya’nın sahiplerine, Abdullah Hanönü’ne ve grubun sevk ve idaresini eksiksiz olarak gerçekleştiren Ziya Kadam, Kader Gezgin, Tuba Buruk, Faruk Sarıgül ile Hazar Çelik kardeşlerime teşekkür ediyorum.