Kimse kimsenin dayanma gücü ne kadardır, neleri yapmayı göze alır bunu bilmez. Bunu bildirecek olan insanın kendisidir. Bir arkadaşım "Bugün size geleyim" demiş olsun. Benim de o gün planlanmış işim var ve o gün yapamazsam işlerim çok aksayacak. Eğer "Şimdi müsait değilim" dersem ya gücenirse, ya bir daha benimle konuşmazsa, ya benimle arkadaşlığını keserse gibi düşüncelerle buyur, bekliyorum dersem, kabahat gelenin değil, buyur edenin, yani benimdir.

Misafirlerim geldiğinde işim gücüm aksar, sohbete kendimi veremem. Yüzüm normalde olduğu kadar mütebessim olamayabilir. "Bir an önce gitseler de şu yarım bıraktığım işimi bitirsem" diyebilirim. Şimdi bu kime iyilik oldu? Oysa "Sizin bana geleceğinizi öğrenmek beni çok mutlu etti, teşekkür ederim. Sadece, ben bugün bir iş plânladım ve bitirmek zorundayım. Sizi yarın ağırlasam uygun mu?" diyebilirim.

Bu kimseyi kıracak ve incitecek bir söz ve üslup değil. Ya "tamam" derler ya da "başka bir gün nasip olur inşallah" derler. Ne güzel, iki tarafa da uygun başka bir gün plânlanacak. Bu çok doğru ve gerekli bir tutumdur. Bunu yapamadığımızda, kendimize eziyet etmiş ve hatta haksızlık etmiş oluruz.

Bu yürek ağırlığını ancak, kendi içinde normalini oluşturamamış olanlar yaşar. Bu da değişebilir, düzeltilebilir bir durumdur. Herkesin kendisi için yapması gerekenlerin başında kendisini bu dünya için çok değerli, anlamlı ve önemli hissetmesi gelir. Bu Allah'ın (c.c) yaratmasından dolayı taşıdığımız bir değerdir ve herkese verilmiştir.

Hayır demek öğretici ve geliştirici bir tutumdur

Hayır demek; her insan için çok öğretici, geliştirici, başka alternatifleri keşfetmeye yönlendirici ve koruyucu bir tutumdur. Bir farkla ki, üslubumuz saygılı, nazik ve kibar olsun. İçtenlikle konuşalım. İnsana hürmet ederek konuşalım ki, kırılmadan ve kırmadan ilişkiye devam edebilelim.

Bu davranış biçimimiz bizi anlayışlı olmanın zirvesine taşıyacak bir olgunluktur aynı zamanda. "Ben de aynı durumda olabilirdim, bu çok normal bir durum. İnsan zaten müsait olup olmadığını anlamak için sorar. Müsait olmama ihtimali her zaman vardır. O halde niye insanlar buna gücensin"
diyerek yolumuza bakalım.

Buna rağmen gücenen, kırılan ve uzaklaşan olacaksa da, bu benimle değil kendisiyle ilgili bir durumdur diyerek, kişiselleştirmeden meseleyi ele almalıyım. Bu durumda yapılacak şey ise, geri durup "ben haklıyım kusura bakma" demek değil, güceneni anlamaya çalışmak ve gönlünü almaya çalışmaktır. Bu harika bir tutumdur. Gücenenin duygusal yönden zayıf ve hassas olduğunun ifadesidir.

Biz kardeşiz. Kardeş kardeşi korur. Kardeşimizin gönlünü yapmaya çalışmak, yanlış yaptığımız için değil, bir kulun gönlünü yapmaya çalışmak, Allah'ın (c.c) evini tamir etmek gibidir onun için önemlidir. Gönül Kâbe'sini onarmak ibadettir. Gönül almak, geri durmaktan, el uzatmak tavır almaktan daha hayırlıdır ve kazandıran bir tutumdur.

Hep başkaları için yaşamak, kendini darmadağın etmektir Hayat boyu fedakârlık yapmamız gereken yerler mutlaka olacaktır, olmalıdır da. Fakat hep başkaları için yaşamak, çevremizdekiler bizi nasıl görmek istiyorsa öyle görünmeye çalışmak, onlar ne isterse onları kırmamak adına kendimizi yok sayarak onların dediklerini yapmak; değersizlik ve yetersizlik duygularının tavan yapmış halidir. Bu şekilde davranan kişilere ailesi tarafından kendisinin sevilmeye ve değer görmeye hakkı olduğu hissettirilmemiştir.

Hep başkalarıyla kıyaslanmış, el iyi sen değilsin mesajı verilmiş, aile içinde özensiz, dışarıdaki ilişkilerine özenli davranarak, evdekileri değersiz hissettirmeye devam etmiş biz ebeveynlerin yol açtığı trajik bir durumdur bu ne yazık ki. Aynı zamanda vaktiyle yok sayıldığı için, bir türlü kendi
içinde kendisini kabul edememenin iç acıtıcı görüntüsüdür. Kişinin bu duygu durumunu acilen doğru bir yaklaşım biçimiyle yer değiştirmesi için psikolojik destek alınması ve kendi aslına dönüp, "Bu dünyada ben de varım!" demesi lâzımdır.

Kendini sevmek bütün sevgilere kapı açar

İnsanlar olarak, var olmanın kıymetini kavradıkça, kendimizin ve ilişkilerimizin de kıymetini anlayarak, kendimizi düşündüğümüz kadar başkalarını
da düşünme erdemine ulaşırız. "Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz." (Hadis-i Şerif). İşte insan ilişkilerinde zirve anlayış budur.

Bunun için önce kendimizi sevmeliyiz. Çünkü bu, bütün sevgilere kapı açacak bir anahtardır. Sonra başka insanları seveceğiz. Daha sonra ise, kardeşlik hukukunu benimseyip yürekten inanarak, gerçek insan olmanın peşine düşeceğiz. O zaman, kendime ne iyi geliyorsa, diğer insanlara da iyi gelmesini istemek için, hem kavli hem de fiili dualarımızla hayata geçirmeye çalışacağız.

Sınır yoksa sorun vardır

Bir Müslümanın ulaşabileceği en yüksek mertebe, rıza makamıdır yani razı olmasıdır. Kendisine verilene, verilmeyene, başkasında olana, "Bu Rabb'imizin (c.c) nasibidir. Bizim nasıl davranacağımızı görmek için bizi yarattı. O zaman bana düşen, elimden geleni yapıp sonucu yürek dolusu teslimiyetle razı olarak karşılamaktır" diyerek, sürece devam edelim.

Önce kendimizin sonra da Rabb'imizin değerli kullarının sınırlarını korumakla, Allah'ın (c.c) emanetini korumuş oluruz. Bu hem bizi had aşmaktan korur hem de karşımızdakine zarar vermekten kurtarır. Sınır yoksasorun vardır.

"Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız" (Bakara 279). Sınır, içinde kendimi bulduğum, kendi olduğum ve gelişmem için bunun şart olduğuna inanarak, korumamın hem bana hem de herkese karşı boynumun borcu olduğuna inandığım bir hakkım ve görevimdir.