Siyonizm, Yahudi milliyetçiliğini temel alan ve Yahudilere Arz-ı Mev’ud olarak tanımlanan bölgede bir Yahudi devleti kurulmasını amaçlayan bir ideolojidir.
Dünya Siyonist Örgütü’nü kuran Macar Yahudisi Theodor Herzl (1860-1904), İsviçre’nin Basel kentinde 1897 yılında bir Siyonist kongresi toplayarak bu örgüte başkanlık etmiş ve Siyonist fikirleri sistematik hâle getirmiştir. Bundan ötürü Herzl, Siyonizmin babası veya kurucusu gibi kavramlarla anılır. Oysa Theodor Herzl doğmadan asırlar önce Yasef Nassi isimli Yahudi, Siyonist idealler için benzer çabalara girişmişti. Bundan dolayı Nassi, tarihteki ilk Siyonist olarak işaret edilir.

Portekiz’den İstanbul’a uzanan serüven
Don Joseph Nasi veya asıl adıyla Yasef Nassi (1524-1579), Portekiz’in ünlü Yahudi ailelerinden Mendeslere mensuptur. Mendes Ailesi, İspanya’daki engizisyondan kurtulmak amacıyla 1497’de Portekiz’e geçer. Aile, yaptığı ticarî faaliyetler ile Portekiz’de büyük bir servete kavuşur. Engizisyon Portekiz’e de sıçrayınca bu sefer Venedik’e sığınırlar. Yasef Nassi, Venedik’te Don Juan Miquez takma adını alarak Hristiyanlığı kabul etmiş gibi gösterir kendini. Nassi, Venedik’te servetine servet katar. Zenginliğin kendisine sağladığı gücü kullanarak Venedik Senatosundan bedeli mukabilinde kendisine bir ada tahsis edilmesini talep eder. Amacı, Avrupa’da dağınık hâlde yaşayan Yahudileri ve görünüşte Hristiyan olmuş ama gerçekte Yahudi olan Marranoları bu adada toplamaktır. Venedik Senatosu bu teklifi şiddetle reddeder. Venedik’te daha fazla barınamayacağını anlayan Nassi, daha güvenli bir yer olduğunu düşündüğü Osmanlı payitahtı İstanbul’a 1554 yılında göç eder. 

Payitaht’tın etkili Yahudi bankeri
İstanbul’a geldiğinde Osmanlıda Yahudiler için, Avrupa’nın aksine, son derece özgür bir ortam vardır. Hristiyan taklidi yapmayı bırakarak tekrar eski adını kullanır, hatta sünnet bile olur. Ondan evvel İstanbul’a gelen ve aynı zamanda halası olan Mendes ailesinin nüfuzlu kadını Dona Gracia Nassi’nin kızı Reyna ile evlenir. Bu evlilik, ona ticarette ciddi bir güç kazandırmanın yanında bankacılık alanında geniş bir imkân sunacaktı. Ticarî anlamda işleri o kadar büyütür ki Lehistan’la olan balmumu ticareti ile Eflak ve Boğdan’a yapılan şarap ticaretinde tekel hâline gelir. Avrupa’ya yapılan baharat, tekstil ve hububat ticaretini eline alarak halası ile kurduğu banka sayesinde yabancı tüccarlara kredi vermeye başlar. Bunun yanında Osmanlı sarayının sarraflık işlerini de üstlenir. Bu ekonomik gücü sayesinde gerek Kanuni ve gerekse II. Selim zamanında imparatorluğun en etkili figürlerinden biri olur. O derece etkin biridir ki, yaptığı bankerlik faaliyetleri ile o dönem “zuyuf akçe” adı verilen enflasyon sürecinin başlıca aktörü hâline gelir.

Yasef Nassi’nin Osmanlı sarayı ile irtibatını Hürrem Sultan ve İbrahim Paşa’nın sağladığı tahmin edilir. Kanuni Sultan Süleyman’nın hizmetine girmeyi başaran Nassi, o kadar gözde biridir ki Kanuni ondan “Frenk Beyi” diye bahseder. Bu yakınlaşma sayesinde Osmanlı topraklarından Avrupa’ya geniş çapta ticaret yapma imtiyazı elde ederek birçok ticaret kaleminde tekelleşir. Avrupa’daki Yahudi dindaşları üzerinden Avrupa’da sağladığı bağlantıları sayesinde Osmanlı bürokratlarına yaklaşır. Bununla da kalmayarak Osmanlı dış politikasında yönlendirici bir etkiye bile kavuşur. Hatta devletin ticaret ve barış görüşmelerinde bile yer alır.

Devlet nezdindeki asıl debdebeli günlerini II. Selim döneminde yaşar. Kanuni, Kütahya’da bulunan Şehzade Selim’e para gönderdiğinde Nassi, bu işe aracılık eder ve Şehzade Selim ile iyice yakınlaşır. Bu sayede müteferrika unvanı bile alır. Şehzade Mustafa’ya karşı Şehzade Selim’i destekleyerek gizli kulisler yürüttüğü ve tahta geçmesinde pay sahibi olduğu söylenir. Selim ile yakınlaşmasında Selim’in Yahudi olduğu söylenen eşi Nurbanu’nun etkisi olduğu da yine söylenenler arasındadır. Nassi, cömertçe takdim ettiği pahalı şarap ve mücevherlerle zaten sefahate düşkün olan II. Selim’i avuçlarına iyice almış, ona her istediğini yaptırır hâle gelir. Öyle ki Sultan Selim’den Kiklad ve Nakşe adalarının dukalığını bile koparmıştı.

Güç kazandığı süreçte Avrupa’daki Yahudileri İstanbul’a getirip Galata’ya yerleştiren Nassi, o meşhur Galata bankerlerinin ortaya çıkmasında ve palazlanmasında ön ayak olur. Saraydaki görkemli itibarı Kıbrıs’ın fethinden sonra iyice azalır. Bunda, onun kötü emellerini sezen Sokullu Mehmet Paşa’nın önemli etkisi vardır. II. Selim’in ölümüyle tamamen gözden düşen Nassi, 1579 yılında vefat eder. Sultan III. Murat, Sokullu’nun da etkisiyle, dul kalan eşi Reyna’ya sadece çeyiz parası bırakarak Nassi’den kalan tüm mala mülke el koyar.

Yahudiler için Tiberya Projesi
Nassi, Kanuni ile yakın ilişkilerini kullanarak, bugünkü Filistin’in kuzey taraflarındaki Tiberya’da bir Yahudi yerleşim bölgesi kurma izni alır. Sultan’dan gerekli izni kopardıktan sonra Tiberya’da kendisine verilen 7 köyde geniş çaplı bir imar faaliyetine girişir. Bu iş için Haham Yasef Ben Ardut’u görevlendirir. Ardut, elinde padişahın yazılı fermanı ile Şam kadısına müracaat eder. Şam kadısı fermana istinaden, imar faaliyetleri için gereği kadar işçiyi vazifelendirir ve belirlenen bölgenin etrafı duvarlarla çevrilir. 5 yıl süren bu faaliyetler1565’te tamamlanır.

Tiberya’nın imarını tamamladıktan sonra Nassi, bir çağrıda bulunarak Avrupa’daki dindaşlarını eski anayurtlarına davet eder. Hatta bölgeye gelebilmeleri için Avrupa’dan onları taşıyacak gemileri bile ayarlar. Ayrıca geçim sıkıntısı çekmemeleri için dokumacılık işinde kullanılabilecek malzeme, alet ve edevatı da getirtir. Nassi’nin çağrısı kimi Yahudiler arasında büyük bir heyecana yol açar. İtalya’daki Yahudiler, Mesih’in geleceğini ve bir Yahudi krallığının kurulacağını düşünerek bu daveti büyük bir sevinçle karşılarlar. Fakat Yahudilerin çoğu Mesih gelmeden Filistin topraklarına gitmenin uygun olmadığını söyleyerek çağrıya kulak vermez.

Yahudilere Filistin’de bir yurt kazandırıp onları oraya toplama anlamına gelen Tiberya projesi birkaç sebeple başarılı olmaz. Öncelikle gelen Yahudilerin önemli bir kısmı Filistin iklimine ayak uydurmayarak geri döner. Asırlar boyu Avrupa’da itilip kakılmaya alışan Yahudiler, bağımsız yaşama arzusu konusunda yeterli bir özgüvene ve motivasyona sahip değillerdi. Bu etken, projenin başarısız olmasını sağlayan faktörlerin başında gösterilir. Ayrıca Yahudiler, Tanrılarından bir mucize gelmesini, Süleyman Tapınağı’nın inşa edilmesini ve hazır bir krallığa yerleşilmesi gerektiği beklentisi içindeydiler.

Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmeye karşı bir iştiyak duymasını, bu iştiyakın belli bir fikir altyapısına kavuşmasını asırlar sonra Theodor Herzl sağlayacaktı. Fakat söz konusu emellerinden dolayı Yasef Nassi, tarihteki ilk Siyonist olarak değerlendirilir.

Kıbrıs’ta bir Yahudi krallığı hayali
Yahudilere bir yurt kurma hayalini Filistin için kaybeden Nassi, bu hayalini II. Selim döneminde Kıbrıs için gerçekleştirmeye kalkışacaktır. Çeşitli araştırmacılar, Yassi’nin Kıbrıs fethedildiğinde orada bir Yahudi yerleşimi oluşturmayı, daha sonra da burasını Yahudilerin Filistin’e dönmeleri için bir basamak şekline dönüştürmeyi tasarladığını iddia etmişlerdir.

Kıbrıs’a bir sefer düzenlenmesi konusunda II. Selim’i Nassi’nin ikna ettiği söylenir. Venedik donanmasının ve cephaneliğinin tamamen yandığını söyleyerek Kıbrıs’ı fethetmenin tam zamanı olduğunu söyler. Bazı Batılı kaynaklara göre Nassi, II. Selim’i en güzel Kıbrıs şarapları ile içkiye alıştırmıştır. Sultan, bir sarhoşluk anında, tahta çıkınca Yasef’e Kıbrıs krallığını vereceğini vaat etmiştir. Nassi de, aldığı bu söze istinaden, evinin kapısına “Kıbrıs Kralı Yasef Nassi” yazılı bir levha bile astırmıştır.

Kıbrıs’taki Yahudi krallığı hayaline kavuşmak için epeyce çaba sarf eden Nassi, bu konuda etkili olacak devlet büyüklerine çeşitli vaatlerde bulunmayı da ihmal etmez. Sadrazam olan Sokullu’ya, Kıbrıs gelirlerinin büyük bir kısmını, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye de Edirne’de yapımı devam eden Selimiye Camii’nin kalan inşaat masraflarını karşılama teklifinde bulunur. Kaptan Piyale Paşa’ya da benzer teklifler götürür.

Sokullu, Kıbrıs’a sefer düzenlenmesi konusuna şiddetle karşı çıkar. Osmanlı ile barış anlaşmaları devam eden Venedikliler üzerine yürümek yerine, İspanya’da zulme uğradığı için krala isyan eden Müslümanlara yardım gönderilmesinin daha uygun olacağını söyler. Neticede sefer Kıbrıs’a yapılır ve 1571’de İslam topraklarına katılır. Nassi’nin sakıncalı emellerini sezen Sokullu, Kıbrıs’ın ona verilmesine engel olur.
 
Yasef Nassi, önce Venediklilerden bir ada, ardından Filistin’de bir toprak parçası ve en son olarak da Kıbrıs’ın yönetimini almaya çalışarak Yahudileri bir araya toplamayı ve bir Yahudi yurdu kurmayı amaçlar. Bu amaçlarından dolayı pek çok araştırmacı Nassi’yi tarihteki ilk Siyonist olarak kabul etmişler ve onu Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’ın “müjdeleyicisi” gibi görmüşlerdir. 

Yasef Nassi’nin mücadelesi bizlere bir kere daha ihtar etmektedir ki, sadece Araplar veya Müslümanlar için değil, tüm insanlık için ciddi bir tehlike potansiyeli barındıran Siyonizmin kökleri, sanıldığının aksine çok daha gerilere dayanmaktadır. Tanrının onlara vadettiğine inandıkları topraklarda yaşayan herkesi işgalci olarak gören Siyonistler, akıl almaz hurafelerle destekledikleri ideallerini gerçekleştirmek amacıyla her türlü yola başvurmaktan geri durmamıştır. Bundan 5 asır önce Yasef Nassi’nin çevirdiği entrikalar çok uzak bir örnek gibi görülecek olursa, bugün Gazze’de ve tüm Orta Doğu’da yaşananlara dikkat kesilmek belki daha ikna edici olacaktır.