Filibeli Ahmed Hilmi’nin Yazılarında Siyonistlerin Siyaset Tarzı
Osmanlı Devleti’nin yıkılmaya yüz tuttuğu son dönemlerde Batıcı, Türkçü ve İslamcı Osmanlı aydınlarının yıkımdan kurtulmak için teklif ettikleri reçeteler gayet renkli bir içeriğe sahiptir. Batı kaynaklı fikrî cereyanlara karşı milli ve dinî çözümler üreten aydınlardan Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Batıcı aydınların savunduğu materyalist ve pozitivist akımların fikirlerine reddiyeler sunmuş, milliyetçi aydınların devletin kapsayıcılığını daraltan düşüncelerinin işlevsizliğine karşı çıkmıştır. Hayatı boyunca kendisini İslam birliği idealine adayan Ahmed Hilmi’nin bir Osmanlı mütefekkiri olarak en dikkat çeken yönü, İslam toprakları üzerinde yeni yeni palazlanmaya başlayan siyonizmin emellerini en erken fark eden aydınlardan biri olmasıdır.

  • Filibeli Ahmed Hilmi’nin Hayatı

Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, 1865 yılında bugün Bulgaristan topraklarında kalan Filibe’de (Plovdiv) doğar. Babası Filibe şehbenderi (konsolos) olduğu için Şehbenderzâde lakabıyla anılır. Memuriyeti sırasında görevli olarak gittiği Beyrut’ta Jön Türkler ile tanışır. Oradan Mısır’a geçerek Jön Türkler’in örgütlediği Terakkî-yi Osmânî Cemiyeti’ne katılır. 1901’de İstanbul’a döndüğünde tutuklanır ve Fîzan’a sürülür. Sürgün günlerinde tasavvufa ve Senûsî hareketine ilgi duyar.

1908 yılında II. Meşrutiyet’ten sonra İstanbul’a döner ve bir müddet Dârulfünûn’da felsefe müderrisliğinin yanı sıra Cem‘iyyet-i Tedrîsiyye-yi İslâmiyye azalığı yapar. 1908’de İttihâd-ı İslâm adında siyasî bir gazete çıkarır. Bunun gibi birçok gazete ve mecmuada felsefî ve siyasî yazılar kaleme alır. 1910’dan itibaren Hikmet adlı dergiyi ve ardından yine aynı isimli gazeteyi çıkarır. İslam dünyasının birçok bölgesine ulaşan Hikmet’in başında “Birlik hayattır, ayrılık ölümdür” yazmaktadır.

Filibeli Ahmet Hilmi, başlarda İttihat ve Terakki’yi desteklemiş olsa da, yanlış politikaları sebebi ile cemiyete sert eleştirilerde bulunur. Bu eleştirilerine özellikle Hikmet Gazetesi’nde yer verir. Eleştirel tavrı ve özellikle de Siyonizm’e yönelik ifşaları nedeniyle yayınladığı dergi ve gazeteler ağır baskılara maruz kalarak kapatılır. Sert üslubundan ve mücadeleci tavrından vazgeçmeyince 1911’de matbaası da kapatılır ve önce Kastamonu’ya, ardından da Bursa’ya sürgün edilir. Bir müddet sonra aftan faydalanıp İstanbul’a döner. 30 Ekim 1914’te vefat eden Ahmed Hilmi’nin ölümü ile ilgili bazı spekülasyonlar çıkar. Siyonistler ve masonlar aleyhinde yaptığı çalışmalar sebebiyle bir suikastla zehirlendiği iddia edilir.

  • Siyonistlerin Uğursuz Siyaseti

Filibeli Ahmed Hilmi, 1910-1912 yılları arasında Hikmet adıyla 77 sayılık bir gazete çıkarır. Ahmed Hilmi, İslam ümmetinin dirlik ve düzenini dert edinen bir Osmanlı aydını olarak Siyonistlerin muzır hareket tarzlarını erkenden fark eden az sayıdaki insanlardandır. Bundan ötürü Hikmet Gazetesinin 5-22 sayılarında Siyonizm konusunu ele alır. Siyonizmin Osmanlı ve tüm İslam ümmeti için tehlikeler barındıran emellerini ve hareket tarzını derinlemesine ele alırken, içinde yaşadığı topluma karşı bir uyarıcı edasıyla hareket eder.

Ahmed Hilmi’nin Siyonistlerin türlü entrikalarına dikkat çektiği yazı dizisinin üst başlığı "Siyonist Siyaset Menhûsesi” (Siyonistlerin Uğursuz Siyaseti) şeklindedir. Bu yazıların en üstünde de konuya dikkat çekmek amacıyla Enzâr-ı Millete (Milletin Dikkatine) ifadelerini kullanır. İlk yazısında Siyonizm ile ilgili konulara girmesinin gerekçesini şu şekilde izah eder:

Türklere, Müslümanlara ve hele Türk gençlerine ve gayrimüslim Osmanlılara kurulan tuzakları âşikâr etmek lüzûmu baş gösterdi. Eğer bu bâbda irşâd vâzifesini ifâ etmezsek, hâlâ eski dolaplara aldananları gaflet içinde bırakmış olacağız.

Milliyet Fikrini Körüklemek

Ahmed Hilmi, Osmanlı’nın dağılmasını önleyecek tek çarenin muvâzene-yi anâsır olduğu görüşündedir. Bu, Osmanlı’yı oluşturan milletler arasında bir dengenin olması anlamına gelir. Bu düşüncesini,  “… Lakin memleketimiz gibi muhtelif unsurlara, muhtelif tarihlere sahip, mezhep ve lisanları, ırk ve kavmiyetleri farklı insanların var olduğu bir memlekette muvâzene-yi anâsır sükûnetin, huzurun, terakki ve tekâmül gibi hususların varlık nedeni olacaktır.” şeklinde dile getirir. Ahmed Hilmi, bundan dolayı Meşrutiyet fikrinin gerekli olduğunu söyler. Zira kavmiyetçilik gibi Osmanlı’yı ayrıştırıcı bir fikirden sakınmanın tek yolu Meşrutiyet’tir.

Siyonistler ve onlara alet olan idareciler tarafından Türk birliği adına iğfal edilen gençlere materyalist fikirlerin telkin edildiğini, Türklüğün yükselmesi için İslamiyet fikirlerinden uzaklaşmanın gerekliliğinin anlatıldığını ve gençleri heyecanlandıran teceddüd (yenilik),  ve terakki (ilerleme) gibi fikirlerin ortaya atıldığını sözlerine ekler. Ahmed Hilmi’ye göre, bir takım gazete ve dergilerde bu fikirleri yaymak için satın alınan kalemler, bir yandan İslam birliğine, bir yandan da Osmanlı’daki milletlerin bir arada yaşama fikrine saldırarak garip fikir ve anlayışlar ortaya atarak zihinleri bulandırmaktadırlar.

İtaat Ettirmek

Siyonistlerin hareket tarzını bir bir ifşa eden Ahmed Hilmi, bir başka yazısında Siyonistlerin toplumları kendi fikirlerine itaat ettirmek için iki yolu sürekli denediklerini aktarır. Bunlardan biri iknâ ve istihsân, diğeri ise İtmâ ve ifsâd. Birincisi ikna etme ve güzellikle itaat ettirme iken, ikincisi insanların tamahkarlık duygularını kullanmak ve fesat çıkarmak anlamına gelir.

Ahmed Hilmi, insanların pek çoğunun, gerek ihtiyaçlarının yönlendirmesi ve gerek ihtirasları nedeniyle doğru olduğuna inandıkları şeyi inkar edebildiklerini belirtir. Bu zaafların etki etmeyeceği insan oldukça azdır. Şahsi hırsları, hayalleri ve beklentileri olan bu tür insanlar, normal yollarla amaçlarına ulaşamadıkları için Siyonistler için uygun birer av olurlar. Siyonistler, sahip oldukları imkânlarla bu tür hırslı, girişken, gözüpek ve yetenekli insanlara yükselme ve zenginleşme imkânı sunarak kendilerine itaat ettirirler ve böylece amaçları doğrultusunda onları kullanarak ifsada alet ederler. Siyonistlerin memleketimizde en maharetli bir şekilde kullandıkları yöntemin bu olduğuna dikkat çeken Ahmed Hilmi, ikna ve ihsan gibi yöntemlerle Siyonistlerin hizmetkarı durumuna gelen kişilerin, yüksek bir ahlaka sahip değiller ise, Siyonistlerin menfaatleri uğruna cinayet bile işleyebileceklerini savunur.

Tekelleşme Oluşturmak

Siyonistlerin toplumları fesada uğratma metotlarını üstün bir vukufiyetle tahlil eden Ahmed Hilmi, diğer bir yöntem olarak inhisarı, yani tekelleşmeyi ele alır. “Herkes bilmeli ki,  medeniyet âleminde en dehşetli âfetlerden birisi de ticaret, sanat ve farklı birtakım işlerde fazla kazanmak, diğerlerini kazandırmamak, küçük sermayeleri gayrimeşru ve atıl bırakmak, rekabeti ortadan kaldırmak gibi maksatlarla icat edilen inhisar (tekel) durumudur.” diyen Ahmed Hilmi, Siyonistlerin sadece ticarette değil maarif, sanayi ve siyasette de tekelcilik yaptıklarını söyler. Toplumun hukukunu çiğnemek ve menfaatlerini gasp etmek üzere kullanılan vahşi bir silah olan bu uygulama ile tekelci Siyonistler, Osmanlı’ya ait banka ve vapur şirketi gibi büyük iktisadi girişimleri kendi tekellerine alarak, Siyonist amaçlar için kullanmışlardır.

İdareye Sızmak

Ahmed Hilmi’nin “Siyaset ve İdare” başlığını taşıyan yazısı, Siyonistlerin siyaset mekanizmasını nasıl kontrol altına aldıkları ve böylelikle yönetime nasıl sızdıklarını konu edinir. Siyonistlerin en büyük mahareti ticarette gerçekleştirdikleri tekelleşmeyi siyasete de tatbik edebilmiş olmalarıdır.

Siyonistler, kendilerini tamamen gizlemek ve ileride başına geçmek istedikleri alanları ellerinde tutmak için Farmasonluğa da yönelmiş ve amaçla ülkenin her yerinde şubeler ve kulüpler açmışlardır. Bunları yapmalarındaki temel amaçları, devlet işlerini ve siyaseti yönetebilmek için gizli stratejiler geliştirmek ve daha sonra iş başına getirecekleri kişilere bu stratejileri uygulatmaktır.

Ahmed Hilmi, oluşturulan gizli organizasyonun çıkarları için çalışan âyan, mebus ve vekillerin olduğunu belirtmiş, bunların alt kademesinde de yine Siyonist emeller için uğraşan komisyoncu, dükkâncı, müteahhit, sarraf, banker ve muallim gibi itibar sahibi Musevi, Müslüman ve Hristiyanların olduğunu vurgulamıştır. Bunlar, gizli gücün kararlarını uygularlar. Bunların birkaçı dışındakiler, aslında neye hizmet ettiğini bilmeyen, zeka ve tahsili düşük kimselerdir. Siyonistlerin planlı idare kabiliyeti ve zekice planları, büyük servet sahiplerini büyüleyerek iradelerini ele geçirmiştir.

Propaganda Yapmak

Ahmed Hilmi, siyonistlerin kullandıkları ve büyük oranda başarılı oldukları bir yöntem olan propagandaya da dikkat çeker. Siyonistlerin ustaca kullandıkları propagandayı, “Her asırda her şekl-i medeniyette icra-yı tahribat etmiş en dehşetli bir sessiz silahtır. Bu silahı kullanmasını bilenler, yüzde doksan dokuz muvaffak olurlar. Bu mel’un silaha mukavemet göstermek, imkânsızdır.” şeklinde tanımlar.

Ahmed Hilmi, Siyonistlerin Avrupa’da yürüttüğü bazı etkili propaganda örneklerini anlattıktan sonra Siyonistlerce kurulan gizli örgütlerin kullandıkları propaganda yöntemlerine yer verir. Mesela Siyonistlerin emellerine engel olan saygın ve namuslu birisi vardır. Bir türlü yola gelmeyen bu adam hakkında derhal propaganda mekanizması işletilir. O adam hakkında kaynağı ve gerçekliği meçhul asılsız rivayetler etrafa yayılır. Bu kişinin namus zaafiyeti olduğu, parayla elde edilen bir hizmetçi itirafı ile sabitlenir. Gizlice kumar oynadığı, servetler kaybettiği de bunlara eklenir. İlk etapta etkisiz olan bu iftiralar, öyle çok tekrar edilir ki zamanla herkes inanmaya başlar. Nihayetinde propagandanın zehriyle bu iftiralar gerçekmiş gibi tesir uyandırır.

Siyonistlerin kurduğu gizli cemiyetlerin büyük bir servetleri ve pek çok sadık hizmetkarları bulunduğundan mahf etmek istedikleri bir bankeri, fabrikatörü veya tüccarı iflas ettirmek onlar için pek de zor değildir. Cizvitler ve masonların çok iyi uyguladıkları propaganda birini veya bir şeyi yalnızca kötülemek ve batırmak için yapılmaz; kimi zaman topluma yamamaya çalışılan bir şey ve bir kimse de propagandanın tesiriyle başlar üzerine çıkarılır.  Siyonistlerin kullandığı sağlam bir propagandanın etkisinden kurtulmak ender olarak mümkün olur.

Kendini, Siyonistlerin zararlı faaliyetlerine karşı toplumu bilinçlendirmeye adayan Osmanlı’nın son aydınlarından Filibeli Ahmed Hilmi, mücadele ettiği Siyonistlerin siyaset tarzını yedi başlı bir ejderhaya benzetir. Ona göre eğer, memlekette milli birlik ve beraberlik olmasaydı bu yedi başlı Siyonist ejderhanın ihtirası tüm milleti yutacak, vatanı yok edecekti.

Ahmed Hilmi’nin Hikmet Gazetesindeki son yazısının en sonunda Siyonistler hakkında kullandığı son sözü, günümüze de ışık tutacak mahiyette oldukça manidardır:

Bu adamlar için bize: ‘Küre-i arzı ikiye yardılar.’ dense yine taaccüb etmeyiz. Bunlar dehşetli adamlardır.