Allah zerreciklerden galaksilere kadar özel ve özgün bütün varlıkların yoktan var edicisidir. Tüm zamanların ve mekânların yaratıcısıdır. Yaratılmışlar yalnızca O’nun mülküdür. (Zümer 62; Maide 120)
O, varlığını kendi zatından alan yaratıcıdır, ezeli ve ebedir. Dilediğini “OL” emri ile yaratandır. Bütün mahluklar varlığını Ondan alır ve Ona muhtaçtır. (İhlas 1-4; Bakara 117))
O yarattıkları ile ez-Zahir/görülür olup zatı ile el-Batın/gizlidir. (Hadid 3)
ALLAH BİZİMLE BERABERDİR
Allah bize yakındır, bize bizden de yakındır. Nerede olursak olalım bizimle beraberdir. (Bakara 186; Kâf 16; Hadid 4)
Sözler ona yükselir. (Fatır 10)
Melekler 50 Bin ışık yılı yıllık mesafeleri aşarak ona yükselir. (Me’aric 4)
Allah bazı kullarını yüksek mekânlara çıkarırken Hz. İsa örneği bazı kullarını da kendisine yükseltir. (İnşirah 4; Meryem 57, Nisa 158)
O, kendisini insanlığa son mesajlarını içeren Kur’ân-ı Kerîm’de yüzü aşkın isimleri ile yukarıda özetlenen şekilde tanıtır. Ama zatı ile ilgili bilgi vermez. Çünkü gözler Onu kuşatamaz ama O, bütün varlıklarını bilgisi ve rahmetiyle kuşatır. Kürsüsü gökleri ve yeri, alacak genişliktedir. (Enam 103; Bakara 255)
Hulasa mekâni anlamda kuzey, güney, doğu ve batı Allah’ındır hangi yöne yönelirsek yönelelim O, vechi/zatı, kudreti, bilgisi ve rahmeti ile oradadır. (Bakara 115)
BİZ ONU ZATI İLE DÜŞÜNEMEYİZ
Biz Onu zatı ile değil, rahmeti, bilgisi ve kudretinin sonsuzluğu içinde düşünürüz.
Evet O, yücelik ve yarattığı varlıkları kuşatıcılık anlamına yükseklerdedir.
Biz insanlar aklen kavrama ve dil yetersizliğimiz sebebiyle mekân dışı yüceliği anlamına Onu ancak böyle anlayabilir ve ifade edebiliriz.
MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞMAN VE BİRÇOK KİŞİ
İslam’a inançlı olmadığını bildiğimiz Muazzez İlmiye Çığman 110 yaşında muhtemelen deist olarak ölür. O, ileri yaşlılık döneminde yaptığı çalışmalarını gerekçelendirmek için şöyle dermiş:
- İşe yamadığımı görürse YUKARIDAKİ beni yanına alır.
Konuşmalarının/yargılarının doğruluğunu dile getirmek için bir çok insanımız da “Yukarıda Allah var” şeklinde Allah’ın gökte olduğunu çağrıştıran ifadeler kullanır.
Ama bu kullanışta amaç, Allah’ın mekânî anlamda “Aşağı”nın zıddı olan “Yukarı” da olması değil, egemenliği anlamına yüceliğidir. Aslında duada ellerin yukarıya kaldırılmasının ve Tevrat, İncîl ve Kur’ân gibi ilahi kitapların göğe nispet ile semavî olarak nitelenmesinin amacı da budur; yüceliğe yöneliştir.
“YUKARIDA” SÖZCÜĞÜNÜN MECAZİ ANLAMI
Dini hükmün tespiti için konumuz bağlamında “Yukarı, Yukarıda” sözcüğü ile anlam bağlantısı kurmamız gereken sözcük “Sema” kelimesidir.
Sema yani gök insanların dilinde mekânî yükseklik yanısıra yücelik ve kuşatıcılık anlamına da kullanılır.
Allah yer gibi göğün de yaratıcısı olduğu için O, hem yerde ve hem de göktedir.
Kur’ân’da şöyle buyrulur:
“O/Allah gökte ilahtır, yerde de ilahtır. O her şeyi yerli yerinde yapan ve her şeyi bilendir.
Gökler, yer ve içindekiler onundur ve Onun şanı pek yücedir… “ (Zühruf 84-5)
O, yeri göğü ve içindekileri de kuşatmaktadır.
{“Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Allah her varlığı kuşatmıştır.” (Nisa 126)
“…Gözünüzü açın! Allah Muhît’tir; herşeyi çepeçevre kuşatıcıdır.“ (Fussılet 54)}
ALLAH SEMADA MIDIR?
Allah yaratıcılık ve bilgisi-rahmeti-kudreti ile kuşatıcılık anlamına yerde ve gökte ibadet edilmeye layık egemen olan biricik ilahtır.
Şanı yüce olan Allah, kendisini ve ölüm ötesi yaşamı inkâr edenleri uyarmak için Kur’ân’da yeryüzünü bize boyun eğdirdiğini açıkladıktan sonra şöyle buyurmaktadır:
“ O Gökte var olanın yeryüzünün sizi yutmasına izin vermeyeceğine emin olabilir misiniz İşte o gün yeryüzü de sarsılmaya başlayacaktır?
Yahut, O Gökte var olanın ölümcül bir kasırgayı üstünüze salmayacağından güvende olabilir misiniz?
“ Gökte de biricik ilah olan Benim uyarımın ne kadar doğru olduğunu yakında bileceksiniz.” (Mülk 16-7)
Yukarıda anlamları sunulan âyetleri, Kur’ân âyetlerinin bütünü içinde incelediğimizde bu ayetlerde geçen “yerde ve gökde olanın” ifadelerinin (müteşabih olup) Allah’ın yerde ve gökte zatı ile yerleşik olduğu şeklinde bir anlama gelemeyeceği anlaşılacaktır. Nitekim aynı anlamlara Kur’ân’da (muhkem kabul edilebilecek âyetlerde) “yer ve gök” kayıtlarına yer verilmeksizin de açıklık getirilmektedir. Görelim:
“Peki, O’nun sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut üzerinize taşı toprağı kaldıran can alıcı bir rüzgar göndermeyeceğinden çok mu eminsiniz? (Hayır, o zaman) kendinize asla bir koruyucu bulamazsınız.
Yahut, sizi tekrar denize döndürüp, üzerinize ortalığı kasıp kavuran bir fırtına göndermeyeceğinden ve böylece, nankörlüğünüze karşılık sizi boğmayacağından çok mu eminsiniz? Hayır, o zaman bizim karşımızda size arka çıkacak kimse de bulamazsınız.” (İsra 68-9)
ALLAH YÜCEDİR AMA YUKARIDA YERLEŞİK DEĞİLDİR
Sonuç olarak “Yukarıda Allah Var” ifadesinin Allah’ın zatı ile gökte yerleşik olduğu anlamında anlaşılması ve kullanılması, Onun şekli belirgin ve yer tutan bir varlık olarak tasavvur edilmesine yol olacağı için doğru olmayıp mutlaka kaçınılmasını gerektirecek şekilde sakıncalıdır.
Ama “Yukarıda ALLAH Var” veya “Allah Göktedir” ifadesiyle Allah’ın zatı ile tasavvur edilemezliği bilinerek Onun mekânlar üstü yüceliği kasdedilir ve kudreti- bilgisi ve rahmetiyle kuşatıcı egemenliği amaçlanırsa Mülk sûresinin 16. ve 17, ayetlerine dayanılarak caiz görülebilir.
Aziz Peygamberimizin “Allah nerededir?” sorusuna doğal bir eğilimle göğü işaret eden siyahi kadını Allah’a imanlı olarak kabul etmesi, “caiz görülebilir” şeklindeki tespitimizin Sünnet delili olarak değerlendirebilir.
(Müslim, Mesâcid, 33; Ebû Dâvûd, Salat, 166. Bu hadisi Muztarip görüp delil olarak ileri sürülemeyeceğini natık olan bilginler de vardır.)
Ne var ki caiz görülebilir olmak tercih edilebilir olmayı gerektirmez. Gerektirmemelidir de.
Doruları en iyi bilen Allah’tır, diyor ve sözü bir ayetle bağlıyoruz:
O göklerde de Allah’tır, yerde de. O’nun hükmü sadece göklerde değil, yeryüzünde de geçerlidir. Kâinatın her zerresine hükmeden Allah, elbette insanoğlunun hayatına da müdahale eder, onun için haram helal sınırları koyar ve bu sınırlara uyup uymadığı konusunda onu hesaba çeker. O sizin içinizi ve dışınızı bildiği gibi, hayır ve şer olarak kazandığınız şeyleri de bilmektedir.” (Enam 4)