Afetleri ikiye ayırıyorlar: “Doğal afet”, “doğal olmayan afet”! Yok canım, Doğa dediğiniz / Tabiat’ın kendi içinde tabii bir döngüsü vardır. Kainattaki her şey, mutlak, sarsılmaz bir ahenk ve uyum içindedir. Fizik, biyoloji, kozmik alem, ve olan, olmakta olan her şey bir bütündür.  Fıtratı gereği her şey kendi yaratılış gayesine uygun olarak gerçekleşir.  “Doğal olmayan” dediğiniz, insan eli ile yapılan işler sebebi ile işlerin sarpa sarması şeklinde anlaşılıyor. Önce, İnsan da tabiatın ayrılmaz bir parçası. Onun ayrıcalığı “akıl sahibi” olması ve sorumlu tutulması. Asıl mesele, akıl sahibi olup, fıtrata uygun bir şekilde, yaratılış gayesi ile uyumlu bir iradesini kullanma yönünde kişinin aklını kullanması ile ilgili değil.

Aklını akılsızca kullanması ile ilgili bir mesele söz konusu. İşte o zaman ekmeli mahlukat, eşrefi mahlukat olan İnsan, “belhum adal” oluyor, “ins’in Şeytanı”na dönüşüyor ve “esfel-i safilin”e yuvarlanıyor. “İlim sahibi” gibi görünenleri de bu anlamda “kitap yüklü eşek”e dönüşüyor. İşte o zaman bir takım dünyevi afetlerin de sebebi, sorumlusu oluyor. Dünyayı yaşanmaz hale getirenler, aslında “ıslah edici” maskesi takmış, “bozguncular”dır. Ve bunların asıl sorumluları da VIP ve CIP kategorisindeki Din ve devlet büyükleri, toplumun itibar ettiği kişilerdir. Din ve devlet büyükleri, sermaye sahipleri ile “ahlak dışı” bir zeminde bir araya gelirlerse orada bir “Şeytan üçgeni”, ucu cehenneme kadar uzanan bir “kara delik” oluşur. İnsanların sebeb olduğu afetler sebebi ile, asıl sorumlular, onlara destek verenler yanında, onlar o halde dünyayı ve toplumu ifsat ederken, olup biteni gören ama seslerini çıkartmayıp, haksızlıklar karşısında susanlar da hep birlikte cezalandırılacaklar.

Biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmeti”yiz. Kıyamete giden yolda son kavşaktayız. O sözü edilen küçük alametlerin pek çoğu gerçekleşti. Büyük alametlere gelince, Kur’an-ı Kerim’de sözü edilen 3 alamet henüz gerçekleşmedi. Dabbet-ül arz, Yecüc-Mecüc ve emanet sandığının ortaya çıkması. Bu 3’ün dışında, Mehdi, Mesih, Deccal, kıyamet savaşı, güneşin batıdan doğması, duman, yerde çökme, Fırat’ın altından büyük bir servetin ortaya çıkması gibi alametlerden söz edilir. İsrail’in helakı, Süleyman mabedinin yeniden inşası ya da Kabe’nin yıkılmasına yol açacak, savaş, fitne, terör, isyan hadiselerinin, irtidat olaylarının yaşanmasından da söz edilir. Ayrıca Duhan (Duman), biri doğuda, biri batıda, biri de Arap yarımadasında olmak üzere 3 yer’in batması, Hicaz tarafından büyük bir ateşin çıkması. Salgın hastalıklar, ticaret artar, mal çoğalır, mal sahibine malı için tazim edilir,.. Akil ve baliğ olmayanlar bile amir durumuna gelir, kadınların sayısı artar. Ahmak ve aşağılık kişilerin “mesut ve itibar gören kişiler” olarak örnek alınması, onlara benzemeye çalışılması ve idolleştirilmesi, her türlü kötülük ve fuhuş’un, Lut kavminin sapkınlığına benzer sapkınlıkların artması, fuhuş yayılır ve zina çeşitlenir ve aleni hale gelir. Binalar yükselir, çobanlar köylüler yüksek binalar yaparlar.  Servet ve iktidar sahibleri, din büyükleri İlahlık ve Rablik konumuna yükseltilir. Alkol ve uyuşturucu maddelerin kullanımının yayılması, Lanzarote ve İstanbul sözleşmesinde olduğu gibi, ailelerin çocukları üzerindeki hakları ve sorumluluklarının ihmali, ailenin dağılması, çocuklarının anne-babalarına isyan etmesi, Bugün BİREY diye tanımlanan kişinin din, ahlak ve gelenekten bağımsız, kendi başına hareket etmesi,  akrabalık ve komşuluk bağlarının zayıflayarak kopma noktasına gelmesi. Sıla-i rahim’in kesilmesi. Oyun, eğlence ve teganninin yaygınlaşması, Riba(Faiz)nın yaygınlaşması, fâsıkların, ehliyet ve liyakat sahibi olmayan kişilerin VIP/CIP olarak tanımlanması, gasp olaylarının çoğalması, Cehaletin yaygınlaşması ve ilmin ortadan kalkması

Servet çoğalır ama gelir dağılımı dengeli olmaz. Her türlü rüşvet, torpil, hile ile  haksız mal, para ve makam edinimi dolayısı ile bereket kalkar. Dini vergiler  verilmez olur. Mabedlerde farzı ayn ibadetler yapılır, farz-ı kifaye sorumluluklar ihmal edilir. Dullar ve yetimler unutulur. 2 büyük topluluk birbirleriyle çatışır. Bu büyük bir fitneye sebeb olur. Nüfus artar, cinayet, terör, gasb artar.  Kadın nüfusunda hızlı bir artış olur. Kısırlık ve sakat doğumlar artar. İnsanlar “yerin altı, yerin üstünden hayırlıdır” diye düşünmeye başlar. Müslümanlar küçük gözlü ve geniş yüzlü bir toplulukla savaşırlar, Yalancı peygamberler çıkar, Hicaz bölgesinden büyük bir ateşin yükselmesi, Depremlerin artması, Tsunami, Volkanların patlaması. Arap yarımadasında bazı şehirlerin yere batması. Türkiye’nin başına gelecekleri “Fiten hadisleri”nde görebilirsiniz. İncil’deki “Yuhanna Vahyi” bölümünde de bu konu geniş bir şekilde anlatılır. Yahudilerin daha çok itibar ettikleri “Enok’un kitabı”nda da. Kıyamete doğru olacak olan hadiseler hakkında bir çok rivayet var. Buralarda yazılanlardan baktığınızda İstanbul kozmik açıdan çok önemli bir nokta, İzmir ve çevresi, Hatay ve çevresi, Urfa ve çevresi de öyle.

Tabi bir de kozmik hadiseler var. Kur’an-ı Kerim’de geçen adı ile “Tarık yıldızı” ve “Şira”! İman edenler, iyi şeyler yapanlar, sabreden ve sabrı tavsiye eden akıllı, dürüst, Allah’tan başkasından korkmayan cesur insanlar için için korku yok. Unutmayalım ki, “Şira’nın da Rabbi Allah’tır!” Karanlık bir diyardan darbeler vurarak gelen Tarık yıldızı” hakkında da bize fazla bir bilgi verilmedi. Eldeki sınırlı bilgilere göre, Şira çekim gücü çok yüksek olduğu için depremleri tetikleyebilir, volkanları patlatabilir, Tusinami’lere sebeb olabilir. Darbeler vuran Tarık, hava olayları, havada, suda, toprak üzerinden büyük olaylara sebeb olabilir. Gökte uçan ne varsa yere indirebilir. Bunlar büyük afetler. Hep denir ya, “Güneş doğudan doğacak”. Bu, güneş sisteminin dışından gelip, içinden geçip, dönüp tekrar gidecek olan iki yıldız da  Güneş’ten daha büyük ve ikisi de batıdan doğup, doğudan batacak. Bunların mitolojideki diğer adları, Marduk, Niburi, Sirius.. Hani şu 60’lı yıllardaki Eric Von Daniken’in “Tanrıların arabaları” kitabına konu olan yıldız kümeleri.  Reptilyanlar filan, Uzaylıların işgali hikayeleri de bu konu ile ilgili. “Hulul” konusu da bunlarla ilgili

Arkadaşım Nejat Selimoğlu, Tarih Vakfı yayınları arasında yeni çıkan “Osmanlı İmparatorluğunda Doğal Afetler” isimli kitabı okumuş ve orada “17.YY’da Santorini Yanardağında Meydana Gelen Patlama’nın betimlemesi” başlıklı bir formalık bir bölümü gönderdi.  Önce şunu bilelim, Firavunun başına gelen bir çok bela, onun azgınlıkları ile ilişkilendirilir. Afetlerin olduğu dönemlerdeki fuhuş, zina, zulüm, yalan, ehliyet ve liyakat’ın olmaması, rüşvet ve adam kayırma daha sonra gelecek belaların sebebi ile olarak gösterilir, İsrail oğullarının Nuh kavmi, Lut kavmi, Ad ve Semud kavminin başına gelenler de buna örnektir. Vezüv’ün patlaması sonucu Fahişeler şehri Pompeo, Sodom ve Gomore gibi MS. 79’da ansızın volkanik küllerle kaplandı ve bir kavim taş kesildi.  Bugün Trump bir toplantıda demiş: “O kadar çok kazanacağız ki, kazanmaktan bile yorulabilirsiniz. Ve diyeceksiniz ki, 'Lütfen, lütfen. Çok fazla kazanmak. Daha fazlasına dayanamayız, Sayın Başkan, çok fazla.' Ve ben diyeceğim ki, 'Hayır, öyle değil. Kazanmaya devam etmeliyiz. Daha fazla kazanmalıyız!”. ABD’nin batılıların nasıl kazandıklarını biliyoruz. Kızılderililerin, Kara derililerin, Sarı ırkın ahı yerde kalmayacak. Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de soğuk savaş yıllarda yaşananlar, darbeler, terör faaliyetleri sonucu acı çeken insanların ah’ı yerde kalmayacak. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste” denmiştir. Sonuçta Zulm ile, haksızlıkla, ahlaksızlıkla abad olunmuyor.

Santorini’ye geri dönecek olursak MS 16. Ve 17.YY da bu bölgede çok fazla volkanik hareket olmuş. Daha eski döneme ait rivayetler de var. Evliya Çelebi de 1669’da olanları o zaman yazmış. Mesela orada o zaman Mikri Kameni diye küçük bir kayalık varmış, o kayalık yükselmiş, küçük bir adaya dönüşmüş. Yani Afrika kıtası, dipten Avrupa ve Anadolu’yu hem ileriye ve hem de yukarı doğru itiyor. Bu durumu fay hattı ile değil, Plaka hareketi olarak okumak gerek. Tabi o dönemde bölgede yaşanan sosyal ve siyasal olaylara da bakmak gerek. Osmanlı Lale devrine doğru sürükleniyor. Saraylarda neler oluyor ona bakmak gerek.

Bugün de Afrika kıtasından Güneyde bir bölüm ayrılıp Madagaskar’a doğru kayıyor. Afrika kıtasının. Kızıldeniz’den Arap yarımadasını doğuya doğru itme refleksi azalıyor. Arap yarımadasının Basra üzerinden İran’a ve Kuzey’den Türkiye’ye doğru baskısı azalırken, Egeden başka bir baskı oluşuyor. Burada Anadolu’nun Akdeniz sahilinde yükselme olurken, Kuzeyde Karadeniz’de batma olabilir. Tabi böyle bir okuma yaparken, yer yüzü yanında yeraltı ve Tarık ve Şira etkisi gibi diğer kozmik etkileri de hesaba katmak gerek. Bin yılda bir gerçekleşen manyetik kutuplar’daki kayma ve değişiklik de eş zamanlı olarak bu durumu etkileyeceği hesap edilince, önümüzde çok bilinmeyenli bir denklem var demektir.

Santorini’yi iyi okumak gerek. Bu hem zamanlama, hem fiziki, hem de sosyopolitik tevafuklu bir döngü ise, bir defa, burada sadece volkan patlaması değil, deniz dibinden bir yükseliş söz konusu olacak. Daha önce volkan patladığında rüzgara göre çevrede büyük felakete sebeb olmuş. 4 ay kükürtlü bir gaz ve toz sebebi ile kuşlar, balıklar, kara hayvanları, bitkiler zarar görmüş. Çok sayıda insan kör olmuş. Bu volkan Girit, Atina ve İzmir/Muğla’nın orta yerinde. Yeni adacıklar oluşursa, bu deniz trafiği açısından sorun meydana getirebilir. Ege sahillerinde beşeri bir sorun meydana getirebilir. Şiddetli deprem her iki ülke sahillerinden tsunami ve sarsıntıya bağlı felaketlere yol açabilir. Bu belirsizlik, şimdiden bölgedeki deniz trafiğini ve bölgedeki ada sakinlerinin hayat ve ulaşım imkanlarını tehdit edebilir. Bu arada hemen başlayıp bitecek bir depremden söz etmiyoruz. Uzun sürecek depremler ve volkanik hareketlerden söz ediyoruz. Ben, dünya/bölge/ülkemiz için sosyo politik, TeoPolitik açıdan ciddi hadiseler bekliyorum.

Bakın CHABAT ve AGARTHA PKK/PYD’den çok daha büyük bir sorun. Yol, köprü, İHA-SİHA meselesi değil asıl mesele. Global Reset, ya da Trump’un çılgınlığından daha büyük hadiseler sözkonusu. Anadolu coğrafyasının Güneyi Melheme-i Kübra / Kıyamet coğrafyasının merkezi ki, bu bölgede ki böyle bir savaş sonucu bölge halkının üçte ikisinin helak olacağı rivayetleri var. O bölgeden başlayacak deprem hem Akabe deltası, Lut gölü kırığı ile bağlantılı, hem GAP koridoru ile bağlantılı, hem de Santorini'nin tetiklemesi sonucu Girit ve Kıbrıs üzerinden İskenderun'u vuracak olan Doğu Akdeniz fay kırığı ile ilgili. Doğumuz Yecüc-Mecüc koridoru. Kuzeyde Karadeniz'de, Santorini'den çok daha potansiyel olarak büyük bir Hidrojen Sülfür tehlikesi söz konusu. Ankara’da siyasiler Doğu Ukrayna'dan başlayıp, Kırım üzerinden Trans Kafkaslardan Yecüc Mecüc Koridorundan aşağıya Basra’ya uzanan HAZARA fitnesine karşı ne düşünüyorlar. Yecüc Mecüc koridoru KAF DAĞI / Trans Kafkaslardan başlayıp, Hazar denizinden Mezepotamya'dan doğu Akdeniz’e uzanıyor. TeoPolitik anlamdaki bu endişe konusunda siyasilerimiz ne düşünüyor aceba!

Mevlana ne der bu konuda: “'Kula bela gelmez hak yazmadıkça / Hak bela yazmaz kul azmadıkça. Hak kuldan intikam kul ile alır / Din-i İrfan bilmeyen bun u kul etti sanır” Bizim sahih geleneğimizde, Beyt-ül Hikme’nin yıkılması ve insanların başına gelenler Hülagu’nun zalimliği ile eş zamanlı olarak insanların Allah’ın ipini bırakmasından kaynaklandığı kabul edilir. Bunun için tevbe istiğfar etmemiz, “Biz zalimlerden olduk” dememiz gerekiyor. Biz kendimizi değiştirmeden bu gibi durumlarda Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir, bunu da bilmemiz gerekiyor.