Cinnet, sebebi kesin olarak bilinmemekle beraber, ancak görüldükleri ülkelerdeki “nemli-sıcak” havanın ortak özellik olarak dikkat çektiği bir ruhî rahatsızlık türü olarak biliniyordu. Ancak bu tanım, Türkiye için artık tam geçerli değil. Kesin istatistikî veri ve bilgilerimiz olmamakla beraber memleketimizde yaz kış hemen her mevsimde "cinnet" diye adlandırılan olayların sayısında hızlı bir artış görülüyor. Buna kalıcı sosyo-ekonomik sebepler olabileceği gibi kronik psikolojik rahatsızlıklar da kişiyi bunalıma ve neticede cinnete götürebilmektedir. Tipik bir cinnet olayında genelde evin erkeği, silahını alarak, eşini, kardeşini, kayınvalidesini, baldızını ve(ya) çocuklarını acımadan öldürdükten sonra kendi hayatına da son vermektedir. Bazı olaylarda ise mesela bir baba, çocuklarına ve eşine zehirli şeker vererek, “daha merhametli bir yöntemle” ölmelerini sağlamaktadır. 

Kim Neden Cinnet Geçirir?

Cinnet geçiren kişilerde (genelde erkeklerde) görülen hasletler çoğu zaman şunlardır:
-    Kişide, birden bire bir şuur kaybı veya bulanıklığı meydana gelir.
-    Kişi, saldırgan ve şiddet eylemlerine yönelir. En yakınlarına ve nesnelere zarar verir, bazen de taşkınlıkta bulunur.
-    Kişi, bu tür nöbetler sırasında eline geçen bıçakla veya tabancayla etrafındaki insanları rast gele öldürür.
-    Kişi, özellikle belirli kişilere duydukları nefret ve kinin bir tezahürü olarak, onları öldürmek suretiyle intikam duygularını tatmin eder.
-    Kişi, bu eylemlerinden sonra bazen de şuurunu yeniden kazandığı için, intihar eder.

Kişi, yaptığının hiçbir yönüyle kabul edilemez olduğunu ve ortaya çıkacak vahşet tablosunun yol açacağı ıstırapla yaşamanın bir anlamının olmadığını idrak edince, kendi hayatına da kıyar. 
Sosyal hayatımızın dengesini bozan bu tür olayların sebeplerini ve bunlarla mücadele etmenin yöntemlerini bilmekte fayda vardır. Öfke, intikam, cezalandırma isteği, gelecek korkusu, tükenmişlik, çaresizlik, bitmişlik duygusu, yoksulluk, borçlu olmak gibi birçok psikolojik ve sosyo-ekonomik birikimler, insanın sabır duygusunu kaybetmesine ve bunun bir neticesi olarak “çıldırmasına” ve cinnet geçirmesine sebebiyet verebilmektedir.

Cinnet, bu yönüyle kontrol altında tutulamayan bütün olumsuz duyguların bir anda gün ışığına çıkması ile kendisini göstermekle beraber haddizatında Allah’a teslimiyet, tevekkül, tahammül ve şükür bağlamında manevî münasebetin bozulması ve insan ilişkilerinde yaşanan sorunlu bir sürecin kaçınılmaz bir sonucudur.
Özellikle olağanüstü anlarda böyle bir kişi, nefsi tahrik eden “şeytanî” kışkırtmalarla birlikte insanlık dışı bir eyleme girişebilmektedir. Cinnet, bu anlamda sonucu felaket olan ve telafisi hiçbir surette olmayan şeytanî ve çılgın bir eylem biçimidir. Belki de onun için şahsen “ÇILGIN TÜRKLER” ve “ÇILGIN PROJELER” gibi çarpıcı olsun diye kullanılan ifadeleri ben pek benimsemem. Neden “AKILLI TÜRKLER” ve neden “AKILLI PROJELER” olmasın. 

Cinnet Geçirenler Her Kesimden Gelebilir

Materyalist toplumlarda sosyal refah artışı, her zaman insan ilişkilerini ve dolayısıyla güven ortamını güçlendirmez. İdeal maddî kalkınma, manevî değerlerin de korunduğu bir ortamda ancak gerçekleşebilir. Maneviyatsız bir ekonomik gelişme, belki geçici bireysel mutluluklar getirebilir ancak manevî ihtiyaçlara cevap veremediği için, uzun vadede hem bireysel, hem de toplumsal çalkantılara sebebiyet verebilmektedir.
Dolayısıyla cinnet olayları, ekonomik gelişmeden tamamen bağımsız bir olgu ve daha çok manevî, insanî ve toplumsal zaafların bir tezahürüdür. Refah toplumlarında cinnet geçirenlerin ekseriyeti yaratılış gayesinden uzaklaşmış nihilist (nemelazımcı), hedonist (hazcı), agresif (saldırgan) ve egoist (bencil) yönleriyle anti-sosyal tutum ve davranış sergiler. Eğitim ve refah seviyesi ne olursa olsun böyle kişiler, netice itibariyle zihin, akıl, vicdan, mantık ve ruh dengesini yitirdikleri için, her an toplumsal bir tehlike oluşturur.

Cinnetle Mücadele Nasıl Olmalıdır?

Cinnet olayları, klâsik psikolojik bulgularla açıklanamıyor ve önlenemiyorsa, sosyal psikoloji biliminin de maneviyattan uzaklaştırılması olmasına bağlayabiliriz. Pozitivist/seküler bilimlere dayanan sosyal psikoloji, kişilerin tutum ve davranışlarına yoğunlaşarak, bunların toplumsal normlara göre değiştirilmesini hedefler. Hâlbuki burada hem insanın manevî durumunu, hem de bunların toplumsal yapı üzerindeki etkilerini dikkate alan bütüncül bir sosyal psikolojiye ihtiyaç vardır.
İnsan bünyesinde ortaya çıkan manevî eksiklikler ve hastalıklarla kişinin sosyo-ekonomik problemleri arasında bir münasebet kurulmadığı müddetçe cinnet gibi sapkınlıkların ve çılgınlıkların sebebi bilinemeyeceği gibi bunun önüne de geçilemez. Toplumsal sapma ve buna bağlı suçların ve şiddet olayların artması karşısında sosyal devletimiz, önleyici manevî sosyal hizmet politikalar geliştirerek, bu korkunç gidişata müdahale etmesi gerekmektedir. Diyanet, camiye gelen Müslümanlara kürsülerden vaaz ettiği gibi, yetiştirdiği seyyar manevî destek elemanları aracılığıyla sorunlu evleri tek tek dolaşarak, bunalım riski taşıyan insanlara maddî ve manevî destek vermelidir. Diyanetin, cinnet ve diğer psiko-sosyal risklere karşı önleyici mahiyetinde böyle bir sosyal projesi var mıdır?