Kıyamet günü mahşer yerin de en mutlu olacak olan aileler, “Kendinizi ve ailenizi (eş ve çocuklarınızı) yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun” (Tahrim, 66/6) ilahi uyarısına kulak vererek, çocuklarının İslami eğitim ve terbiyelerine zaman ayırıp cennetlik çocuk yetiştiren ve evlatlarını me lekler eşliğinde cennet kapılarından sonsuz huzur ve mutluluğa doğru ilerlerken gören anne ve babalar olacak tır. Mahşer yerinin en bedbaht anne ve babaları ise bu ilahi uyarıyı umursamayıp, çocuk yetiştiriyorum derken aslında cehenneme odun yetiştiren ve evlatlarını mahşer yerinde iki zebani eşliğinde cehennemin korkunç alevlerine doğru ilerlerken izleyen aileler olacaktır.

Elbette ki aileler çocuklarının İslami eğitim ve terbiyelerine ne kadar özen gösterirlerse göstersinler Allah›ı mız takdir etmedikten sonra istenilen sonuca ulaşılamayabilir. Bir peygamber olmasına rağmen Hz. Âdem’in çocuğunun katil olması, yine bir peygamber olmasına rağmen Hz. Nuh’un çocuğunun müşrik olması bu durumun en can alıcı örneklerindendir. Ancak Müslüman aileler olarak bize düşen evlatlarımızın cennetlik birer çocuk olarak yetişmesi için gerekli bütün sebeplere başvurup ötesini Allah’a bırakmaktır.

Çocuklarımızın cennetlik birer mü’min olarak yetişmesi için henüz fırsat elimizdeyken kendimizi test etmek zorundayız.

Evlatlarımızın dünyevi gelecekleri için harcadığımız enerjiyi, gösterdiğimiz ciddiyeti, onların ahiret gelecekleri içinde gösteriyor muyuz?

Evlatlarımızın dershaneleri, özel hocaları, özel dersleri, okul ihtiyaçla rı için harcadığımız parayı onların İslami eğitimleri için de harcayabiliyor muyuz?

Çocuklarımızın çevre tarafından, komşular ve akrabalar tarafından, öğretmenleri tarafından beğenilen ve sevilen bir çocuk olmasını istediğimiz kadar, Allah tarafından beğenilen, razı olunan bir evlat olması içinde gayret ediyor muyuz?

Evlatlarımızın okula başlamaları, üniversiteye girmeleri için duyduğu muz heyecanı, namaza başlamaları ya da tesettüre girmeleri veya Kur’an öğrenmeleri için de duyabiliyor muyuz? Sabah okul servisini kaçırmama ları için gösterdiğimiz teyakkuz halini, sabah namazlarını kaçırmamaları için de gösterebiliyor muyuz?

Üniversite sınavını, memurluk sınavını kazanmaları için dua edip, Rabbimize yalvardığımız kadar yarın kabir sınavını, mahşer günü ahiret sınavını kazanmaları için de dua edip gözyaşı döküyor muyuz?

Evlatlarımızın çevrelerine, öğret menlerine saygı göstermelerini istediğimiz kadar Allah’a ve onun emir ve yasaklarına önem göstermelerini isti yor muyuz?

İslam ’a, Ümmete, millete hizmet için, hafızlık için, İmam-hatip, İsla mi ilimler için evlatlarımızdan en zeki ve başarılı çocuklarımızı seçiyor mu yuz, yoksa okuma umudu olmayanla rı, dünyevi bir gelecek vaat etmeyen leri mi bu işe layık görüyoruz?

Bir sınavı kaçırdıklarında ya da istediğimiz bir hedefe ulaşamadıkların da üzüldüğümüz kadar bir namazı kaçırdıklarında da üzülebiliyor muyuz?

Elbette ki çocuklarımızın iyi yetiş meleri, en iyi okullarda okumaları, tüm sınavları başarıyla geçmeleri, en güzel makamlara gelmeleri, güçlü, et kin ve donanımlı bir Müslüman çocuk ve genç olabilmeleri için malımızı da zamanımızı da harcayacağız. Ancak unutmayalım ki Allah›ımız muhafaza etsin, işin sonunda evlatlarımız cehenneme odun olacaklarsa tüm sınavla rı birincilikle de bitirseler, en yüksek dünyevi makamlara da gelseler, büyük maddi imkânlar da elde etseler bunun mahşer günü zerre kadar bir önemi olmayacaktır