Sitemizdeki köşemde en son yazımı 24 Mayıs 2021’de yayımlamışım. Bir yılı aşkındır birçok yazımı zihnimde bitirdim ama hiçbirini klavyeye dök(e)medim. TV ve soysal medyadan hakeza çevreden gelen ‘’niye yazmıyorsun’’ soruları ve eleştirilerine rağmen olmadı, yaz(a)madım. Ta ki, Dilipak’la 6 yıldır sunumunu birlikte yaptığımız Derin Gerçekler programının yayınlarının durmasıyla birlikte yaşanan gelişmelere kadar.  Dilipak, kurulduğu günden bugüne köşe yazarlığını yaptığı Yeni Akit Gazetesi’ndeki yazılarını durdurma kararı alıp, benim de hem Derin Gerçekler’in akıbeti ve hem de yapımcısı-sunucusu olduğum bir diğer Akit TV programım Kürsü’den içim kan ağlasa da ayrılmamla birlikte; kamuoyunda doğan merakı giderme, tezvirata, şayiaya, dedikodu ve hatta iftiralara fırsat vermemek için Dilipak’la karşılıklı röportaj yapana kadar. O röportaja girizgah mahiyetinde yazdığım metni (revize de ederek) buradan paylaşmaya karar verdim. Hülasa, 40 yıllık bir dava adamının başına neler gelebileceği kayıtlara geçsin ve ben de bu tecrübeyi unutmayayım diye gönül ve zihin sayfama not düşmek adına köşeme dahil etmeye niyet ettim.

48 yaşındayım. Hicri 50 oldum. Bunun 17 yılı fiili olarak Hollanda’da geçti. Anadolu İslami Hareketi’nin siyasi alanda mücadelesini hem dışarıdan ve hem içeriden gördüm ve fiilen içinde bulundum.  Merhum ve mağfur Erbakan Hoca’mın ifadesiyle; ‘’hayra motor, şerre fren’’ olmak için din-u devlet, mülk-ü millet, rizaen lillah fisebilillah! Son 25 yıldır ömrünü davaya adamış nice adamlar ve saygıdeğer hanımefendiler gördüm. Onlara yapılan vefasızlıkları, haksızlıkları, örselenmelerini, terk edilmelerini, yok sayılmalarını ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldıklarını gördüm. Fanatik, laikçi, vesayetçi, kursaklarında darbe hevesi besleyen din düşmanları tarafından değil; bizzat evin içinden, mahalleden gelen saldırılar karşısında ne kadar da yıkıldıklarını ve buna rağmen ayağa kalkabilenleri ve kalkamayanları gördüm.

Bana göre Dilipak, sosyolojik bir vakıadır! Üniversitelerde araştırma ve tez konusu olacak ve belki de yarın adına kürsü kurulabilecek kadar. Bu tespitim sadece, kendisiyle son 6 yıldır yaptığım Derin Gerçekler programının kazandırdığı tecrübelerin sonucu değildir. Çok daha öncesinden tanıdığım, kitaplarını okuduğum, VHS videokasetlerinden konuşmalarını izlediğim, Milli Görüş konferanslarından, Avrupa kitap fuarları ve teşkilat programlarında yaptığı sohbetlerinden tanıdığım Dilipak’ın aktivist ruhunun, eylemci damarının, muhalif tavrının gözlemler birikimidir!

Sanırım ruberu ilk tanışıklığım 1994’tür. Avrupa Milli Görüş Teşkilatları Genel Merkezinde Akif Abi’nin odasında ''yakalamıştım'' Dilipak’ı. Bosna Cihadı’nı temsilen Bosna Hersek bayraklı Boşnak beresi, Sırp zulmüne ‘’hayır’’ demesinin bir sembolü olarak başındaydı.  O hatırlamaz! Kendisine birkaç soru sormuş, kısa bir tartışma yaşamıştık. Aykırıydı ya, ben de aykırıydım! 20 yaşındaydım! Hollanda Milli Görüş’te cevval bir gençlik başkanıydım! Daha sonra ben de onun gibi Bosna Cihadı süresince bere takacaktım. Hareketin fıkhını öğrendiğimiz hocalar olduğu gibi, fikrini ve vicdanını öğrendiğimiz hocalarımızdan biriydi.

Kenevir konusunu çok gündeme getirdiği ve milli bir mesele olduğu üzerinden kamuoyunu harekete geçirmeye çalıştığı yakın zamanlarda bir gün O’na, ‘’Üstad sen bizim mahallenin Müslüm Babasısın’’ dedim. Haklı olarak şaşırdı!

‘’Nasıl yani?’’ diye şaşkınlıkla sordu.

Ben de ‘’Müslüm baba da sosyolojik bir vakıadır. Öyle ki örselenmiş, ezilmiş kitlenin damar şarkılarını ciğerden gelen yanık bir sesle okuduğu, sadece varoşlarda dinlendiği sanılan ama Türkbükü’nde Nişantaşı’nda yaşayan seküler kalburüstü kitlelerinde gizliden gizliye dinlenen Müslüm Baba misali bizim mahallede fikreden, zikreden ve konuşan biri olarak ‘’İslamcı, Akit yazarı’’ diye üstten bakışla aşağılanmaya çalışılsan da oralarda da yazıları okunan, fikirleri gizliden gizliye merak edilen ve takip edilen birisin. Kenevir bahsini hiç açmıyorum’’ diye de eklemiş ve gülüşmüştük. Gözler hep üzerinde biri olmak kolay değildi. Bunlar bir gün konuşulacak, dahası da konuşulacak. Allah hayırlı ömür lütfetsin ahirete irtihalden sonra mı, yaşarken mi bilemem. Ama konuşulacak ve yazılacak. Hakkında TV programları yapılacak. Musalladan sonrada olsa.

Dilipak’a gıyabında her zaman ‘’üstad’’ diyordum! Sonra yüzüne karşı da dedim. O hiç istemedi ama ben hep dedim! Sonra kader bizi çeşitli vesilelerle hep buluşturdu. Ta ki 2016 sonbaharında Akit TV ekranlarında Derin Gerçekler programına birlikte başlayana dek!

(…)

Dile kolay, Dilipak’la Akit TV ekranlarında 6 yıl boyunca neredeyse her hafta canlı yayın yaptık ve 4 Temmuz günü 6. yayın sezonunun son programı ile yeni yayın sezonunda buluşmak temennisiyle veda ederken yayın esnasında: (izlemek için tıklayınız) ‘’Şu hakikati mutlaka vurgulayalım. Akit Medya ve Akit TV ekranlarından başka ben tahmin etmiyorum ki özellikle bu son iki yılda üç yılda, Abdurrahman Dilipak'ı başka bir televizyon kanalı taşıyabilsin. Özgür ortam! Hiç bir müdahale görmedik! Akit TV ekranlarında Nuri Karahasanoğlu beye hassaten teşekkür ediyoruz. Genel Koordinatörümüz Serdar Uslu beye, o kadar alengirli konularda, o kadar mayınlı tarlalarda top oynadık. Ya bi’ gün de ''Ne yapıyorsunuz, bizi de zora sokacaksınız'' demediler. Ben bunu buradan söylemem lazım. Âbâ vü ecdad nur içinde yatsın! Allah razı olsun! Hakikaten biz Derin Gerçekler'i yapamayız başka bir ekranda. Bu konseptte yapamayız.’’ ifadelerini kullanmıştım.

(…)

Her şey mutat akışında idi! Programlar müdürü Murat Bey benden yeni dönem için 5 Eylül Pazartesi günü canlı olarak yayınlanacak 7. yılın ilk programına ait fragman taslak metnini talep etmişti, yollamıştım! O günlerde dava ve vefa insanı Akit ailesinin babası Mustafa Abi vefat etmişti. Takvim yaprakları 13 Ağustos’u gösteriyordu. Karahasanoğlu ailesinin kıymetli mensuplarıyla cenazede, mevlitte buluştuk, kucaklaştık. Dilipak, cenazede bizden daha hüzünlüydü, namazı kılmış, yol arkadaşı ve dava kardeşini kabristana giderek uğurlamıştı. Cenazeden 2 hafta sonra, 28 Ağustos Pazar akşamı 23.00 gibi Üstad beni aradı ve Akit TV’de Derin Gerçekler programıyla alakalı gelişmeler olduğunu söyledi. Mevzuyu dinleyince ben, ‘’Neden, 40 yıl abi dedikleri adama bu durumu bir fincan kahve içerken anlatma nezaketinde bulunmamışlar? Bir içimlik acı kahvenin kırk yıl hatırı varda, kırk yıllık dava kardeşliğinin bir kahve içimi kadar hatırı yok muymuş da bu konuları telefonda izaha tevessül etmişler?’’ dedim! Umursamaz bir ses tonuyla ‘’Bilmem!’’ dedi. Sonra ki günlerde ise durumun şaşkınlığını üzerimden atmamışken Dilipak, otuz yıldır her gün yazdığı gazetede yazılarını durdurma kararını deklare ediyordu. Program yapımcısı ve sunucusuydum ve yönetim beni sürece dâhil bile etmemişti. Yanlış üslup doğru sözün bile celladıyken, bu üslupla bu sonuç kaçınılmazdı. İki gün sonra Genel Koordinatör Serdar Bey telefonla arayarak bilgilendirme yaptı. Kendisine Çarşamba akşamları yayınlanan ve yapımcılığını, sunuculuğunu yaptığım Kürsü programını bu şartlar altında devam ettiremeyeceğimi ilettim. Hakeza Nuri Bey ile de görüştüm. 6 yılda Akit TV’nin en çok izlenen programlarından üçüne imza atmış biri olarak Akit Medya ile olan tüm bağımı böylece bitirmiş oldum. Hayırlısı olsun. Yaşananlar her aklıma geldiğinde ise vefa timsali merhum Mustafa Abi’nin nurlu yüzü hatırama, zihnime aktı durdu, aktı durdu. Kabri nur olsun.

Mustafa Karahasanoğlu-Abdurrahman Dilipak-Bülent Deniz

(...)

Olayın tabi ki bir yönüyle bana ait bir boyutu var. Sonuçta ben bu programın altı yıldır yapımcısı ve sunucusuyum. Olayın Dilipak’ın 40 yıllık hukukuna ait tarafı var. Gerçi benim 6 yıllık emeğimin ne önemi var, adam kuruma 40 yılını vermiş! O halde programı(mız) duran, yazılarına kendi kararıyla son veren Dilipak’ın ne diyeceği ve ne düşündüğü önemliydi! Sordum! Cevapladı! Ama tabi her soruyu sormadım! O da her şeyi anlatmadı sanırım! Cevaplar sizi tatmin eder mi bilemem! Olmasa da biz bunu 5 Eylül’de 9 ayrı mecradan gerçekleştirdiğimiz canlı yayınında enine boyuna da konuştuk zaten. (izlemek için tıklayınız)

‘‘Derin Gerçekler TV yayını son bulmuş!’’ Ne gam!

Her pazartesi biz izleyiciyle yine buluşuruz!

’Dilipak yazılarına kendi kararıyla gazetede son vermiş!’’

Ne gam!

habervakti.com ne güne duruyor (bu arada sitemizin Akit Medya ile yakından uzaktan gönül bağı dışında hiçbir organik bir bağı yoktur) Her gün yazılarını biz yayınlarız. (5 Eylül’den bu yana yazılar yayınlanmaya başladı)

-Bülent Deniz: Ne dersiniz üstadım? Günlük yazılarınızı her gün habervakti.com da yayınlayalım mı? Uygun mudur?

-Dilipak: Sen bana neden ‘’sosyolojik vakıa’’ dedin o kısmı daha geniş bir aç önce?

-Bülent Deniz: Valla üstadım açarım da bu röportaj benim röportajım olur. Biliyorsunuz, iş böyle neticelenince ben yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptığım diğer program olan KÜRSÜ'yü de bırakma kararı aldım ve Akit TV yönetimine bu durumu bildirdim. Sağ olsunlar program yorumcularımız da anlayışla karşıladılar. Ben de Akit Medya ile olan tüm ilişkimi bitirmiş oldum.

Röportajın tamamını okumak için tıklayınız…