Yazımızın ilk bölümünü okumak için lütfen tıklayınız

- (Büyük büyük dedem, Paşa Hazretlerinin hastalığı geçirdiği Akaretler’deki evin bahçesindeki Ihlamur Ağacında günlerce nöbet tutarak yattığı odanın penceresinden kendilerini izlemiş ve duyduğunuzda şok olacağınız bir takım istihbari bilgiler Paşamıza arz edilirken kulak misafiri olmuş! Bu bilgilere göre bu hastalık paşamıza bilerek bulaştırılmış. Paşamız bir sui-kaste maruz kalmış. Malumunuz Paşa Hazretleri, Sultan Vahdettin’in gizli emriyle Anadolu’ya direnişi örgütlemek adına yola çıkma hazırlıkları yapmaktaydılar! Şükür ki paşamızın vücudu antikorlar üretmişte, Allah’ın izniyle şifa bulmuşlar! O günlerde Sultan Vahdettin ise bambaşka bir zehire maruz bırakılmış, bünyesi beş yıl içerisinde adeta elli yıl yaşlanmış! Ve daha neler neler! Benim sözlerimi muteber bulmuyorsanız bilahare bilgileri manipüle eden o mendebur google hocayada sorabilirsiniz efendim. Ne olaylar ne olaylar...

Şimdi bu şer merkezleri yine ehline ayân hususi bir rivayete göre; 1920’de bu salgında öldüğü bilenen ünlü düşünür MaxWeber’in kabrinden bir takım DNA örnekleri alarak laboratuvarlarda üzerinde çalışma yapmışlar ve sizin ve nice memleket evlatlarının hastanelik olmasına ve nicelerinin ahirete irtihallerine sebebiyet veren bu Covid 19 virüsünü üretmişler. Bir diğer rivayet ise bugünkü Ortadoğu’yu çizen haritaları yapan Sykes-Picot anlaşmasının mimarlarından, Sir Mike Sykes’ta yine İspanyol Gribinden ölmüş ve bu zatın kabrinden alınan DNA’larla bu marazı geliştirmişler. Ha bu olaylar, rivayetler gerçek mi? Bilemem! Bendenizde bir başka karganın bir diğer kargadan, onunda bir diğerinden aldığı bilgiyi aktarmaktayım. Bu kargalardan biri Okyanus ötesinde Oval Ofisin bahçeye bakan penceresinden, biri Çin’deki sarayın saçaklı çatısından, bir diğeri Kraliçe’nin sarayının yüksek havuzundan, diğeri ise TelAviv’den gelerek bizzat Topkapı Sarayı avlusunda bu hususi bilgileri aktardılar. Bu Weber’in yada  Mike Sykes’ın kabirlerinden aldıkları DNA’larla hastalığı üretenlere karşı; kendisini Türk hekimlerine emanet eden Gazi Paşamız belkide; kabrinden alınacak DNA ile, bu hastalığın keşfi ve tedavisinde kimbilir aziz milletin bu büyük beladan kurtuluşuna bir kez daha vesile olabilirdi! Lakin biliyorsunuz ki dendiğine göre Paşamızın naaşları maalesef alel acele tahnid edilmiş! Kimbilir belki de erbab-ı esrarın bildiği, nice sırlarda bu vesile ortaya çıkabilirdi. Malumunuz zat-ı alilerinin ölümü hakkında, bir takım şüpheler artık dile getirilmektedir. Velev ki bu aziz milletin şifası için belki de Şevkipaşazade Ayetullah Bey’in naaşından lüzumu halinde gerekli DNA’ları temin etmek mümkün olabilir de inşAllah hekimlerimiz bu maraza karşı aşıyı bizzat üretiverirler diye bu karga aklımla zihnimden dile döktüğüm düşüncemide ayrıca sizinle paylaşmak isterim efendim.

Biliyorum bu hasta halinizde başınızı ağrıttım!

Vaktim doldu, ağır ağır ben müsaade isteyeyim. Ezcümle biilnmesini murad ederim ki, “İspanyol Gribiilk radyo frekanslarının dünyaya yayıldığı zaman, bugünkü başa bela “Covid-19” biyolojik laboratuar üretimi ajan virüs ise, çok yüksek frekanslı radyo dalgalarıyla çalışan 5G teknolojisi ile ortaya çıktı desek yanlış söylememiş oluruz. Nereden mi biliyoruz efendim? Bu manyetik etki en çok biz kuş ve hatta böcek ümmetine zarar verdi o zamanlar. Dalga boylarımızı etkiledi! Semada kanat çırpamaz olduk. Bir takım mekanları terk etmek zorunda kaldık. Lay hatları ve kozmik akışa etkiler yaptı! Çünkü o vakitlerde, 1917 sonbaharının sonunda, dünya çapında radyo dalgalarının tanıtımı yapıldı. Tabii ki bu tanıtımda, -radyodan uzak durun siz öldürür- diyen olmadı ve 1918'e gelindiğinde “sözde İspanyol gribi” faş oldu…

Frekans değerlerinin yükselmesi ile birlikte taşınan bilginin miktarının yükselmesi nedeniyle haberleşme teknolojisi hep daha yüksek frekanslara yöneldi. Radyo yayıncılığının en yüksek değer vericileri 100 MHz’i buldu. Televizyon yayıncılığında hem ses hem görüntü transferi gerçekleştiği için bu değerler 200 MHz ile 800 MHz arasında değişti. 1918 ise, ilk radyo telgraflarının (radyo dalgaları ile telgraf sinyallerinin iletilmesi) daha yaygın kullanıldığı zamanlar oldu. Son 100 yıldaki her salgın, dünya'nın elektrifikasyonunda bir kalite sıçramasına karşılık geldi. (1) Bu sıçramanız arttıkça biz hasta olduk! Öldük! Manyetik alanlarımızı kaybettik! Göç yollarımızda akış bozuldu! Misâl bakınız sanayileşme ile birlikte her yüz yılda bir salgın olmuş efendim! Resmi kaynaklara bakın! Buyurun!

Büyük Marsilya Salgını (1720-1722) - Kolera Pandemisi (1820) - İspanyol gribi (1920) - Yeni tip koronavirüs Covid-19 (2020) 1720, 1820, 1920, 2020 salgın hastalıklar arasındaki "Bir asırlık" süre, şu hasta halinizde bile dikkatinizi çekmiş olmalı. Bunlar tesadüf olabilir mi? 2003 yılında 3G çıktığında SARS, 2009’da 4G çıktığında Domuz Gribi ve 2020’de 5G tanıtıldığında ise Covid 19’un zuhur etmiş olması büyük bir tesadüf olmasa gerek! O dönemlerdeki aşı propagandalarını ne çabuk unuttunuz!

Kainatta her şeyin bir frekansı, manyetik alanı ve titreşimi var. O MUSKalı adam, starlink uydularını neden düşük irtifaya konuşlandırıyor? Vurulduğunuz aşılarda yer alan mikro ajanlar sizin vücudunuzu birer şebeke haline getirecek olmasın! Her aşı olan insanın bir şebeke olduğunu düşünsenize! ‘’Yok artık!’’ dimi! Bende öyle dedim duyduğumda! Hep bu bizim kuzgunların komple teorileri! Haa! Yüksek frekans dalga boyları yeterli enerji seviyesine çıkarsa, kuş ve böcek gibi hayvanların beyninde ısı oluşturup rahatlık ile öldürebilmektedir. Bu deneylerle subut bulmuştur! Bunu da unutmamak lazım gelir!

Ne yani o MUSKalı adam onbinlerce uyduyu siz hızlı internete kavuşun diye mi semaya yerleştirdi? Her birinizi, bir baz istasyonuna dönüştürmek istiyor olabilirler! Dünya’nın dahi kalp atışları hızlandı! Günler ne kadar hızlı akıyor farketmiyormusunuz? Dünya bir rezonans halinde! O Alaman Otto Schuman bunları yazarken kafasından mı uydurdu? İnsanın koruma kalkanı olan bir manyetik alanı var ve siz ona meşhur tabirle aura diyorsanız, dünyanında bir aurası var! O kutuplarda kuzey ışıkları diye söylenen ve rengarenk yeşil olan şey işte o aura olmasın? Dünya’nın kalp atışları, arz ile sema arasındaki iletken-rehber görevi gören iyonosfer arasında yer alan titreşim frekansını bizzat ölçtüm ki 7.83 Hertz’dir! Dr. Anker Mueller adındaki başka bir bilim adamı daha derinlerine inip dünyanın frekansının insan beyni ile aynı attığını iddia etmişsede dünya‘nın frekansı 7.83, insan ise 62-72 hertz arasındadır. Vücudunuzda ölçülebilir bir biyolojik frekans var efenim! Tesla, Hawking, Einstein bunları kafadan uydurmadılar! Sizin sırtınızı döndüğünüz alimlerinizin eserlerinden faydalandılar! Ne olduysa o millenium zamanı oldu! Şahsi iddiamdır ki, 7.83 olan dünyanın nabzı her yıl oransal bir artış göstererek bugün 20 hertz’e ulaştı! Şaşkın şaşkın bakmayınız lütfen! Bizzat ölçümledim diyorum! Ey ben-i Adem sen öyle bir alemsin ki senin duyguların, beyninin yaydığı enerji dahi dünyanın manyetik alanına etki etmektedir. Arttırılan korku, hırs, panik, kaygı, endişe, şeytanı bile utandıracak olan bir takım işlenen suçlar, bebek, çocuk ve hayvanata karşı yani masumlara karşı işlenen cürümler, duygu-düşüncede negatif enerjinin artması ve bunun kollektif olması, kollektif hayır-dua-zikir-tavafın ve cezbenin azalması, camilerin boşalması, dünya sevgisiyle ölüm korkusun arttırılarak dünya için gözyaşı dökenler haline getirilmeniz manevi kozmik akışı bozmaya yöneliktir. Akış bozulursa, elektromanyetik firewall zayıflar, göksel sunucunun bir takım portları açılır ve o kıyamet alametini tutan sed yıkılabilir! Pozitif enerjinin ana kaynağı ve lay hatlarının merkezi Kabe’dir! Kabe’de bile tavafı durdurulması ve ihrama girenlerin azaltılması öylesine bir durum değildir! Korku ile aşılanmanız sizi, akıllı enerjilere karşı zayıf düşüreceği gibi, her birinizi alıcı-verici özelliğe sahip birer partikül kuleciklere dönüştürecek ve siz bunu anlamayacaksınız bile!

Tekrar hatırlatayım ki yüksek frekanslı dalgaların iletişimde kullanılmaya başlaması bu yüzyılın başında, ilk kablosuz telgraf bağlantısı ise 1916 yılında uzun dalga alanında gerçekleşmiş ve Frekansları 100 kHz ve dalga boyları birkaç km boyutundaki dalgalara, “uzun dalga” denilmişti. Uzun menzil ise yerden 250 km yukarıdaki iyonosfer tabakasının iletken kısımlarından kısa dalgaların yansıyıp geri dönmesi ile gerçekleştirildi! (2) Huzurunuzdan ayrılmadan önce son olarak şunu arzetmek isterim ki;

5G testleri günümüzde daha yüksek etki bırakmakta imiş! Bendeniz daha dün Çin’den gelen bir dostumun yalancısıyım efendim! Hakezâ lay hatları ve kuş rotalarıda bu durumdan olumsuz etkilendiğinden kendileri 3 aylık yolu 9 ayda zor gelmişler. Manyetik akış ve ritmin bozulduğundan şikayetle öfke ile anlatıyordu. Yollarda nice kuş, böcek ve ne gariptir ki balık ölümleri dahi görmüş. Nice ağaçlar reçinelerini salıvermiş koca göğüslerinden. Türkiyemizin Kars’ından başlamış 5G baz istasyonlarının kurulması! İstanbul sokaklarında mobil 5G test minibüsleri yıllar önce dolaşırken vatan caddesinde bizzat görmüştüm. Bu biyolojik ajan bünyeye girdiğinde ve bu yüksek frekansla buluştuğunda nice yiğitlerin ciğerleri özellikle iflas etmekte. Şükür ki sıfır grubu kan gruplarında  ise henüz istenen etkiyi yapmadı bu maraz. Hatta bir takım özel deneklerde 0 kan gruplarına yapılan bulaş testlerinde bile  sıfır kan grubu taşıyanların bundan etkilenmediğide tespit edilmiş. Ancak bir rivayette bunu üreten canilerin bir takım kan gruplarını ayrı tutmaları ve plan dahilinde iş tuttukları yönünde. Hani beni komploculukla suçlamayın ama, içimizdeki bir takım kötü alışkanlık sahibi karga arkadaşlarımız ara ara dünyanın herhangi bir yerindeki özel labaratuvarların yada üniversitelerin ARGE bölümleri pencerelerini yakınen takip eder ve hafif kafa yapıcı şeyleri aşırırlar! Allah tevbe imkanı versin bunlara! Alışmış kudurumuştan beter maalesef! Bu arkadaşlardan biri yine böyle bir üniversitenin ARGE laboratuvarının penceresinde fırsat kollarken içerideki doktora talebelerini kendi aralarında konuşurken duymuş; onlar bu işin insan, bitki ve hayvan hayatı, hatta oksijen atomlarının frekansları üzerindeki olumsuz etkilerini tespit etmişler ama başlarındaki hocaları; “bu projenin tamamlanması için uluslararası normlar ve kuruluşların referansları dışında bir iddia istemiyorum…” diye özellikle tembihlemiş. Yine bu bizim arkadaş; ‘’5G neki abi 6G, 7G üzerinde çalışıyorlarmış. İnşAllah memleket ve insanlığın hayrına neticeler doğarda zanlarımızda haksız çıkarız.’’ diye de sözlerine eklemişti…

Bilmenizi haasseten isterim ki, son 100 senedeki her global salgında dünyanın elektriklenmesinde bir kuantum sıçrama olmuştur. Bugün 5G’nin kullandığı frekanslar 20-60 GHz olup milimetrik dalga diye adlandırılır.  Yüksek biyolojik aktiviteyi ve milimetrik radyo dalgalarının organizma üzerindeki olumsuz etki gösterdiği deneyler ile tespit edilmiştir. Atmosferimizde 10 binden fazla  radyasyon yayan uydu bulunurken, bu sayının 30 bini geçeceği tahmin ediliyor. Tabi o MUSKalı adamın alçak irtifa uydularını saymıyorum!’Dünyadaki ilk 5G ile kaplı şehir neresidir?’’ diye sorarsak; siz bile şu hasta halinizde “WUHAN” dersiniz!

StarLink uyduları, NeuraLink ve 5G ile ’Great Reset’’ diye ehlinin kelam edip, kalem oynattığı mevzular bu milletin ve devletin değil, ademoğlunun varlık meselesidir. Uzaydan gelen elektro manyetik dalgalar, elektromanyetik alanlarda oluşan frekans ve dalga boyları, iyonlaşabilen elektromanyetik radyasyonlar ve yeni 5G'nin hızlı ve etkin dalgalarının bir etkisi olabilir mi bu mikropla buluştuğunda, bunuda siz düşünün ve bulun efenim. Ben bir garip kargayım. Ben size bildiklerimi, duyduklarımı, gördüklerimi anlatıyorum, eşref-i mahlukat sizsiniz, bunu sadece milletinizin selameti için değil, tüm insanlığın ve hatta arıdan, karıncaya oradan kuşa kadar tüm mahlukatın selameti için sizler düşünecek bulacak ve tedbir alacaksınız. Unutmayın bizim başımıza gelenler, gün gelir sizin de başınıza gelebilir. Yaratan yaşatan ve yöneten, İlahımız ve Rabbimiz olan Allah’u Teala’ya başkaldıranlara karşı siz inananlar ve erdemli insanlar “” diyeceksiniz. Çünkü şimdi onlar “biz yönetiriz, biz yaşatırız ve haşâ biz yaratırız” diyorlar!

Siz kadere, rızka ve ecele iman etmediniz mi? Bir karganın rızkının kefili  olan, sizin de rızkınızın kefili değil midir? Tarımdan hayvancılığa, teknolojiden sağlığa, gıdadan savunmaya her köşebaşı bunlar tarafından tutuldu! Lütfen derin uykulardan uyanınız artık! Affınızı istirham ediyorum!

Başınızı ağrıttım! Özürlerimi lütfen kabul buyurunuz. Sürç-i Lisan etmiş olmam mümkündür! Affımı dilerim! Ne dediysem kargaları, mahlukatı ve siz Ben-i Adem’i sevdiğimden dedim. Vakt-i firaktır. ‘’Gak!’’ yapmam gereken bir takım işlerim var! Genel durumlarını takip etmek zorunda olduğumuz sizler gibi hastalarımız var. ’’Gak!’’ Akçaabat’lı İbrahim’in ateşi düşmüyordu gidip bir nazar edelim hali nice olmuştur. Haydi selametle! Endişe buyurmayınız! Yakın zamanda sıhhatinize kavuşacaksınız inşAllah. ’Gak!’’ Size özel olarak arzettiğim o bir takım mahrem konular ise aramızda kalırsa memnun olurum. Hürmet ederim! Vesselam…’’

‘’Gak! Gak!’’

-(Derinliğe hasret uykumdan kanat çırpma sesine benzer bir sesle aniden uyandım! Başımda bir ağrı, kan ter içindeyim, boğazım kurumuş, etajere uzandım bir yudum su içtim, saate baktım 03.43. Bir müddet sonra fark ettim ki hastanede, odamdayım. Pencereye vuran yağmurun sesi, gökyüzü lacivert, karşı binada gölgelerin dansı var. Allahumme Ya Şafi entel Baki dedim ve başım yastığa düşüverdi, yastık terden ıslanmış, zihnim allak bullak, rüyamda bir kuşla konuşuyordum sanki.

Allah Allah! Neydi ki O? Karga mıydı O! Hüdhüd mü yoksa?)

“Neyseki yarın var. Umutların en sevdiği gün”

Bülent Deniz – Habervakti.com Genel Koord.

@bulentdenizim

İnsta: @bulentsea

http://www.bulentdeniz.com

(1-2) - 5gvirusnews.com

Sultangazi Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi oldum. Bu süreçte hasta bakıcısından, hemşiresine tüm hastane personelinin fedakarca gayretlerini bizzat gördüm. Hepsine teşekkür ediyorum! Hâssaten hakkını ödeyemeyeceğim Genel Cerrah Dç Dr. Adnan Hut Hocama.