Netanyahu’nun Gazze'ye saldırı hamlesi: Savaşın gölgesinde siyasi hesaplar
İşgal hükümeti Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze’deki ateşkesi aniden sona erdiren bir karar alarak İsrail ordusuna hava saldırılarıyla eş zamanlı olarak sınırlı bir kara harekât başlatması talimatı verdi. Bu duruma, Hamas’ın esirleri serbest bırakmamasını gerekçe gösterse de, bu kararın arkasında daha derin siyasi hesaplaşmalar olduğu görülüyor.
Netanyahu’nun bu hamlesi, siyasi geleceğini kurtarma çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Nitekim ertelenen yolsuzluk davasında ifade vereceği gün Gazze’ye saldırı emri verdi ve saldırılar başladıktan hemen sonra, ülkenin içinde bulunduğu durum ve güvenlik gerekçesiyle duruşmaya katılamayacağını belirten bir mektup gönderdi. Böylece kamuoyunun dikkatini başka bir yöne çekerek kendisine hukuki manevra alanı açmayı başardı.
Netanyahu’yu ateşkesi bozarak Gazze’ye yönelik saldırılara yeniden başlamak zorunda bırakan diğer etkenler:
Ateşkes süresince gerçekleşen esir takası, Hamas için adeta bir zafer havasına dönüştü. Serbest bırakılan rehinelerin takas sırasında mücahitlere gösterdiği sıcak tavırlar, Hamas’ın sahadaki ve diplomatik alandaki gücünü pekiştirirken Netanyahu’nun elini iyice zayıflattı.
Gazze’de yaşadıklarını anlatan rehinelerin Hamas hakkındaki olumlu, İsrail hükümeti hakkında olumsuz açıklamaları İsrail kamuoyunda tepkilere yol açtı ve Netanyahu’yu daha zor bir duruma soktu.
Netanyahu, şu anda aşırı sağcı müttefikleri ile kamuoyunun beklentileri arasında sıkışmış durumda. Bir yanda savaşı sürdürmek isteyen Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich gibi isimlerin baskısı, diğer yanda rehinelerin kurtarılmasını talep eden geniş bir kitle var.
İsrail toplumunda yapılan son kamuoyu yoklamaları, ateşkesin devamına yönelik güçlü bir desteğe işaret ederken Netanyahu’nun bu desteği görmezden gelerek çatışmaları sürdürmesi, koalisyonunu ayakta tutma çabasıyla açıklanabilir.
Smotrich, çatışmaların durması hâlinde istifa edeceği tehdidinde bulundu. Daha önce ateşkese tepki olarak Ben-Gvir’in istifasıyla zayıflayan koalisyonu, Smotrich’in olası istifasıyla tamamen dağılma riski taşıyor. Netanyahu’nun üzerinde bir başka baskı unsuru da Knesset’in 31 Mart’a kadar 2025 bütçesini onaylamaması durumunda hükümetin feshedilip erken seçime gidilmesi ihtimali. Siyasi çıkmazın ortasında kalan Netanyahu için Gazze’ye yönelik saldırılar, hem kamuoyunu hem de koalisyon ortaklarını dengeleme çabasının bir aracı olarak öne çıkıyor.
Netanyahu’nun izlediği bu Gazze politikası, bir yandan askeri harekâtları sürdürerek aşırı sağcı müttefiklerini tatmin etmeye, diğer yandan savaş bahanesiyle ortsya çıkan OHAL durumuyla, iç siyasetteki yolsuzluk davası ve bütçe krizinden kaçış yolu aramaya dayalı bir strateji gibi görünüyor.
Bu kriz ortamında Netanyahu, Gazze’ye yönelik ölümcül bombardıman emri verdi. Bu saldırı, 2023 savaşının ilk günlerinden bu yana en şiddetli ve en ölümcül operasyonlardan biri olarak kayıtlara geçti. Ancak bu adım, hâlâ Hamas’ın elinde esir olan rehinelerin aileleri tarafından “ihanet” olarak nitelendirildi.
Eleştiriler yalnızca mağdur aileleriyle sınırlı kalmadı. Eski Askeri İstihbarat Başkanı Emekli Tümgeneral Amos Yadlin, rehineler hâlâ Gazze’deyken savaşı yeniden başlatmanın İsrail ordusunu zayıflatacağını ve askerlerin moralini bozacağını belirtti. Yadlin, “Sorumlu bir lider, savaşın sona ermesi karşılığında rehineleri geri getirir ve ardından Hamas’ı yok etmek için harekete geçer” diyerek Netanyahu’nun kararını eleştirdi.
Hükümetin politikalarına tepki olarak protesto eden bazı İsrailli yedek askerler, görevlere katılmayı reddetti. Haaretz’e göre, bir savaş pilotu bu sebeple yedek kuvvetlerden ihraç edildi. Yetkililer bu durumu münferit bir vaka olarak değerlendirse de, benzer protestoların yayılmasından endişe ediliyor.
Netanyahu’nun, 7 Ekim operasyonunun ardından kurulan araştırma komisyonuna direnmesi de tepkileri artıran başka bir etken oldu. İsrailli Muhalifler, Netanyahu’nun savaşı ulusal güvenlikten ziyade kendi siyasi çıkarları doğrultusunda yönettiğini savunuyor. Netanyahu ise suçlamaları reddederek, savaşı kazanmanın tek yolunun rehineleri askeri baskıyla kurtarmaktan geçtiğini ileri sürüyor. Ancak sahanın gerçekliği İşgal ordusunun bütün askeri baskısına rağmen şu ana kadar serbest bırakılan rehinelerin neredeyse tamamına yakını, müzakere yoluyla geri döndü. Netanyahu buna rağmen, İsrail’in güvenliğinin ancak Hamas’ın tamamen yok edilmesiyle sağlanabileceğini savunuyor.
Bütün bu kaosun arasında İşgal tarihinde ilk kez, bir hükümet Şin Bet Başkanı’nı görevden aldı.
Netanyahu’nun İç Güvenlik Teşkilatı (Şin Bet) Başkanı Ronen Bar’ı görevden alma önerisi, savaş kabinesi tarafından kabul edildi. Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamaya göre, Bar’ın 10 Nisan’a kadar görevinden ayrılması kararlaştırıldı. Bar ise bu kararın asılsız iddialara dayandığını belirterek, bunun devam eden soruşturmaları ve İsrail’in güvenliğini tehlikeye atacağını söyledi.
Bar, hükümetin kendisini Gazze’deki rehine müzakerelerinden uzaklaştırmasının, anlaşma sürecine zarar verdiğini ve Hamas’la müzakereyi zorlaştırdığını ifade etti. Ayrıca İsrail’in hâlâ çok cepheli bir savaşın ortasında olduğunu ve Hamas’ın henüz yenilmediğini belirterek, hükümetin iç ve dış politikada zayıflatan adımlar attığını dile getirdi.
İşgal Ordusunun Gazze'ye yönelik askeri operasyonlarına yeniden başlaması, koalisyon dengelerini de değiştirdi. Ateşkese tepki olarak kabineden istifa eden aşırı sağcı Bakan Itamar Ben-Gvir, saldırılar sonrasında hükümete geri döndüğünü açıkladı ve Netanyahu’ya desteğini teyit etti. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar ise bunun kapsamlı bir kara operasyonunun başlangıcı olduğunu belirtti. Yeni Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in göreve gelir gelmez Gazze saldırı planlarını onaylaması, kapsamlı bir saldırının habercisi olarak değerlendirildi.
Bu saldırılar, uluslararası kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı. İngiltere, Birleşmiş Milletler ve çeşitli insani yardım kuruluşları, saldırıların Gazze’deki iki milyondan fazla insanı insani felaketin eşiğine getireceği uyarısında bulundu. Ancak İsrail hükümeti, saldırıların Washington’a önceden bildirildiğini ve ABD’den destek aldıklarını açıkladı. ABD, İsrail’in en büyük silah tedarikçisi ve diplomatik koruyucusu olmaya devam ediyor.
Netanyahu, bir yandan askeri operasyonlarla siyasi gelecdğini korumaya çalışırken, diğer yandan muhalefet, ordu ve uluslararası toplumdan gelen yoğun eleştirilerle karşı karşıya.
Trump’ın Hamas’a yönelik tehditlerini arkasına alan Netanyahu, Gazze’ye başlattığı saldırılarla Hamas’ı müzakere masasında taviz vermeye zorlamayı hedefliyor. Ancak esir takası sürecinde yaşanan gelişmeler, Hamas’ın sahadaki gücünü kaybetmediğini ve olası bir İsrail kara harekâtına karşı hazırlıklı olduğunu gösteriyor.
Netanyahu’nun bu saldırılar ve sınırlı çaplı kara harekâtıyla dört temel amaca ulaşmayı hedeflediği görülüyor:
1. Hamas’ın esir takası zaferini zayıflatmak: Esir takası süresince Hamas’ın kazandığı toplumsal ve uluslararası prestiji ve bu zaferin getirdiği özgüveni yok etmeye çalışmak.
2. Yolsuzluk davasını ötelemek: Yargılandığı yolsuzluk davasında kamuoyunun dikkatini başka bir yöne çekerek hukuki süreci ertelemek.
3. Bütçe krizini aşmak: Mart ayı sonuna kadar onaylanması gereken 2025 bütçesini, savaş atmosferinde olağanüstü hâl ilan ederek oldu bittiye getirmek ve hükümetin düşmesi ihtimalini engellemek.
4. Hamas’ı zor durumda bırakmak: Trump’ın desteğiyle Hamas’ı müzakere masasında daha zayıf bir konuma itmek.
Tüm bu hamleler, Netanyahu’nun hem içerideki siyasi krizden hem de koalisyon ortaklarının baskısından kurtulma çabasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Ancak sahadaki dengeler ve Hamas’ın hazırlıkları, bu planın başarıya ulaşmasının önündeki en büyük engel olarak duruyor
Görünen o ki, işgal ordusunun Gazze’ye yönelik saldırıları, Netanyahu’nun İsrail’in iç dinamiklerinde –yolsuzluk davası ve hükümetin devamlılığı gibi kritik konularda– istediğini elde edene kadar devam edecek gibi görünüyor.