Adalet bekleyen insanlardan yaşamları boyunca adil olmaları beklenir.

Yalan söyleyenden hoşlanmayan insanların da kendi içlerinde dürüst olmaları beklenir.

Herhangi bir kademeye gelen insanların fırsatçılık yapmalarından şekvacı olan insanların da ömründe fırsatçılık yapmamış olmaları beklenir.

Canım ülkemde fırsatçılar, fırsatçıları beğenmiyor.

Yalancılar yalancıları beğenmiyor.

Yöneticilerden adalet beklemek herkesin hakkı ama kendi yönettiği insanlara adil davranmayan insanların bu tür beklentilere girmesi de anlaşılır değil.

''İki kötüden birine beni mecbur eden'' diyerek söze başlayan insanın memleket hayrına bir iş yapmaması mizahın bile konusu olamaz.

Altına makam aracını çeken insanın makam aracına bindikten sonra aşağı sokak sen misin, yukarı sokak şen misin gezmesi ve makamdan düştükten sonra da ''devlette israfın hayli fazla demesi'' düşünmeye sevk etmez mi bizleri?

Hırsızlık yapma imkânı yokken helâl para kazanmakla övünen insanın eline imkân geçince mesai başta olmak üzere, kul hakkı dâhil neleri çaldığını görünce diyecek bir şey bulamıyor insan.

Geçmiş yıllarda yaşanan depremde toplanan bağışlarla ancak memurların maaşları ödenirken devletin üst kademelerinde kim varsa hiçbirine sesini çıkarmayanların akıbetini merak eden yoktur.

O zamanlar toplanan vergiler ve ülkemin kaynakları kimlerin kasasını dolduruyordu acaba?

Hortumları kesilince, çalma imkânları kalmayınca hepsinin dürüst rolüne bürünmesi sizlerin de midesini bulandırmıyor mu?

Ne baraj yapılmış, ne yol yapılmış, ne havalimanı yapılmış, ne yerli gemi yapılmış, ne uçak yapılmış, ne ağır sanayiye bütçe ayrılmış, ne okul yapılmış, ne doğalgaz, ne petrol aranmış…

Hiçbir şey yapılmamış…

Ülkemin kaynaklarına ne olmuş peki?

Toplanan vergiler nerelere gitmiş?

O zamanın hırsızları, o hırsızların destekçileri, o hırsızlarla aynı sofraya oturan kim varsa hepsi şimdi iş yapan insanlara hırsız demeye başlamış…

Kimin hırsız olduğunu bilmek istiyorsan bunun belirli kıstasları vardır…

En basiti;

Çocuğuna yüz lira ver onu bakkala gönder altmış liralık alışveriş yapsın, sana para üstü olarak kırk lira getirmediyse o kırk lira iç edilmiş demektir.

Son yüz yılda toplanan vergilere, ülkenin kaynaklarına bakın bir de yapılan hizmetlere bakın…

Kimin hırsız, kimin uğursuz, kimin beceriksiz olduğu gün gibi ortada değil mi?

İki kötü arasında birine mecbur kalacağız diyenlerin önce kendilerini tanıması gerekiyor.

Ben kimim? Bugüne dek kimlere destek oldum, hangi yanlışa sesimi çıkarmadım, kimin değirmenine bilerek veya bilmeyerek su taşıdım, demeli insan!

Kendini bilen insanların en değerli özelliği, haddini de biliyor olmasıdır.

Şu gerçek bizim peşimizi asla bırakmamalı:

Attığımız her yanlış adımın bedelini ödeyeceğiz.

Doğru adımların da mükâfatını alacağız.

Ve şu da bir gerçek ki...

İyiliklerimiz de miras kalacak çocuklarımıza, kötülüklerimiz de...

 Mustafa SÜS