İnsanların en çok istedikleri şeylerden en önemlisi, kendilerini anlamanızdır. Ya da şöyle diyelim, empati kurmanızı ister insanlar, kendilerinin cephesinden bakılmasını isterler.

Bu durum hepimizin malumudur. Hepimiz bunu biliyoruzdur, biliyoruz da, uyguluyor muyuz?

Bu soruyu biraz da değişik taraftan soralım, empati kurmak isteyen insanların empati kurma konusunda yetenekleri var mı?

Aslında büyük bir kaos yaşıyoruz insanlık olarak. Ve bu büyük kaosun içerisinde, o kadar ayrışma, o kadar çekişmeler var ve buna rağmen hala bir arada yaşayabiliyoruz.

Arkasından demediğimiz laf bırakmadığımız insanların evine gidip hiçbir şey olmamış gibi çaylarını yudumlayabiliyoruz.

Lafı, sözü bir yana bırak, arkasından iş çevirip, işine gücüne engel olmaya çalıştığımız insanların da yüzüne çok sevimli insan numarası yapabiliyoruz.

Objektif bir bakış açısıyla bakarsak, ne yani, hiç kimseyle mi ahbaplık etmeyelim? denilebilir.

Bunun da anlaşılmasını isteyebilir insanlar, istiyoruz da üstelik!

İnsan öyle karmaşık yaratılmış ki, nabza göre şerbet verenler, nabza göre şerbet verenleri suçlar, bir yerlere gelebilmek için sürekli birilerinin peşinde koşanlar, kendisi gibi olanları kabullenemez.

Devletten vergi kaçıranlar dükkânından mendil çalınsa kıyameti koparırlar.

Memur mesaisine zamanında gitmez, devleti hortumlayanlara veryansın eder.

Öğretmen derse geç girer, hükümetin yaptığı hiçbir işi beğenmez.

Amir tüm işleri eline yüzüne bulaştırır emri altındakilerin yaptığı hiçbir şeyi beğenmez.

Böyle bir dünya işte!

Anlamak değil anlaşılmak istiyoruz.

“Benim ayakkabılarımla yürü” diyoruz, beni daha iyi anlayabilmen için! Bizim bir başkasının ayakkabısını giymek hiç aklımıza gelmiyor.

Gücü eline alan, zamanında bize zulmederken at oynatıyordunuz tepemizde, ne oldu şimdi? diyor.

Gücünü kaybeden eskiden yaptığı kötülükleri bir anda unutup, bize zulmediyorlar diye veryansın ediyor.

Böyle devam edip gidiyor hayat. Sorsan, herkes birer Yunus Emre, herkes birer Mevlana…

Herkes her konuda derin bir bilge, filozof ya da.

Hiç kimsenin bir başkasını gerçek anlamda, pratikte adam yerine koyduğu yok.

Hiç kimsenin adam yerine koymadığı durumu kabullendiği de yok.

Çağdaş münafıklık öyle işlemiş ki genlerimize.

Beş temel farzı yerine getirip cennetin anahtarını da koymuşuz cebimize.

Söylenecek o kadar çok şey var ki esasında!

Sağcı ya da solcu, muhafazakâr ya da seküler, ne olursak olalım;

“Kendimiz için istediğimizi karşımızdaki insanlar için de istemedikçe insan olmamız çok zor!”