Allah Deprem Şiddetiyle Uyardı, Depremzede Hiddetle Direndi

Gece 04.17 geçe ciddi bir sarsıntı ile uyandık. Deprem olduğunu fark ettiğimiz anda çocuklarımızı yanımıza aldık ve o telaşla bir yandan tövbe istiğfar ederken Bir yandan da o ciddi ve uzun sarsıntının bizim son anlarımız olduğunu düşünmüştük. Sabah uyandığımızda meselenin ciddiyeti tam olarak anlaşılmamıştı. Öğleye doğru medyadan görüntüler gelmeye başlayınca yıkılan binaların, ölen insanların feryad-u figan içerisinde bulunan insanları ve felaketin ciddiyetinin farkına vardığımızda meseleyi tam olarak anladık.

Evleri yıkılan insanları görünce, fazla evi olan yani kiralık evi olan vatandaşlarımız “ne de olsa bu geçici bir süredir” diye evlerini “bir sene kar etmezsem ne olur ki” düşüncesiyle depremzedelere bedavadan açtılar ve evi yıkılanlar böylece o gece ve sonrasında yağmur, rüzgâr, kış şartlarında soğuktan üşümediler. Kalanlara da zaten devletimiz sahip çıkmaya başladı. Dolayısıyla insanlarımız çok ciddi anlamda birbirine destek oldular. Bir tane bile ev kiraya verilmeden hepsi depremzedelere, varlıklı kardeşleri tarafından hazırlandı ve verildi. Bu çok güzel bir manzaraydı. Müslümanlığımızın ve insanlığımızın ne kadar yüksek seviyeye çıktığının kanıtıydı. Ne güzel bir manzaraydı… Çocuklar dışarıda üşümüyordu, çadırla bir alakamız yoktu yaşlı ve hastalar üşümüyordu. Vicdan ve merhametimizi kaybetmemiştik. Kendimizi onların yerine koyup evi olanlar bir bütün olarak bir yıllığına da olsa depremzedelere ücretsiz vermişti.

Keşke bunları yazıyor olsaydık.

Ne güzel bir manzara değil mi dostlar?

Ama maalesef durum böyle değildi. Tam tersiydi.

Ahır gibi evler daha önce yıllık 10 bin liraya kiraya verilemezken, uzun süre boş kalırken, depremle beraber ev sahipleri 60 bin lira kira istemeye başladılar. Çocuğu için bir çay bardağı ılık su isteyen kadına bunu 5 liraya sattılar. Çadır fiyatları 1000 lira iken 10.000 liraları geçmeye başladı. Konteyner 30.000 lira iken 100.000 liraya dayandı. Bu da vicdan ve merhametimizi kaybettiğimizin en büyük kanıtıydı. Çocuklar dışarıda üşüyordu. Çadır bulamayanlar, arabasında kalanlar, canı yananlar ve daha niceler…

Ders Alındı Mı?

Yunus Aleyhisselam kavmini defaatle uyarmasına rağmen onlar yanlışlarında ısrar ettiler. Bunun üzerine Yunus Aleyhisselam kavmini terk edip gitti. Yaşadıklarından sonra tekrar kavmine döndüğünde, kavmini toplu olarak tövbe etmiş ve Allah da onların üzerindeki gazabına kaldırmış olarak gördü. Bununla birlikte Lût Aleyhisselam'ın kavmi ise içinde bulunduğu sapkınlıkları tekrar ederek ve ısrar ederek devam ettirdi. Allah da onların üzerine gazabını indirdi ve kavmi helak etti. İnsanoğlu hatalarını anlayıp, kusurunu fark edip tövbe ettiği takdirde, Allah o kusuru affeder. Fakat ısrarla hatasına devam ettiği takdirde, Allah kullarının üzerindeki gazabını arttırır. Tarihte birçok kavim hakkında bunu görürüz.

Peki, deprem bölgesinde insanlar Allah'ın şiddetli bir şekilde sarsmasını anlayıp bu sarsıntıyla kusurunu anlayıp kendine mi geldiler yoksa daha da mı azdılar? Benim gözlemim ateş düştüğü yeri yaktı. Ateşin düşmediği yerler ise çok ciddi anlamda kusurunda, vicdansızlıklarında ısrar ettiler. Ölen öldü, evi yıkılan, arabası enkaz altında kalanlar bunları bizzat yaşadılar. Fakat bunun dışındakiler daha da beter bir hale geldiler. Ev kiraları buna en güzel örnektir. Elbette istisnalara sözüm yok.

Kira Fiyatları

Deprem bölgesinde en büyük kanayan yara ev kiraları yarasıdır. Okul müdürü arkadaşım söylüyor, “insanın yaşamasına uygun olmayan müstakil evin alt katına 60 bin lira kiraya verdiler.” Bir Danışanım, “ahır gibi bir yere geçtiğini ve buralarda sabaha kadar bitlerin, pirelerin kendilerini ısırdığını” söylüyordu. Benim oturduğum TOKİ'de aylık ev kirası Kovitten önce 1300 liraydı, 2022'de 2.000 lira oldu, Deprem hemen öncesinde aylık 4000 liraydı, depremin sonraki haftasında ise aylık 12.000 TL'ye kiraya vermeye başladılar. Ders almışız değil mi? Vicdanınız, insafınız, batsın… Bir sonraki depremin sizi de vurabileceğini düşünemeyecek kadar basiretinizi, ferasetinizi kaybetmişsiniz…

Daha önemlisi devletimiz her defasında “kira üst sınırı koyduk, bunu aşan ev sahipleri için şikayet edin ceza verilecek” diyor. Devletimiz var olsun… Lakin iş öyle olmuyor devletlüm.

Adamın çocukları dışarıda donarken, asgari ücret dolaylarında çalışmasına rağmen, çocukları dışarıda donmasın diye varını yoğunu satıp, daha ötesi yüzünü önüne eğip borç isteyip, yardım isteyip zar zor bir ev bulmuş… Ev sahibinin bin türlü kibir, enaniyet, vicdansızlık ve üst perdeden konuşmasına maruz kalmasına rağmen, adam bir ev bulmuş… Yahu bir ev bulmuş ev… Bu adam ev sahibini sana şikâyet edecek olsa, ev sahibi bunu tekrar sokağa atmaz mı? Yahu sen baskın yapsana… Kira kontratlarına baksana… Yan taraftaki komşulara sorsana… Denetim, denetim, denetim… Bir iki ceza yazmakla bu iş olmuyor.

İnsanlar perişan, bu depremden kayıpla çıkanlar meseleyi anladı ama varlığı elinde kalanların birçoğu hatta ezici bir çoğunluğu maalesef maddi kaybı olmadı, ama manevi yönden vicdan, merhamet, insaf hatta inandığı inancının değerlerini kaybetti. Yoksa asgari ücrettin 8.500 TL olduğu bir dönemde hangi din, hangi ahlak kiranın 10.000 12.000 olmasına müsaade eder. “Ne de olsa herkes yapıyor piyasa bu” diyenler de buna sığınıyor. Batsın sizin piyasanız. O piyasayı siz şişirdiniz. Yahu meydan okusana… Başkaları evini aylık 10.000 liraya verirken, sen bu evin hakkı 3.500 TL’dir deyip bu fiyata versene. Belki bir kişinin utanmasına vesile olursun, bir kişinin kendine gelmesine vesile olursun. Yahu zulme, zalimliğe karşı dik dursana… Haksızlık karşısına dikilsene… Kolay değil mi piyasaya uymak, cebine giren fazla paraya bakmak…

Fırsatçılık

Anlayacağınız her yönden bir fırsatçılık yaşanıyor. Bir taraftan vicdansız esnafın, tüccarın, emlakçının, ev sahiplerinin yaptıkları… Bir taraftan devletin yetersiz denetimi sonucunda çok ciddi problemler yaşanıyor. Fırsatçıların artması sonucunda çok ciddi mağduriyetler yaşanıyor. İş yerleri kira artışlarından dolayı kapatılıyor. Artan giderlerden dolayı işverenler çalışanlarını işten çıkarmaya başlıyor. Bu da işsizliğin artması anlamına geliyor. Mağduriyetlerin artması anlamına geliyor. Devlet sivil toplum kuruluşları ile birleşip çok ciddi tedbirler almalı. Özellikle yardım dernekleri mağduriyetleri yerinde görüyor. Devlet bunların fikirlerine başvurmalı, birlikte hareket etmelidir.

Devlet fırsatçıların önüne geçmeden asla bu mağduriyetleri bitiremez. Vatandaşın gözünde devlet itibarını kaybeder. Bu da uzun vadede kargaşa demektir. Hele ki vatandaşı galeyana getirip devletimizi zayıf düşürmeye çalışan bunca leş kargası ve içerde de işbirlikçiler varken… Devlet vatandaşının ihtiyaçlarını ve mağduriyetlerini gidermelidir.

Yardım İstismarı

Bir arkadaşım anlatıyor; Tanıdığı biri ihtiyacı olmamasına rağmen verilen malzemelerden alıyor, uyarılmasına rağmen devam ediyor… Ne de olsa bedava gıda, battaniye, ısıtıcı… Yine bir öğretmen arkadaşım anlatıyor; aynı aile birden fazla yardım kuruluşundan yardım alıyor. Oysa birçok aile yardıma ulaşamıyor. Sonuçta gerek devletin gerek yardım kuruluşlarının ulaşabileceği insan sayısı sınırlıdır. Bunun için devlet STK’larla entegre olup yardım alabilen ve alamayan insanların listelerini karşılaştırmalıdır. Bir yerden yardım alan ailelerden önce hiç yardım almayanlara destek verilmelidir.

Bir zamanlar biz Adana Sivil İnisiyatif Meclisi Platformu (ASİM) yönetiminde iken Hayrat Vakfı, Umut Kervanı, İHH ve diğer yardım dernekleri olarak yardım yapılan aile listelerini bir komisyonda karşılaştırıp, birinden fazla kuruluştan yardım alanı diğerinde pasife aldık. Böylece hiç yardım alamayan insanlara ulaşmaya başladılar. Bu da istismarların ciddi anlamda önünü kesti. Burada gerek yardım alanların yaptığı istismarlar gerekse yardım verdiğini söyleyip aslında insanları aldatan ve menfaat elde eden kişi ve kurumların fırsatçılıklarının önüne geçmek gerekiyor.

Sonuç olarak fragmanda görülen ile gerçek arasında ciddi far vardır. İnsanlar zor durumda. Vakıf, dernek, cemaat ve tarikatlar, diğer taraftan devlet yardım ve ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalışıyor. Fakat denetleme yetersiz olduğundan dolayı ciddi mağduriyetler yaşanmaktadır.

Depremzedelere yönelik psikososyal destek ve manevi rehberlik faaliyetlerine de ciddi ağırlık verilmelidir.

Adnan Kalkan
[email protected]