İsrail'in 76 yıllık işgal tarihi boyunca sürdürdüğü sözde askeri üstünlük, bölgede kendisine yönelik caydırıcılık algısını güçlendirmiştir. Bu strateji, hem askeri operasyonlar hem de manipülasyonlarla desteklenmiştir. İsrail, bölge ülkelerini kendisine karşı savaşa girişmekten alıkoymuş ve kendini güvende hissetmiştir. Ancak bu caydırıcılığın kırıldığı tek yer Gazze olmuştur. 

Gazze'deki direnişin simgesi haline gelen Hamas İslami Direniş Hareketi, İsrail'i asla tanımayacağını ve Filistin topraklarının tamamı özgürleştirilene kadar mücadeleye devam edeceğini açıkça ifade etmiştir. Bu kararlılık, özellikle "Aksa Tufanı" operasyonuyla kendini göstermiştir. Bu operasyon, İsrail'in Gazze üzerindeki caydırıcılığının etkili olmadığını ortaya koyan önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Son bir yıldır Gazze'ye yönelik kara harekatlarında başarılı olamayan ve zafer pozu elde etme konusunda acziyet yaşayan İsrail, askeri üstünlüğünü ve caydırıcılığını yeniden tesis etme çabasındadır. Bu süreçte yaşadığı hezimet ve acziyet, İsrail’in bölgesel caydırıcılık stratejisinin sorgulanmasına neden olmuştur. Özellikle Gazze'de karşılaştığı direniş, İsrail’in iç politikası ve bölgesel prestiji üzerinde derin yaralar açmıştır. 

İsrail, kaybettiği prestiji geri kazanmak için bölgedeki diğer aktörlere yönelmiştir. 2024 yılı Ocak ayında Hamas'ın çok önemli komutanlarından birisi olan Salih Aruri'ye yönelik Lübnan'da gerçekleştirilen suikast, Temmuz ayı sonunda Hamas Lideri İsmail Heniye’ye yönelik Tahran'da gerçekleştirilen suikast, Lübnan’da Hizbullah’ın kullandığı çağrı cihazlarına yönelik siber saldırılar ve Kuzeyin Okları Operasyonu, bu çabanın açık göstergeleridir. Özellikle Lübnan’da Hizbullah hedeflerine yönelik gerçekleştirilen bu saldırılar ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürüldüğü saldırı, İsrail'in bölgedeki güç dengesini değiştirme arzusunun bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

Ancak bu hamlelerin İsrail’e caydırıcılık anlamında ne kadar kazandırdığı tartışmalıdır. İran’ın stratejik sabır politikası ve bu saldırılara doğrudan bir karşılık vermemesi, bir yandan İsrail'in Gazze'de kaybettiği caydırıcılığı geri kazanmasına yardımcı olurken, diğer yandan İran'ın bölgesel caydırıcılığını yitirmeye başladığı bir sürecin işareti olarak gözükmektedir.

İran ve Hizbullah gibi aktörlerin bu saldırılara vereceği tepki, bölgedeki güç dengesini ve İsrail'in caydırıcılığını yeniden şekillendirebilir. Eğer İran ve Hizbullah, İsrail'in bu operasyonlarına sert bir karşılık vermezse, bu durum İsrail'in bölgesel prestijini pekiştirebilir. Ancak aksi bir durumda da, bölgede uzun sürecek yeni bir çatışma döneminin kapısı aralanabilir. 

Sonuç olarak, İsrail'in Gazze’de kaybettiği caydırıcılığını Lübnan ve İran’a yönelik operasyonlarla geri kazanma çabası, kısa vadeli stratejik kazançlar sağlasa da, uzun vadede bölgede yeni dengelerin kurulmasına ve çatışmalara yol açabilir. İsrail’in bu operasyonları, İranın hem iç hem de dış politikada caydırıcılığını sorgulatan önemli gelişmelere neden olurken, İsrail'in Gazze'de elde edemediği zafer pozunu dışarıda elde etme çabası olarak öne çıkmaktadır.