Saygın Recep Tayyip Erdoğan’ı mağlup etmenin yegâne yolunun, Erdoğan’a çeşitli sebeplerden ötürü taraftar olmayanların tümünü karşı cephede birleştirmek olduğuna karar verdikleri görülüyor.

Kimler, bendenizin küresel çete olarak tanımladığım vatanı, milleti, inancı, devleti olmayan, küresel iktidarını halkları, devletleri birbirleri ile çatıştırarak hatta halkları kendi içlerinde çatıştırarak tesis eden, öldürme teknolojisine, kiralık cani katil sürüsüne ve finans kapital araçlarına özellikle de medya hâkimiyetine sahip olmayı başarmış bir örgütten bahsediyorum.

Çete dünya hâkimiyetini 2. Dünya Savaşı sonunda perçinledi. Tüm devletlerin yönetimlerine tam anlamı ile çöktü.

Dünyada tüm ülkelerde halklar genel olarak üç fikir etrafında kümelendi.

Bir grup çetenin fedaisi, müttefiki, taşeronudur. Çete bu grup için ‘’ tanrı’’ dır. Çeteye aykırı olmak salaklık, ahmaklıktır.

Bir grup çetenin gönüllü gönülsüz mahkûmlarıdır. Çetenin hâkimiyetine karşı çıkmak ülkeye zarar verecektir. Bu karşıtlık reel politiğe aykırıdır. En sağlıklısı çetenin himayesinde varlığı muhafaza etmenin gereğini yapmaktır. İstiklal, hak, hukuk gibi yüksek ideallerin peşine düşmek macera aramaktır. Çetenin müsadeli hayatına uygun tavır en akıllıcasıdır. Sonuçta çete ne istiyor ise o yapılmalı öyle olunmalıdır.

Teferruatı bir tarafa bırakacak olursak, 1800’den 2018 yılına kadar yukarıda tanımlanan her iki grup Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimini ifa ettiler. Devletin yönetim paradigması yukarıdaki anlayıştan ibaretti. Türkiye Cumhuriyeti devleti parçalı bir yapıdaydı. Bu parçalı yapılardan birisi de “Milli Devlet” diye tanımladığımız gruptu. Hegemonik vesayetin altındaki Türkiye’de Milli Grup diğer taşeron ve paralel grupların hâkimiyetine tahammül etmek zorundaydı. Durumu tam izah edebilmek için şunu ifade edeyim ki; bu söz konusu grupların her birinin ayrıca birer mafyası da vardı. Bu durum 1998 yılına kadar böyle devam etti. Hegemonik vesayetin şımarık vasileri Türkiye’de ev sahibiydiler.

Küresel çete 1998 yılı sonunda bu defa Türkiye’nin sınırlarını değiştirme talimatı verdi. Bu talimat devlet kurumlarında murakabe edildi. Neticede milli kadrolar bu talimatı reddettiler. Milli kadrolar için deniz bitmişti. Bugüne kadar küresel çetenin hegemonyasına tahammül etmelerinin nedeni Türkiye’yi çetenin saldırılarından, Türkiye’ye zarar vermesinden korumak içindi. Bu defa himayesinin altına girdiği çete bizzat Türkiye’ye kastetmişti. Türkiye için çetenin himayesinin artık bir anlamı kalmamıştı. Millî kadrolar 1998 yılından itibaren MECBUREN bağımsız, küresel aktör, merkez ülke, büyük Türkiye hedefine evrildi. Küresel egemenlerle arasına zorunlu olarak mesafe koydu. Türkiye’de milli kadrolar siyasetin yönetimini Recep Tayyip Erdoğan’a ve Devlet Bahçeli sorumluluğuna tevdi ederken, devlet kadroları içerisinde diğer bütün paralel yapıların tasfiyesi çalışmalarına başladı. Zaman içerisinde 2002 ile 2015 arasında tedricen, ağır ağır, oldukça itinalı ve yavaş bir şekilde bu çalışma yürütülürken küresel çete 15 Temmuz 2016’da Türkiye’yi işgal mecburiyetine düçar oldu. Çok şükür başaramadı. 15 Temmuz vakası Türkiye açısından artık bir KIYAM olarak değerlendiriliyor. Belki de en önemlisi bu olay Türkiye’nin halkına bir gecede on yıllarca sürecek bir bilinç yükselişini bilinç sıçramasına dönüştürdü. Artık Türkiye’de büyük bir kitle tam bağımsız küresel güç büyük Türkiye hedef ve idealini geri dönülemez bir şekilde benimsemiş ve içselleştirmiş bulunuyor ve Recep Tayyip Erdoğan bu küresel hareketin ve kıyamın yürütücü lideri olarak görülüyor. Küresel çetenin senaryolarına figüran olmayı hedef veya çıkarlarına uygun görenler ise artık Türkiye’mizde kiler faresi durumuna indirgenmiş bulunuyorlar. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki yeni büyük Türkiye stratejisini farklı görüntüler altında değişik cephelerden kemirerek akamete uğratmanın çabası içindeler.

24 Haziran 2018 günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde bazı CHP’lilerin itirazı Recep Tayyip Erdoğan karşıtı grupların Abdullah Gül’ü “Çatı Aday” yapmasına imkân vermedi.  Kemal Kılıçdaroğlu Abdullah Gül’ün çatı adaylığına karşı olan herkesi CHP’den sildi.

 Saygın Recep Tayyip Erdoğan için en önemli risk yaklaşık 12 yıl boyunca Fetulla Gülen cemaati ile içli dışlı olmuş AK Parti siyasileri ve bürokrasisidir. Fetulla cemaatiyle şu veya bu derecede ilişkili olmuş hiçbir siyasi ve bürokrat Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği savaşta FETÖ’ye karşı mücadele etme liyakatini gösterememekte. Böyle bir mücadeleye giriştiklerinde birçoğunun şantaj ve tehdide maruz kalabileceği ihtimali de bir gerçek. O nedenle saygın cumhurbaşkanı mücadelede yalnız olduğunu haykırıp duruyor.

 31 Mart 2019’da Türkiye’mizde yerel seçimler yapılacak. Recep Tayyip Erdoğan KEŞKE 15 Temmuz ruhuna uygun bir tavırla şahsen büyük bir hayır olarak nitelediğim Cumhur İttifakının tüm adaylarını seçim bölgelerinde itibarlı, FETÖ’ye karşı mücadele edebilecek kıvamda şahsiyetlerden tespit etseydi. Maalesef, bana göre bu konuda yanlış bir stratejiye yöneldi. Kiler faresi takımının Abdullah Gül stratejisini gereğinden çok fazla önemsedi. Seçim sonrasına yönelik olarak, bendenize göre küresel çete Abdullah Gül’ü destekleyecek, içinde Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi şahısların da yer aldığı gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül’ün çatı adaylığına yönelik olarak parti kurma çalışmaları başlattı. Saygın Erdoğan da bana göre yanlış olarak Abdullah Gül cenahına yönelme, katılma ihtimali olan şahısları aday yaparak onları bloke etme stratejisini uyguladı. Zaten Erdoğan karşıtı cephe hiç şüphesiz çok net olarak küresel egemenlerin tavır ve söylem olarak yönetiminde hareket ediyorlar. FETÖ ile işbirliğinden öte bir birleşiklik durumundalar.

Sonuç olarak, Recep Tayyip Erdoğan’a destek veren seçmen yerel seçimlerde direkt olarak FETÖ tarafından yönlendirilen adaylara mı yoksa FETÖ ile asla mücadele etmek gibi bir davası olmayan şahıslara mı oy vereceği hususunda bir tercihle karşı karşıya kalmış bulunuyor.

Seçim sonrası AK Parti oylarında bir azalma olması durumunda kiler fareleri tekrar ev sahibi olmak için saygın Erdoğan’ın halkın desteğini kaybettiğinden bahisle erken seçim isteyecekler ve tabi adayları şimdiden belli: çatı adayı Abdullah Gül. Dolayısıyla bu seçimde tercihimiz kırk katır ile kırk satırdan birisi olmak zorunda ama her ne olursa olsun şahsen bendeniz Recep Tayyip Erdoğan’a olan desteğimi tüm varlığımla devam ettireceğim. Recep Tayyip Erdoğan benim desteğimi istemese de desteğime devam edeceğim. Kiler farelerinin ev sahibi olmaması için elimden gelenin fazlasını yapacağım inşallah.