Yeni 2022-23 öğretim yılı; öncelikle hayırlı uğurlu olsun diyoruz. Vatana ve millete yararlı vatandaşların yetişmesine vesile olsun.  

Senelerdir ne olduğu üzerinde çalışılan milli eğitim politikamız; zamana, bilime, milli ve manevi değerlerimize uygun hale dönüştürülsün istiyoruz.  

Yöneticilik, hakkında alınacak radikal kararları destekliyoruz. İdareci ve yönetici kadroların atandıktan sonra; oradan krallık gibi, bir daha başka yere atanmamaları ve ömür boyu yönetici olarak kalmalarını sakıncalı, buluyoruz. İdarecilerin devamının başarısına, bilgi ve becerisine, yetenekliliğine bağlı olmasından yanayız. Öğretmenlikte aranan pedagojik formasyon mecburiyetinin; idareci seçilecek kişilerde de ayrı bir özellik olarak ortaya çıkmasından, yanayız. Ben bir kez idareci oldum. Artık, bana kimse dokunamaz veya idareciliğimi kimse alamaz, mantığı yanlış ve sakıncalıdır. Öğretmen arkadaşların senelerce, aynı okulda çalışmasını da doğru bulmuyorum. 

Ayrıca MEB müdürlüğünde görevlendirilmiş, bir öğretmenin senelerce hizmet etmesinden sonra tekrar aynı okuluna öğretmen olarak atanmasını doğru bulmuyorum. Kısacası, MEB politikaları devlet politikası olmalıdır. Siyasi iktidarlarda bile, bakandan bakana değişen politikalar artık bezdirdi. Gerekirse MEB yapılanmasında idarecilik diye ayrı bir yapılanma devreye sokulabilir. Üzerinde düşünmek lazım. 

Öğrenci yetiştirmekteki birinci amacımız; edepli, çevresine saygılı, inançlı ve vatansever bir gençlik yetiştirmek ise; ona göre alt yapı oluşturmak lazımdır. Önceki bir yazımda belirtim gerekirse bir yıl feda edilir, sonunda milyonlarca genç hayata kazandırılmış olur. Eğer o yapılanma olmaz ise, şu önerileri sunabilirim. İlk okul çocuğun gelişme çağı olduğu için, onu özgür bırakmak yerine çok fazla bilgi yüklemekle uğraşıyoruz. Çocuk yoruluyor. Oysa o çağlar çocuğun oyun çağlarıdır. Oyunu hafife almayın, çocuğun yetişmesinde çok önemlidir. Kendini onlarca öğretmenin yapamadığı şekilde geliştirebilir. Bugün üç yaşında küçük çocuğu zaten kreşe vererek onun ruhunda onulmaz yaralar açıyoruz. O dönem çocuk için en önemli şey annesi ve ailesi ile birlikte geçirdiği zamandır. Sevgi ile büyüme zamanıdır. Kreş önlerinde ana okullarında çocukların ağlama sesleri bir isyanın perde arkasıdır. Bu çığlığı duymayan anne ve babalar ilerleyen yıllarda ancak kulaklarına başka sözler gelince, duyarlar uyanırlar. Anne ailenin en önemli temel taşıdır. Çocuk anne ile ne kadar beraber olursa, o kadar mutludur. Devlet ev hanımlığı denen ve küçümsenen bu olayı, ele alarak hak ettiği yere oturtmalıdır. Çalışan anneler için, çocukları ile geçirecekleri zamanı artıran çözümler devreye sokulmalıdır.  O anne kimi zaman öğretmen, kimi zaman baba, kimi zaman bir yol göstericidir. En önemlisi annedir, anne... Bundan büyük meslek mi vardır?

Unutmayalım kontrol edilemeyen güç, tehlike saçar… 

Saha için İkinci önemli husus: okulların giriş, çıkış saatlerinin düzenlenmesidir. Giriş saati, 8,30 veya 9.00 olmalıdır. Öğrenci uykusunu almış kahvaltısını yapmış, rahat bir ortam içerisinde güne başlamış olur. Bu da önemlidir. Hele öğrencinin uzak bir yerden servisle okula geldiğini düşünürseniz; erken bir saatte kalkması ve doğal olarak, kahvaltı yapmadan okula gelmesi demektir. Bütün uzmanlar öğrenci için, kahvaltının ne kadar önemli olduğunu vurguladıklarına göre; başka söz söylemeye gerek yoktur. Buna bağlı olarak öğlen araları ya 45 dakikaya veya bir saate indirilmelidir. Ondan fazlası hem eğitimi aksatıyor hem öğrenciyi gevşetiyor. Ayrıca o, uzun aralar öğrencinin kontrolsüz bir şekilde dışarı çıkmasına neden oluyor. İstenmeyen olaylar gelişiyor. Eğer okulların fiziki şartları da uygun olursa; kapıları kapatılarak, okul çıkışına kadar güvenlikçiler tarafından kontrol edilmelidir. Öğrencinin okulda kaldığı zaman içerisinde rahat edebilmesi için uygun fiziki ortam oluşturulmalıdır. Ona göre okul içi hizmet sektörü daha ciddi ve tatminkar olmalıdır. Bu alanda her türlü denetim, sağlanmalıdır. Kantin çeşitleri, zenginleştirilmeli, spor ve oyun alanları oluşturulmalıdır. Böylece öğrenci okula geldiği andan, çıkacağı zamana kadar okul içerisinde olacak ve yöneticiler tarafından kontrol edilecektir. Kısacası okulu sevmelidir. Arkadaşlarını sevmelidir. 

Üçüncüsü ve en önemlisi bakanlığın girişimleri ile bir kez daha gündeme getirilen öğrencinin devamsızlık olayı kontrol edilmeli anında takip edilmelidir. Veli bilgilendirilmelidir. Gerekirse; veli öğretmen, idareci ilişkilerine ağırlık verilmelidir. Öğrencilerin aileleri ile sürekli irtibat içerisinde olunmalıdır. Veli ilgisiz davrandığı zaman; ayağına kadar gidilerek konudan haberdar edilmelidir. Devamsızlık, konusu çok önemlidir. Amacımız, insana hizmet ise; bu görevler istek ve arzu ile yapılmalıdır. Öğretmen arkadaşlar bu işe, teşvik edilmelidir. Boş olan, okuldan kaçan, her öğrenci her türlü tehlikeye açık demektir. Onu o tehlikelerden korumakta, aynı zamanda bir okul görevidir unutmamak lazımdır. Bazı okullarda üzülerek ifade edelim ki; sene içerisinde aynı sınıfa giren öğretmen arkadaşlar; o sınıf için bir araya gelerek, toplantı dahi yapmamaktadırlar. Onsan sonra da kendi hakları için arayış içerisinde olmak adına, çalışmalar yaparlarken; kendilerinin asli görevlerini de unutmamalıdırlar. 

Hatta yapılan değişiklikler ile lise hayatında düzgün ve ahlaklı, dürüst, sorunsuz bir öğrencilik yapan kardeşimize ÖSYM sınavlarında ek puan dahi verilebilir. KPSS sınavlarında ek puan verilebilir.

Dördüncüsü öğrenciler kendi beceri, yetenek, kabiliyetine göre yönlendirilmelidir. Yoksa geçen zaman yazık olur. Her alanda israf demektir. Örneğin öğrenci okulda sabahleyin temel derslerinin eğitimini alır. Öğleden sonra ise, kendi bilgi ve becerisini geliştirecek ilgi duyduğu dersleri seçer ve onlara daha fazla zaman ayırır. Örneğin Resim, Müzik, Spor, Dini ve Milli ek eğitim, gibi… Çocuk yeteneğine göre; bu derslerden birini seçebilir. Seçtiği dersin haftalık saati artırılarak, hem o branşa ait eğitimi daha fazla almış olur. Hem de yeteneği olmayan bir branşa zorlanmamış olur. Öğretmen istihdamı açısından da sıkıntı olmaz. Bu derslerden birini seçen öğrenci, diğer derslerden haftada alacağı ders saati kadar, seçtiği dersten eğitim alacaktır. 

Hem de öğrenci orta okuldan sonra bilgi beceri el kabiliyetine, yeteneklerine göre, bir mesleki okula da yönlendirilebilir. Genel liselere yönlendirmek, Üniversite kapılarının önünde kalabalıklaşan kitleler demektir.  Zaten Lise tahsili sürecinde ayrıcalıklı liseleri devreye sokarak, bu ayrışımı hayata geçirmiş olmaktayız. Yani genel liselerde devam eden öğrencilerin ÖSYM kazanma şansları, ayrıcalıklı liselere göre daha az gözükmektedir. Bu da her bakımdan israf demektir.  Sonuçta, Harcanan enerji israfının ötesinde, umutsuzluğa kapılan gencin isyan damarlarının kabarması demektir. O çağda, ona hiçbir söz tesir etmez. Pusuda bekleyen sakıncalı durumlar ortay çıkabilir. Bağımlılık, yanlış arkadaş gurupları, yanlış örgütler...

Beşincisi bakanlık öğretmen yetiştiren okullara çok ağırlık vermelidir. Öyle her önüne gelenin öğretmen olarak atandığı sistemler çökmeye mahkumdur. Öyle olursa, her zaman Bakanlık önünde öğretmenlik bekliyoruz diyen binlerce kişinin eylemlerine tandık bir şekilde şahit oluruz. Unutmayın Öğretmen insan yetiştirmektedir.  Rehberlik derslerini önemsiyorum. Bu alana yönlendirilecek öğretmenlerin en önemli özelliği Milli ve Manevi değerlere önem veren, değer yargılarımıza sırtını dönmemiş insanlar olması gerekir. Sonuçta bu çağda öğrencinin hayatına bir noktadan dokunacak olan insan konumundadırlar. Yani ya çok iyi yönlendirerek, çocuğu kazanabilir. Ya da yanlış girişimlerle, uygulamalarla, yönlendirmelerle, onu kaybedebiliriz.

Bugün bazı kontrolsüz öğretmenlerin elinde eğitim oyuncak olmaya dönmektedir. Devletin kitap ve yardımcı kitap desteğine rağmen birileri kendi bildiklerini okumaktadırlar. Oysa tüm ÖSYM soruları müfredatın dışında ve çok karmaşık anlaşılmayan sorular olmaktan çıkarılırsa, bu bazen kendini dokunulmaz zanneden öğretmenlere de iyi bir ders olmuş olur. Bu kişiler kendisini Bakanlıktan, bazı öğretmenlerden üstün görmektedirler. Bunlar tavsiye ettikleri kitaplardan kimi zaman bir yarar elde etmenin peşinde olabilirler.     

Bu konuda okullar, üzerine düşen görevlerini yerine getirmelidirler. Ders saatleri en fazla 30 dakika olmalıdır. Dersler ise, seçmeli dersler hariç sabah saatlerine uygun düşmelidir. Yorgun ve bitkin bir beden hiçbir şey öğrenemez. Üretemez, uğraştığı iş ne ise onu da hiçbir zaman sevemez… Başaramaz… 

Tüm tarafları başarılı bir öğretim yılı diliyorum, ülkeme hayırlar getirsin