İslam yazısı olarak Hat’tı, günümüzdeki ve dolayısıyla zihinlerimizde yer eden Batılı tanımına göre sanatla niteliyoruz.

Oysa ki asliyetinde Kur’an’ı en güzel şekilde, hakkını vererek yazma niyet ve gayretinden oluşan Hüsn-i hat, Arapça’daki sanat (sun’) kelimesinin anlamı itibariyle, bu niyet ve gayreti aynı düzeyde ihtiva etmesi cihetinden ayrıca bir nitelemeye ihtiyaç duymuyor.

Diğer bir ifadeyle Kur’an’ın en güzel şekilde (Hüsn-i hat: sanatlı yazı ile) yazılmasındaki mecburiyet bunun sadece Hat şeklinde tesmiyesine yeterli geliyor. Dolayısıyla Hüsn-i hat denildiğinde, Müslüman kamu kastın gerek Kur’an yazısı gerekse kimi ayet ve ilahî ibarelerin istifi ve bunların da en güzel şekilde yazılmış olduğunu anlıyor.

Bu cümlemizdeki son kelimeyi ne yazık ki, bugün itibariyle “anlıyordu” şeklinde yazmamız gerekiyor.

Zira sanat denildiğinde, Arapça’daki anlamının zihnimizden düştüğünü, onun boşluğuna ise Batılı anlamının yerleşti(rildi)ğini biliyoruz. Bu nedenle, bugün bir mushafın ya da istifin Hüsn-i hat’la yazıldığını belirtmemiz sanat planında tek başına yetmediği gibi, bunların apaydınlık bir nesih hattıyla yazıldığını söylememiz de yetmiyor. Bu yazımların sanat olduğunu özellikle vurgularsak ancak sanattan söz etmiş oluyoruz. Bu da iki yönlü daha büyük bir problemi doğruyor.

Şöyle ki, Hüsn-i hat’ta öncelikle seyir, perspektif, gölge vb. Batılı bir yön arama eğilimi ortaya çıkarırken, ikinci olarak İslam yazısının tarz ve üsluplarına mahsus bir terim olan Aklâm-ı sitte’nin kendi içindeki farklarından, Rönesans -Klasizm-, Gotik, Barok, Kübizm, Sürrealizm, Pop Art… vb. Batılı sanat akımlarındaki gibi farklar anlaşılarak, hat’ta da köklü bir görsel değişim, dönüşüm beklentisine giriliyor.

Nitekim, Hat’ta yenileşmeyi, değişimi talep edenler, bu mezkûr beklentiye yaslanırken, yatak odalarının rengine göre “Âh mine’l-Aşk” yazdıranlar da yine onun Kur’an’dan koparılarak dünyevileştirilmesini ve dolayısıyla Batılı bir sanat (ya da kitsch!) nesnesi haline getirilmesini -sözüm ona inançlarından kaynaklanan bir kültürle- talep ediyorlar.

Ne zihniyetimizdeki bu değişmenin, ne de zorunlu modernler olarak günümüz Müslümanlarının malum taleplerini yok sayarak Hüsn-ü hat esaslı problemleri aşamayacağımız gibi, ilgililerini fasık, zındık olarak damgalamakla da aşamayız.

Bunun için yapılması gereken ilk şey, Hüsn-i hat bilgisini ve sevgisini eğitim yoluyla yeniden aşılamak ve asıl problemi doğuran dil, mana, ünsiyet, zevk vb. hususları bizzat kendi alanlarında araştırarak, ilgili arızaları yerinde tespit etmek ve gidermek olsa gerektir.

Muhammet Altıntaş’ın, Ketebe Yayınları arasından çıkan Mürekkepten Noktaya - Cumhuriyet Türkiye’sinde Hat Sanatı ve Hattat adlı kitabını, ikinci yolun güzel örneklerinden biri (hatta ilki) olarak selamlayabiliriz.

Altıntaş, İlk Söz’ünde kitabının önemi hakkında şu bilgileri veriyor:

“Baştan beri sadece bir sanat tarihi çalışması olarak kurgulanmayan bu araştırmada Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar geçen sürede hat sanatının toplumsal yansımaları ele alınırken öncelikle bu sanatta yaşanan gelişmeler anlaşılmaya çalışılmış ardından dünyanın ve Türkiye’nin geçirdiği dönüşümlerle bağ kurulmaya gayret edilmiştir. Ayrıca bu sanatın birey ve toplum üzerindeki etkilerinin belirlenmesi hedeflenmiştir.

Hat sanatının Türkiye’deki serüvenini onu bizzat icra eden, hakkında yazı yazan, koleksiyonunu yapan, küratörlüğünü gerçekleştiren vb. çok değerli isimlerin gözüyle okuyacağınız bu araştırma ‘sanat ve medeniyet ilişkisi’ üzerine ülkemizde akademik usullerle yapılmış nadir çalışmalardan birisi(dir).”

Altıntaş ana konuyu incelerken, şu alt problemleri aydınlatmayı öne almış:

“1. Cumhuriyetin ilanından sonraki gelişmelerin ve özellikle Harf Devrimi’nin hat sanatı üzerinde ne gibi etkileri olmuştur?

2. Türkiye’de günümüzde hat sanatına yönelik olarak nasıl bir ilgi vardır? Bunun sebepleri nelerdir?

3. Türkiye’de hat sanatına olan ilgiyi etkileyen kişi ve kurumlar var mıdır? Nasıl bir etki söz konusudur?

4. Hat sanatının toplumsal dönüşüm üzerinde etkisi var mıdır? Varsa nelerdir?

5. Hat sanatının medeniyet tasavvuru ve kimlik inşası bakımından herhangi bir etkisi var mıdır? Varsa nelerdir?

Bu soruları aralarında Hüseyin Kutlu, Hasan Çelebi, M. Uğur Derman, Fuat Başar, Irvın Cemil Schick, Ekmeleddin İhsanoğlu, Mehmet Çebi ve Refi Portakal’ın bulunduğu 27 kişiye soran Altıntaş, onlardan aldığı cevaplardan hareketle çok değerli sonuçlar üretmiş.

Darısı yeni çalışmaların başına.