Yazarımız Eyyup Yüksel, Sidar ERGÜL’ün , “Siyonizm Gerçeği ve Filistin’de İsrail Terörü’’ isimli bizim de tavsiye edeceğimiz değerli kitabını tanıtım yazısını şöyle bitirir:
“… Yazar, bütün bu araştırmalar ışığında Filistin’deki İsrail terörünün sona erdirilebilmesi için herkesin çaba sarf etmesi gerektiğini, gösterilen çabanın asıl öneminin insan kalabilmekle alakalı olduğunu şu tarihi örnekle açıklar:
‘’Vietnam savaşına dair anlatılır ki savaş boyunca bir adam her gece saray önünde tek mumla protesto yaptı. Bir muhabir yanına gelip ‘bu küçük protestonuzun bir şey değiştireceğine inanıyor musunuz?’ diye sorar. Adam: ‘Ben buraya onları değiştirmek için değil onlar beni değiştirmesin diye geliyorum. İnsanlığımı benden almasınlar, kendim insan kalabileyim diye.’ şeklinde cevap verir.”
MİRAT HABER DEĞİYOR MU?
Reklam almaksızın sekiz yıldır yaşatmaya çalıştığımız Mirat Haber’imizle yoğrulurken karşılaştığımız maddî ve manevî problemlerin çözümünde bunalır gibi olduğumuzda, kendi kendimize “Mirat Haber bütün bu uğraşılarımıza değiyor mu?“ diye sorduğumuz oluyor.
Denedim bu gibi durumlarda bir yazarımızın yazısı ve hatta yazının bir bölümü imdadımıza yetişiyor. Eyyüp Yüksel kardeşimizin yazısında aktardığı yukarıya aldığımız Vietnamlı örneğinde olduğu gibi.
BİZ DE HAYRA ARACI OLABİLİYORMUŞUZ
Akit Tv’de yaptığımız bir televizyon söyleşisinde “Bizim tebliğ görevimiz var ama ikna vazifemiz yok” demişiz. Bu ifademiz, uyarıcı ve bilgilendirici tebliğlerine rağmen ikna edemediği için aile fertleriyle sorun yaşayan hanım dinleyicimize şifa olmuş…Hem kendisini teselli etmiş, hem de mücadele azmini bilemiş.
***
1970 yılının Ocak ayında Süleymaniye camii hatipliğimiz döneminde başlayan, yurt içi ve yurt dışı konferanslarımızla devam eden ve bu arada Ağır Ceza ve Devlet Güvenlik mahkemelerinde yargılanmamıza sebep olan 55 yıllık tebliğ çalışmalarımızla, hanım izleyicimiz gibi birileri için bir mum yakabildik mi?
Bu soruyu kendime hep sormuşumdur.
Yarım asrı aşkındır İslam’ı bir hayat düzeni olarak anlatmaya ve İslam’ı dışlayan zalim Batıcı devrimlerin günümüze kadar süren etkileriyle mücadelemize tanık olan ve etkili anlatımlarımız olduğuna inanan bir aydınımız bana “Milletimiz seni anlayabildi mi?” deyü sormuştu da cevap verememiştim.
Ne var ki şu da bir hakikattir: İhlas ile yazılan her yazı, verilen her vaaz- konferans, yapılan her yardım, üstlenilen her risk, güleç yüzle karşılayıp tatlı bir çift söz söyleme benzeri her hayır, toprağa saçılmış bir tohum gibidir. Bu tohumları alıcı gönüllerde yeşertmek bizim değil, Rabbimizin işidir. Çünkü hidayete erdirici yalnızca Odur.
BİZİM BİRNCİ VAZİFEMİZ DE ETKİLENMEMEKTİR
Şimdilerde daha iyi anlıyorum; Bizim öncelikli görevimiz insan kalmak ve Müslüman olarak can vermektir.
Mücadelemizin bir amacı da insanların İslam’a yöneltilmesi olmakla birlikte Vietnamlının insan kalmak istemesi gibi insanlığın zirvesi olan İslam üzere Müslüman kalmaktır; inkârcı ve isyancıların bizi İslam’dan saptırmalarını engellemektir. Rabbimiz de bunu emretmiyor mu?:
“Ey iman edenler, Allah’ın yasalarına aykırılıktan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve ancak Müslüman olarak can verin.” (Al-i İmran 102)
Kur’ân’da Peygamberimize bile “ Andolsun, kâfirlerin saptırmalarına karşı eğer seni kararlı kılmasaydık, az da olsa onlara meyledecektin,” buyrulması, Müslüman olarak can vermenin önemini göstermektedir. (İsra 74)
Kur’ân’da Hz. Yusuf’un örneklendirdiği üzere duamız da bu çizgide olmalıdır:
“…Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette benim yegâne dostum, yardımcım sensin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni Cennet’e girecek güzel insanların arasına kat!” (Yusuf 101)