Hayatımız boyunca; yaşantımızı şekillendirecek alanlarda, kimilerini, bizim bazı işlerimizi yürütsün diye; görevlendiririz. Yani, o görevi yürütmesi için; seçimler yaparız. Bizi temsil etme hakkını veririz. Bizim yerimize vekil tayin ederiz.

Sosyal yaşantımızın çeşitli alanlarında bizlere yön versin, bizim adımıza karar versin, bizi yönetsin, bizim adımıza; olumlu ya da olumsuz girişimlerde bulunsun diye; birilerini seçeriz, görevlendiririz. Örneğin apartman yöneticisi, sivil toplum örgütü yöneticisi, sendika yöneticisi, futbol takımı yöneticisi, daha ileri noktada; Devlet işlerini yönetsin diye, Hükumet oluşumunu sağlayan çoğunluğa dayalı parlamenter sistemde siyasi tercihlerimizi kullanarak; bizleri yönetmesi ve bizim adımıza karar vermesi için; siyaset yöneticileri ve ekibinin seçilmesi… İster Hükumet olsun, isterse olmasın biz onları bizim adımıza karar vermeleri için seçeriz.  Bir Apartman yöneticisini de ben istemesem bile,  çoğunluk tarafından seçilmiştir. Buraya kadar her şey normaldir. Yani bazen, benim istemediğim bir yönetim; çoğunluk tarafından seçilmiş olabilir. Buna da saygı duymak  gerekir.

Bu her alanda serbest, hür irademizi kullanarak seçtiğimiz bu insanları; bizler daha kendilerini yeteri kadar değerlendirme yaptıracak icraatları ortaya çıkmadan, bir değerlendirme ortamları olmadan, başlarız eleştirmeye ve daha da ileri giderek onları alt etmeyi isteriz. Bu doğru bir yaklaşım, değildir.  Ancak, seçtiğimiz insanlar; yeteri kadar görev süresini, kullanmalarına rağmen; bizim beklentilerimizi, yerine getiremediği için; eleştiririz. Bu normal olanıdır. Kendi kendimize kızarız neden bu adamı tercih ettim diye… Bir daha o, insanı ya da ekibi seçmeyeceğim, diye yakınmalarda bulunuruz.

Zaman geçer, devran döner yine aynı konuda, bizi yönetmesi için,  idare etmesi için; çeşitli alanlarda seçimler, tercihler yapılır.  Ancak, bizler, çoğunlukla eleştirdiğimiz bir ekibi, yeniden yapılan seçim atmosferinde; tekrar göreve getiririz.  Böyle bir seçim serüveni;  aşağı yukarı yine aynı yönetimin göreve gelmesi ile sonuçlanır. İster yerel bazda olsun ister lokal anlamda olsun ister Ülke düzeyinde olsun; eski yöneticiler, yine göreve seçilir. Evet, yanlış duymadınız, aynı yönetim, tekrar görev başına döner. Adamlar tekrar görevlerinin başına geçer, geçmez ise; yine insanlardan, şikayet ve yakınmalar başlar…

İşte benim anlayamadığım, aklımın bir türlü ermediği, yorum yapma kabiliyetimin durduğu, etrafımda olan biteni bir türlü anlayamadığım, hayretler içerisinde kaldığım nokta, burasıdır.

İnsanın kendi, kendine sorası geliyor? Arkadaş seçilenlerde mi suç? Yoksa seçenler de mi? Bu aynen yumurta tavuk, misaline benzer. Eğer adamlar iyi yönetemedi ise; neden falan sivil toplum örgütüne yine aynı adamları tekrar seçtiniz? Sizleri kimse mecbur tutmadı! Bu seçilenlerden şikayet etmeler başladığı zaman; teker, teker insanlara sorduğunuz da Ben onu desteklemedim yahut başka seçenek yoktu, ne yapalım işte böyle oldu,  yine yanıldık, der. O halde kim destekledi?  Bu nasıl yanılmaktır?  Elinizdeki serbest iradenizi, hangi güç etkiledi?  O halde; tekrar, neden seçtiğiniz halde; tekrar şikayetçi oluyorsunuz?  Bütün bu soruların cevabı yoktur…

O zaman şöyle bir değerlendirme de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Seçilen adamlar, seçen insanların hoşuna gitmeyeceği icraatlar da bulunduğu zaman; insanlar ona destek vermelerine rağmen eleştirmektedirler. Çok sıkışınca da ben ona oy vermedim, diyebilmektedirler. Yahut destek vererek onları görevlerine getirenler çoğunlukta olmasına rağmen; yönetimdekilere karşı olanların sesleri daha fazla çıkmaktadır. Destek verenler sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Doğal olarak adama sormazlar mı? Bu kadar adamın oyunu alarak göreve gelen bu insanların destekçileri nerededir?  Bu adamlara o kadar oy, nereden çıkmıştır? Diye…

Sessiz çoğunluklar, seçenler mi oluyor? Onun için mi, konuşmuyorlar?

Dilim varmıyor amma, bu insanları çeşitli alanlarda bizi temsil etsin diye seçen bizlerde bir yanlışlık yok mudur? Doğru tercih mi, yapamıyoruz? Yahut seçtiklerimiz kendi sahalarında iyi hizmet yapmalarına rağmen; eleştiri yapmak, yaygara çıkarmak, karşı olmak duygusu yaratılışımız da mı var? Yoksa hoşumuza mı gidiyor! Kısacası bizlerin hiç mi suçu yok?

Olayı bu kadarı ile değerlendirip konuyu kapatıyorum. Hele sivil toplum örgütlerine seçilmiş yerel anlamda yahut ulusal anlamda o kadar insanımız vardır ki; illa ki bu adamlar olmasa, başka adamlar seçilir ve bu görevleri birileri tarafından yürütülecektir.  Senelerdir aynı insanlara; aynı görevleri verdiğimize göre neden durmadan eleştiriyoruz?

Bu tartışmalar uzar gider…  Sonuç ise, çoğunlukla aynıdır…

Seçilen bizi temsil etsin diye görevlendirilen insanların bir başkası da siyasi partilerden seçilen vekillerdir. Seçmenleri tarafından kimi zaman beğenilmezler. Daha seçilmeden eleştirilirler. İşte biz vekile değil, partiye veriyoruz,  lidere  veriyoruz, değerlendirmeleri yapılır. Kısacası konu uzadıkça uzar...

Kimi eski yüzlerden şikayetçi olur, yeni yüzleri beğenmez... Siyasi alanda elbette tecrübeli insanlara ihtiyaç vardır. Ancak yeni yüzler sahada olamazlar ise, nasıl tecrübe kazanacaklar?

Aynı şey Hükumet edinilmesi için, siyasi partilere tercih hakkımızı kullandığımızda da aynı değil midir? Sonuçta birileri o, görevi yapmak durumunda değiller midir? Acaba hazmedemiyor muyuz? Siyasi tercih yapma veya insan seçimi kültürümüz daha gelişmedi mi? Yahut yönetici olarak seçtiğimiz insanlara, insanüstü bir güç mü verdiğimizi zannediyoruz.  Onların da bizler gibi normal insanlar olduğunu, unutuyor muyuz? En acıtıcı soru da şudur? Acaba biz onların yerinde olsak ne yapardık? Bu soruyu hep liste beğenmediğini söyleyen insanlara da yöneltmişimdir.  BERABER OTURDUKLARI ARKADAŞLAR BİLE kendilerine göre uyumlu kabul edecekleri, beğenerek yapacakları bir listede ortak noktayı bulamamışlardır.

Burada belki kabul edilemeyecek gerçek şudur. Seçilen vekilin, belirli bir süre sonra partisinden ayrılarak, başka partiye geçmesidir. Bunu doğru bulmuyorum. Çünkü sen bulunduğun makama,  seni tercih eden seçmenlerin oyları ile geldin. Hatta seni seçen seçmenler belki sana istemeye, istemeye de oy vermiş olabilirler. Ya partisine bağlılığından yahut lidere olan sevgisinden dolayı, sana oy vermiştir. Sen tek başına olsa idin o vekillik makamını zor elde ederdin! Böyle bir vekilin istifa etmesi mutlaka gerekli ise, o zaman milletvekilliğinden de istifa etmesi şarttır. Çünkü istifa olayını gerçekleştirirken kendisini seçen seçmenlere, danışmış mıdır? Onların fikirlerini sormuş mudur? Doğal olarak hayır. O zaman vekillikten de istifa etmesi mutlaka şarttır. Çünkü onu seçen seçmenler aynı zamanda bağlı olduğu siyasi partinin görüş ve düşüncelerini beğendikleri için, oy verdiler... İktidar olsunlar da beğendiğimiz fikirleri hayata geçirsinler, dediler. O kadar.

Biraz eleştiri oklarını kendimize çevirmenin zamanı gelmedi mi? Cevap kendi hayatımızı nasıl şekillendirdiğimize ve kendi hayatımızın çevreye, başkalarına karşı olan sorumluluklarına ne kadar dikkat ettiğimizde ve en önemlisi; yaptığımız işi ne kadar severek yapıp, yapmadığımız da yatmaktadır… Bizim yaptığımız işten dolayı; ne kadar eleştiriye tahammül edebileceğimiz, gerçeği ortadadır. Öncelikle; biz hakkıyla görevimizi yerine getirebiliyor muyuz? Onu bir düşünelim, bakalım...

Kendimizi yeteri kadar denetliyor muyuz? Seçtiklerimiz de bizim gibi, içimizden gelen insanlardır… Onlardan, insanüstü olağanlıklar beklemek boşunadır… Seçtiklerimizi hemen akabinde eleştireceksek; o zaman, o seçimi yapmadan önce; çok fazla düşünmeliyiz, vesselam…