Hizbullah'ın ideolojisi ve İran ile olan ilişkileri
Son günlerde yaşanan gelişmeler, özellikle İsrail'in Lübnan'a yönelik gerçekleştirdiği hava saldırıları, bu saldırılar sırasında Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürülmesi, akabinde Hamas’ın, Hasan Nasrallah’ın öldürüldüğü saldırıyı şiddetle kınaması ve Nasrallah için taziye yayınlaması, birçok kesim tarafından farklı şekillerde değerlendirildi. Özellikle Hizbullah’ın Suriye karnesini yakından tanıyanlar, Hamas’ın bu açıklamalarına şiddetli tepkiler gösterdiler. Diğer taraftan, Hizbullah’ın Aksa Tufanı sonrası yaptıkları ve Hamas’ın bu açıklamaları dolayısıyla Hizbullah’ın Suriye karnesinin unutulması temayülleri de ortaya çıkmaya başladı. Birçok kardeşimiz böyle bir tablonun kafa karışıklığına sebebiyet vereceğini ifade ettiler.
Ortaya çıkan bu tablonun kafalarda karışıklığa sebep olmaması için, Hamas-Hizbullah ilişkisini ve bu ilişkinin üzerine inşa edildiği zemini doğru şekilde anlamamız gerekiyor. Hamas-Hizbullah ilişkisini sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için, öncelikle Hizbullah’ın akidesini, ideolojisini ve İran-Hizbullah ilişkisini doğru bir perspektifle ele almamız gereklidir.
Hizbullah’ın kuruluşu, ideolojisi, toplumsal tabanı ve dış bağlantıları
Kuruluş Süreci ve Akidesi
Hizbullah, 1982 yılında Lübnan’da, İsrail’in Güney Lübnan’ı işgaline karşı Şii toplumu arasında gelişen bir direniş hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Örgüt, İran’ın 1979 İslam Devrimi'nden ilham almış ve Humeyni’nin Velayet-i Fakih anlayışına bağlı kalmıştır. Bu anlayış, İran’ın Şii ideolojisinin temel öğretilerine dayanır ve on iki imamın manevi ve siyasi rehberliği ile şekillenir. Velayet-i Fakih anlayışı, 1979’daki İslam Devrimi ile teoriden pratiğe geçirilmiş bir kavramdır. Bu kavram, Şii düşüncesine göre, gaybet döneminde (12. İmam Mehdi'nin saklı olduğu dönem) İmam’ın otoritesinin vekaletini, dini lider olan rehberin devraldığını öne sürer. Velayet-i Fakih, Şii hukuk ve teoloji literatüründe, İmam Mehdi’nin dönüşüne kadar toplumu yönetme yetkisinin, yetkin olan bir rehberin ellerinde olduğunu savunur.
Humeyni tarafından geliştirilen bu teori, devrimin ardından İran’ın siyasi ve ideolojik temelini oluşturdu. Bu anlayışa göre, fakih hem dini hem de siyasi otoriteye sahip olarak toplumun tüm alanlarını yönlendirir. Humeyni'nin liderliğinde bu kavram, İran'ın siyasi sisteminin ana taşıyıcısı oldu ve İran’ın mevcut dini lideri (Rehber) pozisyonu bu kavram üzerine bina edilmiştir.
Hizbullah’ın kuruluş sürecinde, İran Devrim Muhafızları'nın Lübnan’daki Şii milislere verdiği ideolojik ve askeri destek önemli bir rol oynamıştır. Zamanla Lübnan'daki siyasal sisteme entegre olmuş, hem askeri hem de siyasi bir aktör haline gelmiştir.
Hizbullah’ın İdeolojisi
Hizbullah, Şii inancında bir ideolojiye sahiptir ve İran’ın 1979 İslam Devrimi’nden esinlenerek İmam Humeyni’nin Velayet-i Fakih ilkelerine dayanmaktadır. Hizbullah, İsrail’e karşı direniş söylemi ve ABD karşıtlığını da ideolojisinin merkezine yerleştirir. 2006 İsrail-Hizbullah savaşı, bu ideolojiyi pekiştiren önemli bir dönemeç olmuştur.
Hizbullah'ın Toplumsal Tabanı
Hizbullah’ın toplumsal tabanı büyük ölçüde Lübnan’ın Şii nüfusu tarafından oluşturulmaktadır. Lübnan’daki Şii toplumu, tarihsel olarak siyasi ve ekonomik olarak dezavantajlı bir konumdaydı. İsrail işgaline karşı direniş söylemi ve Şii halkının haklarını savunma iddiası, Hizbullah’ın bu toplumsal tabanını güçlendiren en önemli unsurlar olmuştur.
Güney Lübnan ve Bekaa Vadisi gibi Şii nüfusun yoğun olduğu bölgelerde, Hizbullah, halkın günlük ihtiyaçlarını karşılayan geniş bir sosyal hizmet ağı kurmuştur. Sağlık, eğitim, barınma ve altyapı gibi alanlarda devletin yapamadığını yaparak halkın gönlünde taht kuran Hizbullah, böylece kendisine sadık bir kitle oluşturmuştur. Bu hizmetler sayesinde, Hizbullah savaş sonrası toparlanma sürecinde de gücünü koruyarak, toplumsal desteğini genişletmiştir.
Dış Bağlantıları ve İlişkileri
Hizbullah’ın en güçlü dış bağlantısı İran’dır. 1980’lerden itibaren İran’dan ideolojik, mali ve askeri destek alan Hizbullah, İran’ın bölgedeki en güçlü taşeron örgütü olarak öne çıkmaktadır. İran, Hizbullah aracılığıyla İsrail’e karşı bir "direniş ekseni" oluşturmakta ve Lübnan üzerinden bölgesel nüfuzunu artırmaktadır.
İsrail ve ABD'ye karşı İran’ın "direniş ekseni"nin bir parçası olarak hareket eden Hizbullah, askeri kapasitesiyle İran’ın bölgedeki caydırıcı gücünün en önemli unsuru haline gelmiştir.
Hizbullah, aynı zamanda İran’ın "Şii Hilali" stratejisinde kilit bir rol oynar. Bu strateji, İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen üzerinden bir Şii nüfuz hattı oluşturmasını hedefler. Hizbullah, Suriye savaşında Esed rejimini destekleyerek bu hattın korunmasına katkıda bulunmuş ve İran’ın bölgedeki nüfuzunu güçlendirmiştir. Bu bağlamda Hizbullah, hem İran’ın çıkarlarını savunan bir vekil güç olarak, hem de Şii nüfuzunun yayılmasında önemli bir aktör olarak hareket etmektedir.
Hizbullah’ın diğer önemli müttefiki ise Suriye Rejimi’dir. Suriye Rejimi, Hizbullah’a hem lojistik destek sağlamış hem de Lübnan’daki Şii milis gruplarının güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Hizbullah’ın Suriye savaşında Esed rejimiyle kurduğu ittifak, iki taraf arasındaki ilişkileri daha da pekiştirmiştir. Hizbullah'ın İran ve Suriye ile olan bu güçlü ilişkileri, örgütün hem askeri kapasitesini hem de siyasi manevra alanını genişletmiştir.
2006 yılında Hizbullah ile İsrail arasında gerçekleşen 34 günlük savaş, Hizbullah’ın Lübnan ve bölgedeki statüsünde önemli değişiklikler ortaya çıkartmıştır. İsrail’in Güney Lübnan’a geniş çaplı bir askeri operasyon düzenlediği bu savaşta, Hizbullah beklenmedik bir direniş göstererek İsrail ordusuna ağır kayıplar verdirmiştir. Savaş, İsrail açısından askeri hedeflerin tam olarak gerçekleşemediği, dolayısıyla Hizbullah’ın "zafer kazandığı" bir savaş olarak yorumlanmıştır.
2006 İsrail- Hizbullah savaşı sonrası Hizbullah’ın kazanımları:
· Güç ve Meşruiyet: Hizbullah, 2006 savaşında İsrail’e karşı verdiği güçlü direnişle askeri kapasitesini ve saha hakimiyetini kanıtlamıştır. Bu durum, Hizbullah’ın Lübnan içindeki meşruiyetini artırmış, özellikle Şii toplumunda "zafer kazanan" bir hareket olarak görülmesine yol açmıştır. Savaş sonrası Lübnan’da Hizbullah’ın siyasi rolü daha da pekişmiş, örgüt Lübnan siyasetinde vazgeçilmez bir aktör haline gelmiştir.
· Bölgesel Destek ve Direniş Söylemi: 2006 savaşı, Hizbullah’ı sadece Lübnan’da değil, tüm Arap dünyasında ve özellikle Filistin direniş hareketleri nezdinde popüler hale getirmiştir. İsrail’e karşı gösterilen başarı, Hizbullah’ın Arap dünyasında bir direniş sembolü olarak kabul edilmesini sağlamış ve İran’ın bölgesel nüfuzunu artırmıştır. Bu zafer, İran’ın "direniş ekseni" söylemini güçlendiren önemli bir dönemeç olmuştur. Hizbullah’ın direniş söylemi 2006 savaşından sonra bölgede kendisine ve İran’a ciddi bir meşruiyet ve teveccüh kazandırmıştır.
· Siyasi ve Toplumsal Güç: Savaş sonrasında Hizbullah, savaşın yaralarını sarmak için Lübnan’da kapsamlı bir yeniden inşa sürecine girişmiş, altyapı projeleri ve sosyal hizmetlerle halkın desteğini sağlamıştır. Hizbullah’ın savaş sonrası toparlanma kapasitesi, Lübnan devletinin yetersizlikleriyle karşılaştırıldığında daha belirgin hale gelmiş ve bu da toplumsal desteğini pekiştirmiştir.
Hizbullah’ın Toplumsal Karşılığı
Lübnan’daki en etkili askeri güç olarak bilinen Hizbullah, özellikle Şii toplulukları içinde büyük bir desteğe sahip olmasına rağmen, Lübnan genelinde tam anlamıyla benimsenmiş bir yapı değildir. Hizbullah’ın İsrail’e karşı direniş söylemi ve buna bağlı olarak ortaya koyduğu silahlı mücadele, Lübnan’ın bir kısmında büyük bir takdir toplarken, diğer kesimlerinde tepkiyle karşılanmaktadır. Bu durum, Hizbullah için, Hamas’ın Gazze’de sahip olduğu geniş toplumsal desteğe, Hizbullah’ın Lübnan’da sahip olmadığı anlamına gelmektedir.
Özellikle Sünni ve Hristiyan kesimler, Hizbullah’ın İran ve Suriye ile olan yakın ilişkilerinden ve Lübnan siyasetindeki askeri varlığından rahatsızdır. Hizbullah’ın askeri kanadının Lübnan devletinin otoritesine meydan okuması, bazı kesimlerde "devlet içinde devlet" algısını güçlendirmektedir.
İran-Hizbullah İlişkileri
İran ve Hizbullah arasındaki ilişkiler, özellikle ideolojik, siyasi ve askeri bağlamda çok derin bir ortaklığa dayanır. Ancak bu güçlü ittifaka rağmen bazı farklılıklar da mevcuttur.
İran-Hizbullah ilişkilerinde ortak yönler
İdeolojik ve Akidevi Birliktelik: Şii İdeolojisi ve Velayet-i Fakih Düşüncesi
İran İslam Devrimi’nin ardından Şii ideolojisi, özellikle Velayet-i Fakih doktrini etrafında siyasallaştı. İran, bu doktrini başta Şii toplulukları olmak üzere Ortadoğu'ya yaymayı amaçladı ve Hizbullah da bu doktrini benimseyen örgütlerden birisi oldu. Bu bağlamda, Hizbullah İran’ın ruhani liderini takip eder ve İran’ın bu yöndeki ideolojik rehberliğini kabul eder.
Askeri Ortaklık:
İran, Hizbullah’ın kuruluşundan itibaren bu yapıya hem finansal hem de askeri destek sağlamıştır. Hizbullah’ın eğitimini, silahlanmasını ve stratejik kabiliyetlerini geliştirmesinde İran Devrim Muhafızları kritik rol oynamıştır. Hizbullah, özellikle İsrail'e karşı caydırıcılıkta İran’ın bölgedeki en önemli vekil güçlerinden biri olarak faaliyet gösterir. İran, Hizbullah’ı roketlerle, füzelerle ve diğer gelişmiş askeri teknolojilerle silahlandırarak bu yapıyı başta İsrail olmak üzere İran’ın rakiplerine karşı güçlü bir taşeron örgütü haline getirmiştir.
Siyasi ve Stratejik Ortaklık
İran ve Hizbullah, Batı’nın bölgedeki müdahalelerine ve Amerikan hegemonyasına karşı ortak bir söylem kullanmaktadır. Hem İran hem de Hizbullah, ABD ve Batı karşıtlığıyla İsrail'in yok edilmesi söylemini ideolojik varoluş söylemi olarak benimsemiştir.
Hem İran hem de Hizbullah, Suriye’de Beşşar Esed rejimini desteklemiş, İran’ın bölgedeki stratejik çıkarları doğrultusunda Hizbullah, Suriye savaşına aktif bir şekilde katılarak Esed rejiminin yanında, Suriye direnişine karşı savaşmıştır.
İran-Hizbullah ilişkilerinde farklılıklar
Velayet-i Fakih Doktrinin Yorumlanışı:
Hizbullah, İran'ın Velayet-i Fakih doktrinini benimsemiş olmasına rağmen, Lübnan'daki toplumsal ve siyasi gerçeklikler, bu doktrinin uygulama biçiminde bazı esnekliklere neden olmuştur. İran, Velayet-i Fakih’i evrensel bir doktrin olarak kabul ederken, Hizbullah bu ideolojiyi Lübnan'daki Şii toplumunun lideri olarak İran rehberine sadakat gösterme noktasında kullanmıştır. Ancak Hizbullah, Lübnan'ın iç siyasi dengelerine uygun şekilde hareket eder ve bazı durumlarda Velayet-i Fakih'i daha pragmatik yorumlayabilir. Bu bağlamda, İran’ın daha küresel bir Şii liderlik iddiasına karşın Hizbullah’ın Lübnan’daki Şii toplumunun liderliğiyle sınırlı bir hareket alanı vardır.
Hizbullah, İran'ın bazı talepleri karşısında, Lübnan’ın iç siyasi dinamikleri ve dengeleri sebebiyle, zaman zaman İran’dan bağımsız kararlar almak zorunda kalabilir
İran Şii İdeolojisinin Siyasallaşması ve Milliyetçilik:
İran, İslam Devrimi’nden sonra, Şiilik ideolojisi ekseninde bir politika benimsemiştir. İran, Farisi-Şii kimliği etrafında bir ümmet anlayışı oluşturmayı ve Şii toplulukları ulusal sınırların ötesinde birleştirmeyi amaçlar. Buna karşın Hizbullah, Lübnan'daki Şii toplumu üzerinde yoğunlaşan ve Lübnan milliyetçiliğini göz ardı edemeyen bir yapıya sahiptir. Hizbullah, Lübnan’ın diğer dini ve etnik gruplarıyla da uyumlu bir siyaset izlemek zorundadır. Bu durum, Hizbullah’ın Lübnan'daki Şii kimliğini daha milliyetçi bir perspektifle koruma zorunluluğunu doğurur. Bu, İran’ın küresel Şii politikası ile Hizbullah’ın yerel Şii politikası arasında zaman zaman farklılıklara yol açabilir
Hizbullah’ın ana tabanı Lübnan’daki Şii toplumu olsa da, Lübnan’daki farklı dinî ve etnik gruplarla birlikte yaşama zorunluluğu, Hizbullah’ın Lübnan milliyetçiliği ile İran’ın bölge yayılmacılığı arasında bir denge kurmasını gerektirir. İran, Şii ideolojisini küresel çapta yaymayı hedeflerken, Hizbullah’ın Lübnan’daki öncelikleri ve çıkarları zaman zaman bu küresel vizyonla çatışabilir.
Sonuç olarak;
Hamas-İran ilişkisi nasıl ki stratejik maslahat ilkesi üzerine inşa edilmişse, Hamas-Hizbullah ilişkisi de aynı şekilde stratejik maslahat ilkesine göre sürdürülmektedir. Hizbullah’ın etkin olduğu coğrafi konumu, Filistin’e sınır olması, Kassam Tugaylarının Lübnan’daki oluşumu vb. bu stratejik ilişkiyi Hamas-İran ilişkisinden çok daha görünür kılmaktadır.
İran ve Hizbullah arasındaki ilişkiler ise, ortak ideolojiye, askeri ve siyasi hedeflere dayanan derin bir ittifakla şekillenmiştir. Hizbullah, bulunduğu coğrafi konum itibariyle Filistin direnişine daha aktif destek veriyor gibi görünse de, aslında İran'ın bölgesel nüfuz hakimiyeti ve Şii Hilali stratejisinin en önemli figürlerinden biridir.
Hizbullah, bu strateji çerçevesinde hareket ederek Arap Baharı sürecinde, Beşşar Esed Rejiminin saflarında yer alıp Suriye halkına karşı savaşarak, Suriyeli Sünni masum ve mazlum sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamlarla siciline kanlı bir sayfa eklemiştir. Hizbullah, Suriye Halkına yönelik gerçekleştirdiği bu katliamlar sebebiyle, 2006 yılında İsrail’le yaşanan savaştan sonra başta Suriye halkı olmak üzere bölgedeki Sünni toplumlarda kazandığı meşruiyeti ve teveccühü kaybetmiş, kendisine sempati besleyen bütün halkların nefretini ve öfkesini üzerine çekmiştir.
Hizbullah da İran gibi "stratejik sabır" söylemiyle hareket ederek, elindeki askeri imkanlara rağmen Aksa Tufanı Operasyonunda İsrail'e karşı tam kapasite bir savaşa girmemiştir. Bu strateji, hem İran hem de Hizbullah'ın uzun vadeli hedeflerine uygun bir taktik olarak değerlendirilmektedir.
Bir sonraki yazımızda, başta İran ve Hizbullah olmak üzere bölgedeki diğer Şii örgütlerin Aksa Tufanı Operasyonundaki tavırlarını ve etkilerini değerlendireceğiz.