-Aksa Tufanı Operasyonunda İran ve Hizbullah'ın tavırları
Aksa Tufanı Operasyonu sonrası, İsrail'i içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için Batı, özellikle ABD Başkanı Joe Biden liderliğinde sürece müdahil oldu. ABD, iki uçak gemisini derhal bölgeye konuşlandırarak İran ve diğer Şii örgütlerden, ayrıca bölge halklarından gelebilecek olası saldırılara karşı bir caydırıcılık tesis etmeye çalıştı. ABD’nin yanında, İngiltere, Almanya, Fransa ve Kanada gibi ülkelerin yer aldığı haçlı ittifakı, İsrail’in ihtiyaç duyacağı her türlü askeri ve siyasi desteği sunmak suretiyle Gazze’ye yönelik başlatılacak savaşta İsrail’in ortağı oldular.

-Ortak Cephe ve Hedefler
Siyonistlerin, haçlılarla oluşturduğu bu cepheye bölgedeki işbirlikçi hainler (Mısır, Ürdün, Mahmud Abbas ve bölgedeki statükocu rejimler) de eklenerek Gazze’de üç temel hedef doğrultusunda ortak bir strateji belirlendi ve Gazze’ye yönelik soykırım savaşı başlatıldı.

Haçlıların ve bölgedeki işbirlikçi hainlerin desteğini arkasına alan İsrail, Gazze’de şu üç hedefi gerçekleştirmek istiyordu.

  1.  Hamas'ı ve direnişi ortadan kaldırmak.
  2.  Gazze halkını bölgeden sürmek ve Gazze’de yasadışı yerleşim birimleri inşa etmek.
  3.  Gazze’deki işgalci esir askerleri geri getirmek.

Başlangıçta, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının 2-3 hafta içinde bu hedeflere ulaşacağı öngörülmüştü; ancak Hamas, destansı bir direniş göstererek, haçlıların ve bölgedeki işbirlikçi güçlerin tüm çabalarına rağmen İsrail ordusuna büyük bir hezimet yaşattı. 

Gazze harekâtı, beklenen sürede sona ermedi ve bir yıldır yoğun bir şekilde devam etmekte. Bu süreçte Hamas, savaşı geniş bir coğrafyaya taşımayı hedeflemiş ve diğer bölgesel aktörleri de sürece dahil etme çabaları göstermiştir. Hamas Liderleri, savaşın ilk günlerinden itibaren bölge halklarını sınır duvarlarını aşarak Filistin’e girmeye çağırarak bu niyetlerini dile getirdiler. 

Ancak, Gazze’ye yönelik bütün dünyanın gözü önünde yaşanan soykırım savaşına rağmen bu bir yıl içinde Hamas, bölge halklarından ve bölgedeki aktörlerden beklediği askeri desteği alamadı. Özellikle Ürdün’deki Filistin’lilerin Aksa Tufanı Operasyonu sonrası ortaya koydukları pasif tutum Hamas’ta büyük bir hayal kırıklığı oluşturdu.

-İran ve Şii Örgütlerin Stratejisi
Direniş ekseni söylemini ideolojisinin merkezine yerleştiren İran, bu süreçte askeri olarak aktif bir rol üstlenmedi. İran, desteklediği taşeron örgütler aracılığıyla kendi güvenliğini ve caydırıcılığını tesis ederken diğer taraftan bölgesel nüfuzunu genişletme stratejisine Aksa Tufanı Operasyonu sonrası yaşanan süreçte de bağlı kaldı. İran, bölgedeki taşeron örgütlerini özellikle Hizbullah, Haşdi Şa’bi ve Husileri harekete geçirerek sürece katkı sunmaya çalıştı. Bu örgütler, İsrail hedeflerine yönelik gerçekleştirdikleri füze saldırılarıyla işgalcileri meşgul edip İşgal ordusunun bütün motivasyonunu ve imkanlarını Gazze’ye karşı kullanmasını önlediler. Özellikle Hizbullah, Lübnan’ın içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik krize rağmen, işgalci İsrail’e yönelik düzenlediği saldırılarla İsrail ordusunu meşgul etmeyi başarmış ve İşgal ordusunun %20'sinin Lübnan sınırında konuşlanmasına yol açmıştır.

Hamas, 8 Ekim’de Lübnan topraklarından gerçekleştirdiği füze saldırılarıyla Hizbullah’ı Aksa Tufanı Operasyonuna katılmak zorunda bıraktı. Şehid Komutan Salih Ar’uri, Hizbullah’ın askeri olarak da savaşa dahil olması için çok çaba sarfetti. Ancak Hizbullah, askeri olarak operasyona katılmayarak düzenlediği füze saldırılarıyla sürece destek verdi. Hizbullah’ın gerçekleştirdiği bu füze saldırıları, İşgal altındaki Filistin topraklarının içlerine doğru Lübnan sınırından yaklaşık 120-130 Km derinliklere kadar ulaştı. Bu saldırılar sonucunda, Filistin’in kuzeyindeki işgalci nüfusun büyük bir kısmı (yaklaşık 200 bin işgalci)  yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldı. Bu durum, İsrail toplumu içinde ciddi sorunlara yol açarak özellikle tarımsal üretimi ve ekonomiyi olumsuz etkiledi. Evlerini terkeden işgalcilerin otellere yerleştirilmesi, özellikle turizm sektörünün yoğun olduğu dönemde ekonomik ve sosyolojik sorunları arttırdı.

Ayrıca, evlerini terk eden işgalcilerin bir an önce evlerine dönme isteklerinin İşgalci İsrail Hükümetine oluşturduğu toplumsal baskı ve Hizbullah’ın, Lübnan’dan gerçekleştirilen füze saldırılarının Gazze'de ateşkes olana kadar devam edeceği açıklaması, İsrail ile sürdürülen diplomasi müzakerelerinde Hamas’ın elini güçlendiren bir koz olarak Hamas’ın yükünü hafifletti. Hizbullah, İran’ın en güçlü taşeron örgütü olarak, Aksa Tufanı operasyonunda İran’a ve diğer Şii örgütlere kıyasla daha aktif bir rol üstlendi. Ancak bu rol, İran’ın savaşa doğrudan müdahil olmama stratejisine paralel bir şekilde, sınırlandırılmış bir düzeyde kaldı. (Aynı Hizbullah, Arap Baharı sürecinde Suriye'deki savaşa müdahil olmuş ve Esed Rejiminin saflarında ön cepheye gönderdiği Hizbullah Militanlarıyla Suriye Halkına karşı savaşa katılarak Esed Rejimine tam anlamıyla askeri bir destek sunmuştu)

Irak ve Yemen’den gerçekleştirilen füze saldırıları da İsrail’in dikkatini dağıtmış ve Gazze’nin yükünü hafifleten bir rol oynamıştır. Husiler, yaklaşık iki bin kilomtere uzak mesafeden İsrail’e yönelik gerçekleştirdikleri füze saldırılarıyla Gazze direnişine destek verdiler. Aden Körfezini İsrail bandıralı gemilere ve İsrail'e yük taşıyan yabancı gemilere kapatarak İsrail içerisinde tedarik krizi oluşturarak, Gazze'nin yükünü hafiflettiler.

Bölgede bu gelişmeler yaşanırken, Filistin’in komşusu olan 370 km’lik Sünni Ürdün ve 230 km’lik Sünni Mısır sınırlarında İsrail kendisine yönelik hiç bir tehdit hissetmeyerek bir savaş sırasında bu sınırlara konuşlandırması gereken işgalci askerleri, Gazze, Batı Şeria ve Lübnan sınırına kaydırdı.

-İran’ın Tepkileri
İran, özellikle İsrail ile yaşadığı çatışmalarda “stratejik sabır” politikasıyla hareket ettiğini öne sürmektedir. İran, İsrail'in kendisine, müttefiklerine ve taşeron örgütlerine yönelik saldırılar karşısında sabırlı! bir duruş sergileyerek, doğru zamanı beklediğini ileri sürse de, bu stratejinin sonuçsuz kalması hem dostları hem de düşmanları nezdinde sorgulanmaya başlamıştır.

İran, Şam Büyükelçiliğinin İsrail tarafından hedef alınmasına karşı yine stratejik sabır söylemiyle süreci yönetmiş ve saldırıdan bir süre sonra İran topraklarından İsrail hedeflerine yönelik gerçekleştirdiği drone saldırılarıya intikamını aldığını açıklamıştı. Bu durum, İran İslam Cumhuriyeti tarihinde yaşanan bir ilk olarak önem arz etmektedir. Ancak, İran bu saldırıdan başka, İsrail'e karşı tehdit içerikli açıklamalar dışında Aksa Tufanı Operasyonu sonrası yaşanan savaşta aktif bir rol almadı.

İran, Hamas Lideri İsmail Heniye’nin Tahran’da şehid edilmesi, İsrail’in Lübnan’da Hizbullah hedeflerine yönelik hava saldırıları gerçekleştirmesi ve bu saldırılarda Hasan Nasrallah’ın ve Devrim Muhafızları Komutanlarından Abbas Nilforuşan’ın öldürülmesine rağmen stratejik sabır söylemiyle hareket etti. İran birkaç gün önce kendi topraklarından İsrail hedeflerine yönelik gerçekleştirdiği füze saldırılarıyla Şehid Heniye’nin, Nasrallah’ın ve Nilforuşan’ın intikamının alındığını duyurmakla yetinerek daha etkili ve güçlü bir askeri tepki ortaya koyamadı. Özet olarak İran, stratejik sabır stratejisiyle Aksa Tufanı operasyonunda birşeyler yapıyormuş gibi görünmeye çalışarak direniş ekseni söylemini devam ettirmektedir.

Siyonist İsrail’in sonunun başlangıcı olarak değerlendirilen Aksa Tufanı operasyonu, başta Ortadoğu’da olmak üzere bütün dünyada yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu operasyon bizi bize gösteren bir ayna olarak kendimizi ve çevremizi tanımamıza vesile oldu. Kassam Tugayları Askeri Sözcüsü Ebu Ubeyde, maskesiyle yaptığı konuşmalarda bütün maskeleri düşürdü ve herkesin gerçek yüzü ortaya çıktı. Aksa Tufanı bize gerçekleri gösterdi. Aksa Tufanı, batının kokuşmuş medeniyetinin, insan hakları, kadın ve çocuk hakları söylemlerinin içi boş sloganik söylemlerden ibaret olduğunu bütün dünyaya gösterdi, Aksa Tufanı, bizi bize gösterdi.

-Sonuç olarak;
Bu anlatılanlar, başta İran olmak üzere İran’ın desteklediği taşeron örgütlerin, özellikle Lübnan Hizbullah’ı, Irak Haşdi Şa’bi ve Yemen’deki Husilerin, Hamas’ın İşgalci İsrail’e karşı yürüttüğü bu kurtuluş savaşı mücadelesinde Sünni Dünyaya göre daha etkin ve aktif bir rol oynadığını göstermektedir.

Bununla beraber, İran ve Hizbullah, Aksa Tufanı operasyonunda savaşa askeri olarak da katılarak daha aktif ve etkin bir rol oynayabilirlerdi. Böyle bir müdahale, savaşın Gazze lehine sonuçlanmasına ciddi bir katkı sağlayabilirdi. Elbette bu durumda İran ve Hizbullah yine kayıplar verir ağır bedeller ödeyebilirdi, ancak en azından savaşarak bu kayıpları vermek, direniş ekseni misyonunu daha da güçlendirebilirdi.

Evet, Başta İran, Hizbullah ve Husilerin, Filistin davasına sahip çıkma ve destek verme konusunda gizli stratejik ajandaları olsa da (ki ben bu desteğin arkasında gizli stratejik ajandaların olduğunu düşünüyorum)  ortaya çıkan bu tablo, Müslümanlar arasında bir iç muhasebe yapılması gerektiğinin çok açık delilidir.

Diğer taraftan yaşanan bu gelişmeler ışığında aşağıdaki soruların cevaplarını da sizlere bırakıyorum.

  1.     Başta İran’ın olmak üzere Hizbullah’ın ve diğer Şii Örgütlerin Aksa Tufanı Operasyonundaki katkıları ve İsrail’e yönelik gerçekleştirdikleri saldırılar, İran’ın, Hizbullah’ın ve diğer taşeron örgütlerin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da masum ve mazlum sünni halklara yönelik gerçekleştirdikleri katliamları ve zulümleri unutturmaya yetecek mi? 
  2.     İran’ın ve Hizbullah’ın Gazze direnişine verdiği destek, Suriye’deki masum kadınların ve çocukların Hizbullah militanları tarafından katledildiği, genç kızların namusunun kirletildiği gerçeğini unutturmaya yetecek mi? 
  3.     İran’ın ve Hizbullah’ın İşgalcilere fırlattığı füzeler, Suriye’deki kanlı sicilini temizlemeye yetecek mi?
  4.     Hamas’ın destek ve yardım çağrıları karşısında bizler zafiyet ve acziyet içindeyken, Hizbullah, Husiler ve Haşdi Şa’bi’nin stratejik ajandalar sebebiyle bile olsa eyleme geçerek Gazze’nin yükünü hafifletmesi ve bu durum karşısında Hamas’ın bu örgütlere teşekkür etmesini neden yadırgıyor, bu duruma neden tepki gösteriyoruz? 
  5.     Hamas’ın, evindeki ateşi söndürmeye yardım edenlere teşekkür etmesi sebebiyle maruz kaldığı, Şii ideolojisine yakınlaşma ve Şiilerle işbirliği içinde olma ithamları, Kurtuluş savaşı mücadelesi veren bir harekete karşı haksızlık değil mi?
  6.     Siz Hamas'ın yerinde olsaydınız, Müslümanlardan hiç bir kesimin askeri destek vermediği kurtuluş savaşı mücadelenize ve direnişinize destek veren bu örgütlere teşekkür etmez miydiniz?
  7.     Şii unsurlar İsrail’e karşı direnişi desteklerken ve sürdürürken, Sünni ülkeler ve halklar neden sessiz kalmaktadır? Harekete geçmek için daha neyi bekliyoruz?


Bu makalede “direniş ekseninin” yani İran ve İran’ın desteklediği taşeron örgütlerin Aksa Tufanı operasyonundaki pozisyonlarını ve etkilerini değerlendirmeye çalıştım. Türkiye’nin (devletiyle-halkıyla) Aksa Tufanı sürecindeki duruşunu ve sorumluluklarını bir başka makalede ele alacağım. 
Bir sonraki makalemizde, “Stratejik Sabır Söylemi İnandırıcılığını Yitiriyor mu?” konusunu ele alarak, ”Şii Hilali Projesi, Bölgesel Dinamikler ve Filistin Davası” başlıklı yazı serimizi bitireceğiz inşaallah.