Türkiye’de Kur’ân ve Sünnet İslam’ının önündeki en büyük engellerden biri de tarikatlardır; İslamî olduğunu savunan Süleymancılar benzeri yarı tarikatçi cemaatlerdir. Çünkü bunların hiç birisinde Diyanet’te olduğu gibi bir İslam Toplumu inşa etme bilgisi, bilinci ve projesi yoktur. İçlerinde samimi Müslümanlar var ise de İslam’ı dışlayan laik sistemle problemi olanlar yok gibidir. Oysaki yaşadığı dönemin Küfür ve Nifak hareketleri ve karşıt devrimleri ile mücadelesi olmayan kişiler İslamî lman’larını bile koruyamazlar.

Gel de bu imanî hakikati anlatmaya çalış. Anlatmak istedikçe de karşıt bellenir ve yerilirsiniz.

İSLAM’I GEÇTİK
İslâm’ı geçtik tarikatlarda ve cemaatlerde demokratik karşıt tavır da yoktur. Tüm siyasi partilerde de olduğu gibi körü körüne bir itaat kültürü vardır. Oysaki biricik önderimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ifadesiyle: “Yaratana isyan hususunda kullara itaat edilmez.” Allah şanını artırsın Ona itaat bile, itaat konusunun Marûf (İslamî, aklî ve ilmî ) olması ile şartlıdır. (Bak Mümtehine 12)

Hatalar, Şeyhin/Başkanın bildiği bir hikmeti vardır denilerek geçiştirilemez.

OKUDUKLARI KUR’ÂNIN TERBİYE USULLERİN BİLMEZLER
Tarikatlarde-Cemaatlerde cehalet sebebiyle Kur’ân’ın terbiye metodu olan Tezkiyetü’l-Enfüs ve Zühd uygulanamadığı için ön planda muhlisler az, muhterisler çoktur.

Hele hele mevcut Şeyhin/Başkanın ölümünden sonra, toplanan birikimleri, oluşturulan ticari ve kültürel kurumları, müritler/bağlılar üzerindeki egemenliği paylaşım kavgaları sürüp gider.

Menzil’de, İsmailağa’da, kısmen Erenköy’de, Süleymancılar ve bilmem kaç parçaya ayrılmış Nur şakirtlerimizde izlenen trajedi de budur.

Tarikatlar, Süleymancılar ve bazı Nur talebeleri benzeri cemaatler, sanılanın aksine uzaktan da olsa Devlet kontrolü ve etkisi altındadırlar. Olumlu veya olumsuz görebilirsiniz ama bu kontrol ve etki Devlet olmanın gereğidir, yadırganmamalıdır.

Cübbeli örneğinde görüldüğü üzere bazen görünmez bir elin ! desteğiyle merkez medyada saatlerce ve de yıllarca konuşturma ortamı hazırlanarak bir yerlere yol açılmak ve de İslam takbih edilmek istenir. Bu da ayrı bir fasıl.

BİRBİRLERİNİ İHBAR EDERLER
Bunlar aşağıda haberde görüleceği üzere kendi içlerinde birbirlerinin yanlışları ve yolsuzluklarını açığa vururlar. Aynı suçlamaları İsmailağa’da ve diğerlerinde de görmüştük.

Güncel Haber:

{ Menzil’de miras kavgası büyüyor: ‘Toplanan paralar nerede’… ‘Rakamı söylesem diliniz tutulur’

Menzil tarikatında Abdülbaki Erol’un 2023’te ölümünün ardından başlayan miras kavgası devam ediyor. (Baş varis) Muhammed Saki Erol, cemaatin üniversite kurmasıyla ilgili kardeşlerine yönelik “Topladığınız paralar nereye gitti… Buranın rakamını söylersem diliniz tutulur” ifadelerini kullandı. }

Bunların suistimallerinin yetkili ve etkili kurumlarca engellenmeyip kontrollü bir şekilde medya eliyle toplum gündemine taşınmalarının ana sebebi, bunların şahsında İslam’ı darbelemek ve ona yönelişleri engellemektir. Bu durum, büyük bir planın parçasıdır.

Bunları izleyen kişiler severek İslam’a yönelebilir mi?

Hulâsa Ülkemizde tarikatlar/cemaatler İslamî kurumlar değil, demokratik örgütlerdir. Çünkü İslamî olmak için dedeler-nineler gibi yalnızca namaz kılıp oruç tutarak zikir mırıldanmak yetmez. Kendimizi ve milletimizi kandırmayalım.

SİVİL ÖRGÜTLER GİBİDİRLER
Faydasız spor kulüplerini, ihbarcı Atatürkçü düşünce derneklerini ve yıkıcı LGBT örgütlerini içselleştirip tarikatları ve cemaatleri dışlayanlar demokrasi özürlü leridir. Onlar İslam’a da uzaktırlar

Evet tarikatler ve cemaatler toplum örgütleridir. Anılanlardan farklı olarak kısmi faydaları elbette vardır. Ama bu da İslam açısından meşrulaştırılmalarına yetmemektedir.

Bu sebeple tarikatlar İslam adına eleştirilebilir ama demokrasi ve laiklik adına yerilemezler.

REHA MUHTAR PROGRAMI
2000’li yıllarda katıldığım bir Reha Muhtar programında şöyle demiştim:

“Bizler İslâm adına haklı olarak şahıs güdümlü tarikatleri ve cemaatleri eleştirebiliriz. Eleştiriyoruz da. Ancak bu gruplar demokratik laiklik adına eleştirilemezler. Çünkü bunlar bir tür sivil örgütlerdir. Müritleri özgür iradeleriyle bağlılık göstermektedirler. Siyasete ağırlık koymak istemeleri ve kendilerini savunmak ve menfaatlerini korumak üzere bazı bağlılarını parti kontenjanlarından milletvekili seçtirmek istemeleri doğaldır. Demokrasi, hiçbir grubun tekelinde bırakılamaz. “

ÖZE KARŞITLIĞIMIZ YOK
Bu konuşmamız ilgi çekmişti. Aradan 23 yıl geçti. Bugün de aynı konuşmayı yapabilirim. Çünkü bizim Kur’ân ve Sünnet’in Tezkiyetü’l- Enfüs ve Zühd dediği İslami çizgide ahireti dünyaya tercih olan terbiye yoluna karşıtlığımız yok, bilakis fiili teslimiyetimiz vardır.

LAİK TAĞUTLAR DA ANLIYAMIYOR
Hulâsa tarikatların/cemaatlerin jakoben yani baskıcı ve ötekileştirerek dışlayıcı laiklikle bile çatışacak İslamî bilgileri, bilinçleri ve talepleri yoktur. Bunun içindir ki tarikatlar ve cemaatlerin pek çoğu İslâm’ın değil, demokratik laikliğin vazgeçemeyeceği kurumlardır. İslami olmadıkları için de var kılınmakta ve de korunmaktadırlar.

Bazı laik siyasi ve yazar-çizer Tağutlar, bir çok şey gibi bunu da anlayamadıkları için zaman zaman laiklik zikri çekerek ulumaktadırlar.

Sözü Rabbimize bırakalım:

“İnsanlardan öyleleri de var ki, laik bir mantıkla İslam’ın toplumsal hayata yönelik yasalarını terk ederek Allah’a kıyısından kenarından kulluk eder. Öyle ki, bir başarıya erse / bir dünyalığa kavuşsa onunla huzur bulur, fakat baskı, sürgün, fakirlik, hastalık, başarısızlık gibi bir imtihanla yüz yüze gelecek olsa, hemen gerisin geriye dönerek Allah’a ve Onun toplumsal hayata ilişkin yasalarına bağlılığı terk eder. Böyle bir insan hem dünyayı hem de âhireti kaybetmiş demektir ki, işte en büyük felâket de budur” (Hac 11)