Yıllarca Haartez gazetesi muhabirliği yapan, İsrael Hayom gazetesi yazarlarından ve işgal edilen Kudüs'ün Siyonist eski belediye başkanlarından Shlomon Zalman Shragai'ninde torunu olan etkili siyonistlerden Nadav Shragai 24 Aralık tarihli köşe yazısına ''Erdoğan'ın tehditleri hafife alınmamalı'' başlığını atarak sıradışı bir analiz yayınladı.

Karabağ ve akabinde Suriye'de yaşanan gelişmeleri bir tehtid olarak yorumlayan Nadav Shragai, "KARABAĞ'DA OLDUĞU GİBİ ANSIZIN İSRAİL'DE BİZİ BEKLESİN'' diyen Erdoğan artık sınırımızda diyerek Siyonistlere ''uyanın'' çağrısında bulundu!
İşte o yazı:
 

  • Erdoğan'ın tehditleri hafife alınmamalı!

Hamas ve Suriyeli cihatçıların hamisi olan Türkiye Cumhurbaşkanı'nın, İsrail'e karşı askeri operasyon tehdidinde bulunurken verdiği sözlere itibar edilmeli.

Yıllarca Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'sinin Hamas'a sığınak sağlamasına göz yuman, terör örgütünün İstanbul'daki komuta merkezleri ve ofislerine ev sahipliği yapmasına karşı çıkan, Yahya Sinwar ve Muhammed Daif'e sağladığı himaye konusunda sessiz kalanlar, şimdi yeni Suriye'de, terörist geçmişi en az Hamas'ın 7 Ekim katliamı kadar, hatta daha da fazla kanla lekelenmiş bir cihatçı koalisyona Türkiye'nin sponsorluğuna tanıklık ediyor.

Donald Trump'ın yeni Orta Doğu ekibi ve kesinlikle İsrail, Erdoğan'ı tam olarak kendisini sunmayı seçtiği şekilde görmeye ve mevcut ve gelecekteki hareketlerini tam olarak tanımladığı şekilde yorumlamaya başlamalı. Erdoğan kendisini Müslüman Kardeşler'in küresel lideri olarak görüyor ve Hamas'ı bir terör örgütünden ziyade bir kurtuluş hareketi olarak görüyor. Bölgesel bir İslam halifeliğinden ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden canlanmasından bahsediyor. Avrupa'daki Türk göçmenlere daha fazla çocuk sahibi olmaları çağrısında bulunuyor ve "onlar Avrupa'nın geleceği" diyor.

Erdoğan'ın düşünce okulundan gelen Türk örgütleri Kudüs, Hayfa, Yafa, Lod ve Ramla'da faaliyet gösteriyor. Dünya çapında birçok yerde parayı kanalize eden ve "hayırseverlik, kültür ve toplum faaliyetleri"ni finanse eden aynı "dava" ve aynı "sessiz cihat". Bu, onun giderek artan bir etki kazanma yoludur.

Ancak Erdoğan'ın kendisi, İsrail'e ve liderlerine yönelttiği "suçlular"dan, "Siyonist terör örgütü"ne, "Naziler"den, "Hitler"e kadar uzanan hakaret selinin ötesinde, sessiz cihadın çok ötesine geçmiş durumda.

Nadav Shragai
Haberin yazarı, etkili siyonistlerden Nadav Shragai

Sadece onun sözlerini dinlememiz ve söylediğini kastettiğine inanmamız gerekiyor - tıpkı Hamas'a yapmamız gerektiği gibi ama başaramadık. 
Örneğin, geçen Temmuz ayında Erdoğan, "Karabağ ve Libya'ya girdiğimiz gibi - İsrail'e de benzer bir şey yapabiliriz" diyerek İsrail'e karşı askeri bir tehditte bulundu. Beş ay sonra, Türkiye bu tehdidi en azından kısmen yeni Suriye cihatçı ordusu aracılığıyla yerine getirdi ve şimdi kuzey sınırımıza her zamankinden daha yakın.

Protestocular Şehzadebaşı Camii'ne saygısızlık yaptı: tarihi mezarlara zarar verdiler Protestocular Şehzadebaşı Camii'ne saygısızlık yaptı: tarihi mezarlara zarar verdiler

El-Culani ve arkadaşlarının 2000'li yılların başında Irak'ta yaşadıkları kanlı tarihe bakmak, SNA (Suriye Milli Ordusu) (veya ona bağlı olanlar) saflarında yer alan yüzlerce IŞİD militanının ismine bakmak, onların yeni patronu Erdoğan'ın İsrail için ne tür bir sorumluluk haline geldiğini anlamak için yeterlidir.

7 Ekim'den sonra, Türk megaloman kötülüğün tarafını ve kötülük eksenini seçti ve artık onunla Katar ve İran arasında temel bir fark kalmadı. Türkiye şimdi "yeni İran" mı olacak? Değerlendirmek için henüz çok erken, ancak şu anki durum Trump yönetimi ve özellikle İsrail için, hala (inanılmaz) bir NATO üyesi olan bu ülkenin hem yakın hem de uzun vadeli tehlikelerini yeniden değerlendirmek için kesinlikle yeterli.

Erdoğan konusunda tekrar yanılmamalıyız. Sadece iki yıl önce, Amerika'nın kalbine ve özellikle cüzdanına giden yolları bulmasına yardımcı olmaları için Başkan Isaac Herzog ve Başbakan Benjamin Netanyahu'ya kur yapıyordu, ancak katliam ve savaş ve şimdi Suriye'deki dramatik olaylar tüm maskelerini düşürdü. 
Bu nedenle, geçen gün Erdoğan Suriye yakınlarındaki Mardin şehrinde konuştu ve "Reis Bizi Kudüs'e götür!" diye bağıran partili gençlere "MEN SABARA! ZAFERA! Sabır zafer getirir" sözleriyle karşılık verdi.

Haberin Orjinal metnine ulaşmak için tıklayınız