Vur Pençe-i Alî`deki şemşîr aşkına
Gülbang'ı âsmânı tutan pîr aşkına

Ey leşker-i müfettihü`l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına

Düşsün çelengi Rûm`un, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk`ü gönderen yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına

Yahya Kemal Beyatlı

Fatih Sultan Mehmed çağları aşan geniş ufkuyla fethin şifrelerini kavramış, daha surların önüne gelmeden alınması gereken bütün askeri, siyasi, coğrafi ve stratejik tedbirleri almıştı. Marmara'daki adaları fethetmiş, Bizans İmparatoru'nun kardeşlerini Mora'da ablukaya almış, Macar Kralı Jan Hunyad ile de mütareke imzalamıştı. Kendinden önceki yirmi kuşatmanın âkıbetini çok iyi bilen II. Mehmed, azim ve kararlı olmanın başarıya ulaşmadaki sırrını anlamış ve şöyle demişti: "Ya ben İstanbul'u alırım, ya İstanbul beni"

Rumeli Hisarı gibi muhteşem bir abide, insan muhayyilesini zorlayan 4,5 ay gibi kısa bir zamanda yapıldığında, Boğaz tamamen Osmanlı'nın kontrolüne geçmiş, İstanbul kapıları aralanmıştı. Yahya Kemal'in dediği gibi, fetihten çok önce Üsküdar'ın ve Boğaziçi'nin köylerinde beş vakit ezan okunur, aksakallı ihtiyarlar abdestlerini alıp küçük şirin camilerde namazlarını kılardı.

Aradan 570 sene geçmiş olması fethin tazeliğine ve canlılığına halel getirmemiştir. Müslümanların takdir ve duaları, düşmanlarımızın kin ve intikam duygularına üstün gelmiştir. Fakat bizdeki tarih şuuru sönmeye yüz tuttukça Kostantinopolis sevdalıları yeni heveslere kapılmakta, Ayasofya'nın kubbesine haç takacakları günü hayal etmektedirler.

Şu iki tarihi gerçeği hatırlatmakta fayda görüyorum: Birincisi Kudüs'ün, İkincisi Endülüs'ün başından geçen acı olaylar.

+Kudüs 1187 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından yeniden fethedilip, Haçlı işgalinden kurtarılmıştı. Eyyubiler ve Memlükler'den sonra bu kutsal şehre 400 yıl da Osmanlı sahip çıktı. Ama Haçlı zihniyeti asırlarca Kudüs'ü hiç unutmadı. Kin ve intikam duygularıyla 730 yıl sonra geldikleri kutsal şehri işgal edip, bu defa Siyonistlere hediye ettiler. 11 Aralık 1917'de Kudüs'e giren İngiliz Generali Allenby "Haçlı Seferleri bugün sona ermiştir. Türkler artık burada olmayacak. Kudüs'ü Hıristiyanlara Noel hediyesi olarak sunuyorum" demişti.

Endülüs'te ise başka bir üzücü macera yaşanmıştı. 711 yılında Tarık bin Ziyad'la başlayan fetihler sonunda neredeyse bütün İber Yarımadası Müslümanların hakimiyetine girmişti. 1492 yılında Gırnata Emirliği sona erinceye kadar sekiz asra yakın devam eden Endülüs'ten geriye, kiliseye dönüştürülmüş camiler ve çan kulesine çevrilmiş minareler kaldı. O güzelim şehirler, Kurtuba, İşbiliyye, Tuleytula, Gırnata işgal edildi. Kitaplar yakıldı, camiler yıkıldı, insanlar öldürüldü, koskoca bir medeniyet yok edildi. Şimdi Müslümanlar müze olan Kurtuba Ulu Camii ve Gırnata'da Elhamra Sarayını gezerek kendilerini teselli etmeye çalışıyor.
Kıymetli okuyucular! İstanbul'un kıymetini bilelim ve sahip çıkalım. Ülkemiz İslam'ın son kalesidir, İstanbul ise en yüksek burcudur. Sadece hamasi nutuklarla fethin yıldönümünü kutlamak yetmez. El ele vermiş olan iç ve dış düşmanların sinsi ve aldatıcı planlarını bozmak için çok uyanık olmak gerekir. Son zamanlarda yaşadığımız sosyal ve siyasi gelişmeler bir de bu açıdan değerlendirilmeli. 

İslam Ülkelerinin çoğunun ABD ve Batılı emperyalistlerinin güdümünde olduğu böyle buhranlı bir dönemde, Müslümanların hamisi olan güçlü ve kararlı bir Türkiye elbette onların gözünü korkutmaktadır. Düşmanlarımız tarihe bakarak, Osmanlı'yı, Selçuklu'yu ve Endülüs'ü hatırlayıp Müslümanların tekrar bir araya gelmemesi için türlü planlar yapmaktalar. Birinci hedef ise, İslam Âleminin lider ülkesi Türkiye'dir.

Allah'a şükürler olsun, fethin sembolü olan Ayasofya'da tekrar ezan sesleri yükseldi. Asırlarca müslümanların secdegahı olan bu muhteşem mabed, yeniden asli hüviyetine kavuştu. Ayasofya'yı tekrar camiye çevirmek, İstanbul'un tapusuna kıyamete kadar sahip olmak demektir. 

YETER SÖZ MİLLETİNDİR

"Yeter Söz Milletindir" başlıklı yazımda şöyle bir ifade kullanmıştım:

"Ben halkın sağduyusuna güveniyorum. Tek parti devrinin baskı ve zulümlerini unutmayan bu aziz millet, CHP'yi 1950'den beri iktidara getirmemiş, bundan sonra da getirmeyecektir, İnşaallah. Onu iktidara taşımak için destek olanlar da bunun ağır siyasi bedelini ödeyecektir."
Allah'a binlerce hamd olsun ki, bu tahminimde yanılmadım. Aziz milletim, içte ve dıştaki şer odaklarıyla işbirliği yapan, tek parti zihniyetinden kurtulamayan, dindarlarla asla barışık olmayan, fakat onların oyunu almak için ikiyüzlü bir siyaset güden CHP'ye, 1950'den çok daha güçlü bir şamar vurarak bütün oyunları bozdu.
Bundan sonra bence siyasi hayatımız yeniden şekillenecektir. Gerçek lider olmayan, sadece günü kurtarmak için menfaatinin peşinde koşan ve kendi inancıyla fikirleriyle ters düşen siyasetçilerin nasıl kaybolup gittiklerini müşahede edeceğiz. Ülkesini, devletini, milletini seven, dinine, inancına saygılı partilerin yıkıcı değil yapıcı muhalefetiyle olgun bir siyasi ortam yaşayacağız, İnşaallah. Bunu yapmayan partiler, kısa zamanda tasfiye olup siyaset çöplüğüne atılacaktır.
Tabii ki, bu arzu edilen ılımlı siyasi ortamı sağlayacak olan başta iktidardır. Türkiye'nin yeni yüzyılına yakışır şekilde bir siyasi dil oluşturarak, temiz, seviyeli ve kucaklayıcı bir politika ile hem partileri hem de onlara oy veren, gönül veren insanları birleştirmeli ve düşmanlıkları unutturmalıdır.
Ak Parti ve Cumhurbaşkanı şunu çok iyi bilmelidir ki; bu teveccüh halkın verdiği son şanstır. Seçmen, sandıkta verdiği mesajları anlamayan ve yaptığı hataları tekrar edenleri hiç unutmaz. İktidar, 20 yıllık icraatın en zayıf halkaları olan adalet, eğitim, kültür, sanat ve din alanlarında ciddi, uzun vadeli, tutarlı bir politika geliştirilmelidir. Gençliğimiz ateizm ve deizm kıskacında fikir, inanç ve ahlak yönünden büyük bunalımlar yaşamaktadır. Buna acilen kalıcı çözümler üretilmelidir.

NOT:

"Yeter Söz Milletindir" başlıklı yazımı eleştiren saygıdeğer okuyucularıma teşekkür ederim. Ben eleştiriyi kendime yapılmış bir yardım ve destek olarak görüyor ve memnun oluyorum. Yalnız şunu ifade etmeliyim ki, eleştirinin şekli ve zamanı çok önemlidir. Ben seçimden önce din düşmanlarını sevindirmemek ve art niyetli şer odaklarına fırsat vermemek için iktidarı eleştirmem, demiştim. Bugün seçim ve siyaset geride kaldığı için, iktidarın yanlış icraatlarını rahatlıkla eleştirip ikaz ederek yol gösterebiliriz. Bir sonraki yazımda "Hangi Türkiye Yüzyılı" diye sorarak gelecek günlerde nasıl bir politika beklediğimi yazacağım, İnşaallah.