Televizyon kanallarında son yıllarda artan tarihi dizilerin, geniş kitlelere ulaştığı, şanlı mazimize ve kahramanlarımıza büyük ilgi uyandırdığı için çok faydalı buluyorum. Muhteşem Yüzyıl adlı yüzkarası dizi hariç, hemen hepsi tarihimize ve kahraman ecdadımıza saygı ve sevgi uyandırmıştır. Her ne kadar senaryolarda bazı hatalar olsa da, meydana getirdiği merak sayesinde insanlar kitaplara yönelmiş ve doğrusunu öğrenmiştir. Bu kanaatim bugüne kadar devam etmişti. Ta ki, Selahaddin Eyyubi dizisini seyredinceye kadar. Sabırları zorlayan, "bu kadar da olmaz, bu da nereden çıktı, bu nasıl senaryo" dedirten dizideki büyük yanlışlar bardağı taşıran damla oldu. Tarih araştırmacılığının ve Kudüs mefkuresinin bana verdiği sorumluluğu yerine getirmek için bu bariz hataları ortaya koymak durumundayım. Evet gerçekten dizide seyrettiğimiz bu şahıs Selahaddin Eyyubi değil ve olamaz!

ZAMAN MEKAN VE ŞAHIS GERÇEKLİĞİ

Öncelikle maksadımın "bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek" olduğunu ifade etmeliyim. Bu dizi ve filmlerde dikkat edilmesi gereken en önemli prensip, tarihi gerçeklere aykırı olmamasıdır. Bilhassa zaman, mekan ve şahıs gerçekliğine uyulması, hem seyirciye hem de tarihe karşı büyük bir sorumluluktur. İlim adamlarının ve tarihi kaynakların ortaya koyduğu gerçeklikleri esas alarak bu çerçeve içinde aşırı olmayan kurgulara yer verilebilir.

Selahaddin Eyyubi dizisinin daha birinci bölümünde bu üç gerçekliğe aykırı bir senaryo hemen dikkatimizi çekiyor. Senaryo yazarları bu bilgileri nerden almışlar, kime sormuşlar bilmiyorum. Acaba dizinin tarih danışmanı olarak bu konuda yetkili bir kaç isim belirlenmiş midir? Yoksa sadece kitap ve tarihi kaynaklarla mı yetinilmiştir? TRT veya Akli Film, yapacağımız yapıcı eleştirilere cevap vermeye tenezzül ederse, bu danışmanları ve tarihi kaynakları belirtmelerini rica ediyorum
Bu dizinin birinci bölümde en önemli eksiği Kudüs'ün 15 Temmuz 1099 yılında işgaliyle sonuçlanan Birinci Haçlı Seferi'ne çok az yer verilmesiydi. Ayrıca Nureddin Zengi'nin babası İmadüddin Zengi'nin kendisi değil adı bile yoktu.

Dizinin çekim, casting, dekor, kostüm yönünden eleştirisini bu işin uzmanlarına bırakıp, sadece zaman, mekan ve şahıs gerçekliğine aykırı yönlerini maddeler halinde sıralamak istiyorum:

1. Selahaddin Eyyubi'nin babası Necmeddin Eyyub, Musul Atabegi İmadüddin Zengi'nin dostu ve akranıdır. 1131 yılında Abbasi Halifesi ve Atabeg Karaca Saki ile İmadüddin Zengi Tikrit yakınlarında bir savaşa tutuşuyor. Sonunda yenilince Tikrit Kalesi'ne sığınıyor. Vali Necmeddin Eyyub, halifenin öfkesini göze alarak ona yardım ediyor. İmadüddin Zengi bu badireyi atlatınca Musul'a dönüyor ve Necmeddin Eyyub'un bu iyiliğini hiç unutmuyor

2. Selahaddin Yusuf 1138'de Tikrit'te doğmuştur. Babası Tikrit Valisi Necmeddin Eyyub (Ölümü 1173) annesi ise Selçuklu Harim Emiri Şehabeddin Mahmud bin Tokuş'un kız kardeşidir. Selahaddin'in erkek kardeşlerinin adları Turanşah, Şehinşah, Tuğtegin, Börü, Adil; kızkardeşinin ise Rabia'dır.

3. Selahaddin Yusuf'un doğduğu 1138 yılında Musul Atabegi İmadüddin Zengi'dir. (D.1087 Halep - Ö. 1146 Caber) Nureddin Mahmud Zengi ise onun oğlu ve şehzadelerden sadece biridir. Seyfeddin Gazi, Kutbüddin Mevdûd,, Nusretüddin Mîrmîran adlı erkek kardeşleri ve bir kız kardeşi vardır.

4. Selahaddin daha üç aylıkken babası Necmeddin Eyyub, Bağdat Emiri Behruz tarafından valilikten azledilince, Musul'a eski dostu İmadüddin Zengi'nin yanına gitmiş, 1140'ta Ba'lebek şehri feth edilince oraya vali olarak gönderilmiştir. Bu yıllarda Dımaşk (Şam) Tuğteginlilerin idaresinde olup, Zengiler ancak 1154 yılında bu şehiri ele geçirebilmiştir. Dizinin bu yıldan önce Şam'da geçmesi büyük bir hatadır.

5. Selahaddin Yusuf'un iki yaşından itibaren çocukluğu ve gençliği Şam'da değil Ba'lebek şehrinde babasının yanında geçmiştir. Onun evlatlık olarak Nureddin Zengi'ye veya başka birisine verildiği hiçbir kaynakta yoktur.

6. İmadüddin Zengi 1144'te Urfa'yı Haçlılardan geri almış ve 1146'da Caber Kalesi'nin kuşatılması esnasında şehit edilmiştir. Büyük oğlu Seyfeddin Gazi Musul, kardeşi Nureddin Mahmud ise Halep Atabegi olmuştur. İmadüddin Zengi ölünce Ba'lebek şehri, Dımaşk Atabegliğinin idaresine geçmiş, Necmeddin Eyyub bu şehirde kalmıştır. Selahaddin'in amcası Şirkuh ise Halep'te Nureddin Zengi'ye tabi olmuştur.

7. Nureddin Zengi 1147'de Dımaşk Naibi Muinüddin Üner'in kızı İsmetüddin Amine Hatun ile evlenmiş, iki oğlu bir kızı olmuştur. Oğlu Melik Salih İsmail veliaht olarak daha sonra babasının yerine geçmiştir. Yani Nureddin Zengi'nin oğlu olmadığı için Selahaddin'i evlatlık alması söz konusu değildir.

8. Nureddin Zengi 2. Haçlı seferinde Dımaşk Atabegine yardım etmiş ve Haçlıları Yağra'da yenmiştir. Daha sonra 1154'te Dımaşk'ı zapt ederek hakimiyeti altına almıştır. Zengilerin Şam'a gelmeleri ancak bu tarihten sonradır.

9. Nureddin Zengi, Ba'lebek valisi Necmeddin Eyyub'u Dımaşk valiliğine tayin etmiştir. Selahaddin Şam'da amcası Şirkuh'un yanında komutan yardımcısı olmuş, daha sonra Dımaşk Şahneliğine (emniyet müdürlüğü) getirilmiştir. Selahaddin Eyyubi, serhat gazisi olarak değil, orduda bir komutan olarak yetiştirilmiştir.
10. Gelelim Askalan kuşatmasına. Dizinin birinci bölümünün sonu ve ikinci bölümün neredeyse tamamı Askalan şehri etrafında döndüğü için bu konuyu tekrar araştırdım. Elde ettiğim bilgiler maalesef senaristlerin pek hoşuna gitmeyecek. Çünkü çok basit bir hesaplama yapsalardı, 15 yaşında henüz bıyıkları yeni terlemiş bir genci yani Selahaddin'i yedi arkadaşıyla birlikte Askalan'ı kurtarmaya göndermezlerdi.

Askalan şehri Gazze'nin güneyinde, Yafa'ya 60 kilometre mesafede bulunan Suriye'nin gelini diye meşhur olan tarihi bir Filistin şehridir. Hadisi Şerifte İki gelinden biri diye tavsif edilen şehir Askalan, diğeri de Gazze'dir. İlk defa Hz. Ömer zamanında 640 yılında fethedilmiştir.

Haçlılar Kudüs'ü 1099 yılında işgal ettikten sonra Filistin'in bütün sahil şeridini ele geçirmişlerdi. Geriye sadece Askalan kalmıştı. Burası Fatımilerin hakimiyetinde olduğu için Haçlı saldırılarından kendini koruyabiliyordu. Yılda dört defa gemilerle Mısır'dan yardım geliyordu. Haçlılarla Mısır arasında bir sınır şehri olduğu için Fatımiler burayı bir askeri üs olarak kullanıyorlardı.

1124 yılında Akka'nın kuzeyinde bulunan Sur şehri işgal edildiğinde Askalan'ın kuşatılması da gündeme gelmişti. Daha sonra İkinci Haçlı Seferi sırasında da yine Askalan'a saldırı düşünülmüş ama bir türlü gerçekleşmemişti. Haçlılar 1132 yılından itibaren Askalan'ı ele geçirmek için çevresinde yeni kaleler inşa etmeye başladılar. Sekiz on mil mesafede dört kale ile Askalan'ın adeta etrafını çevirdiler. 1150 yılında Askalan'ı işgal etmek için hazırlıklara başladılar. Harap halde olan Gazze'yi imar ederek Fatımi hücumlarına karşı bir savunma mevzisi haline getirdiler. Buranın kontrolü ise Tapınak şövalyelerine verildi.

ASKALAN KUŞATMASI

Artukoğulları 1152 yılı Kasım ayında Kudüs'ü fethetmek için kuşattı. Ancak Haçlılar bu savaştan galibiyetle çıkınca moralleri düzeldi ve Askalan'ı kuşatmaya karar verdiler. Kudüs Kralı Baudoin 25 Ocak 1153'te Askalan'a gelerek şehri karadan kuşattı. Sayda Hakimi Gerard ise 15 gemilik filoyla denizden kuşattı. Fatımi Halifesi Ez-Zahir Bi-Emrillah bu haberi alınca derhal bir donanma hazırlanmasını emretti.

Bu arada yardım çağrıları üzerine Nureddin Zengi Askalan'a doğru Dımaşk Emiri Mücirüddin Abak ile Mayıs ayında yola çıktı. Ancak Banyas önlerinde anlaşmazlık baş gösterince sefer yarıda kaldı. Nureddin Zengi'den yardım isteyen Askalan Emiri değil, sünni olan İbni Salar adlı Fatımi veziriydi.

70 kadırga ve birkaç büyük gemiden meydana gelen Fatımi donanması Haziran ayında şehre ulaşınca Gerard'ın filosu geri çekilmek zorunda kaldı. Fatımiler şehre girerek yardım malzemelerini ulaştırdılar. Büyük moral bulan Askalan halkı şehirlerini daha güçlü bir şekilde savunmaya devam etti. (Bu kuşatmada Gabriel diye birisi yok.)

Haçlılar doğu tarafındaki Kudüs kapısına şiddetli saldırılara başladılar. Surlara yaklaştırdıkları büyük kuleler Müslümanlara çok zarar veriyordu. Bu yüzden kuleleri yakmak için odunlar toplandı. Fakat kuleler yakılırken rüzgarın ters esmesi sebebiyle surların bir kısmı çöktü. Bu gedikten girmeye çalışan Tapınakçıların reisi Bernard ve kırk şövalye Müslümanlar tarafından kılıçtan geçirildi. Ne yazık ki Askalanlılar bu zaferi paylaşamadılar. Aralarında çıkan münakaşa kanlı kavgalara kadar vardı. Bu bölünme onların sonunu hazırladı.

Halbuki Haçlılar son olayda çok sayıda şövalyenin ve askerin ölümü yüzünden kuşatmayı kaldırmayı bile düşünüyordu. Fakat Müslümanlar arasında çıkan bu kavga onların tekrar şiddetli bir saldırıya geçmesine yol açtı. Kuşatmanın uzaması ve kayıp sayısının artması ile moralleri bozulan Askalan halkı, sonunda aman dileyerek şehri teslim etmeye karar verdi. Üç gün içinde şehri boşaltmaları şartıyla, Kral onların sağ olarak çıkıp Mısır'a doğru gitmelerine izin verdi. Yani şehirde bir katliam yapılmadı.

19 Ağustos 1153 tarihinde işgal edilen Askalan, Kral'ın kardeşi Yafa Kontu Amaury'nin idaresine verildi. Bu Haçlılar için çok önemli bir zaferdi. Artık gözlerini Mısır'a dikmiş, Fatımilere saldırmaya hazırlanıyorlardı. Ancak bir yıl sonra Dımaşk'ı hakimiyeti altına alan Nureddin Zengi'nin de hedefinde Mısır vardı. Bu kıyasıya yarış 1169 yılında Şirkuh ve yeğeni Selahaddin'in Mısır seferiyle sona erdi. Zengiler Mısır'a hakim olup Fatımi devleti ve hilafetini lağv etti. Böylece Müslümanların tek temsilcisi Abbasi Halifesi kaldı. Bu da İslam Birliği'nin sağlanması açısından çok önemliydi.

NUREDDİN ZENGİ'NİN ÜÇ GAYESİ

Zaten Nureddin Zengi, Abbasi Halifesine gönderdiği mektubunda hayatının üç gayesini şöyle açıklıyordu: Birincisi Fatımi Hilafetini kaldırarak İslam Birliğini sağlamak. İkincisi Kudüs'ü fethederek Haçlı işgaline son vermek. Üçüncüsü de Hadisi şerifteki müjdeye nail olmak için İstanbul'u fethetmek. Bunlardan ancak birini gerçekleştirebildi. Kudüs fethi ise Selahaddin Eyyubi'ye nasip oldu.

Nureddin Zengi 1174 yılında ölünce yerine 11 yaşındaki oğlu Melik Salih İsmail geçti. Yaşı küçük olduğu için annesi ona vesayet ediyordu. Selahaddin Eyyubi iki sene sonra Nureddin Zengi'nin dul hanımı İsmetüddin Amine ile evlenince, oğlunun direnci de yok oldu. Böylece İslam devletleri arasında birlik sağlandı.

Görüldüğü üzere tarihi gerçeklerle örtüşmeyen zaman mekan ve şahıslara dayanılarak yapılan hayali kurgular, diziyi inanılır olmaktan çıkarmıştır. Selahaddin Eyyubi'nin hayatı öyle kahramanlıklarla doludur ki, bu şekilde gerçek dışı kurgulara hiç ihtiyaç yoktur. Onun hayatını adadığı Kudüs fethi, hakkıyla anlatılabilse başka bir senaryoya gerek kalmaz. Umarım gelecek bölümlerde aynı hatalar tekerrür etmez.