Kudüs-ü Şerif, Haçlı Ordularınca 15 Temmuz 1099'da işgal edildiğinde pirimiz, Yesi köyünde altı yaşında bir çocuktu. Yedisinde hem yetim ve hem de öksüz kalan, Arslan Baba'nın himayesinden sonra Hemedani’nin ocağında seyr-ü sulük eden Hâce Seyyid Ahmed Yesevi Hazretleri; Seyhun kıyılarından Kızılkum'a, oradan Horasan'a; Hârezmi'yi, Selahaddin'i, Sultan Sencer'i ve temelleri atılan Osmanlı'yla Bektaş-ı Veli'yi, Sarı Saltuk'u, Ahi Evren'i, Şeyh Edebali'yi ve daha nicelerini; Amuderya ve Siriderya'dan; erenleri, alperenleri, kalperenleri oluk oluk, fevc fevc, berren ve bahren Anadolu'ya akıtan erbâb-ı esrarın, sırrı halen mahfuzlarından sermuhafız olarak, serveri serbülend Efendimizin yoluna fedâ nice muhafızlar yetiştirdi!
Bir gün o muhafızlardan birine;
“Evlâdım! Sakın ola, gittiğin yerde ‘Allahlık’ ve ‘Peygamberlik’ dâvâsında bulunmayasın!” diye tembih etti.
Tâlip şaşırdı;
“Tövbe hocam! Hiç öyle şey olur mu?”
“Olabilir evlâdım.”
Genç derviş anlayamadı.
“Nasıl olur efendim?”
Sermuhafız, büyük veli;
“Her istediğinin olmasını istemek, ‘Allahlık’ iddiasında bulunmak, her sözünün dinlenmesini istemek de ‘Peygamberlik’ dâvâ etmektir” dedi.
Ve ilave etti:
“Çünkü biz âciz kuluz. Yalnız Allah'u Teâlâ'nın istediği olur ve yalnız peygamberin aleyhimüsselâm sözüne mutlak itaat edilir” buyurdu.

Derler ki Pirimiz Hâce Seyyid Ahmed Yesevî; altmışüç yaşına geldiğinde yer altında bir hücre yaptırarak; “Resûl aleyhisselâm, bu yaşta dünyadan ayrılmışken benim yeryüzünde durmam Onu sevmeye yakışmaz” dedi. Kalan ömrünü o hücrede geçirerek vefatına kadar burada ibadet ve riyâzetle meşgul olarak Mele'ul Alâ'nın tecellilerine layık olma cehdiyle ''Dünya'ya kapalı Allah'a açık'' o dar, küçük ve karanlık yeraltında ki hücresinde adeta mezarında, vefat ettiği yüzyirmiüç yaşına kadar yaşadı.
(...)

Düşmanla savaşın ve bu savaşta ulaşılacak zaferin sadece kurşun, bomba, füze ve teknolojiyle olacağını zannedenler için Bedir'de, Malazgirt'te, Ayn Calut'ta ya da 26 Eylül 1371'de 800 Osmanlı akıncısının 70.000 kişilik Sırp ordusuyla karşı karşıya geldiği Çirmen Savaşı'nda ve Çanakkale'de olduğu gibi sayı ve mühimmat üstünlüğünün, inanmış bir avuç mücahid karşısında hiçbir etkinliğinin olmadığı gerçeğini Gazze'de bir kez daha gördük!
Bir kez daha inandık ve iman ettik ki; “Nice küçük ve inançlı topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle, büyük fakat inançtan yoksun nice orduları, kalabalıkları bozguna uğratmıştır.'' Bakara 249

Gazze cenginin cengaverleride, mukâtele sanatını sadece Katyuşa Füzeleri ve Yasin 105 tanksavar roketleriyle yapmıyorlar!
Manevi kuvvenin herşeyden daha mühim olduğu şuuruyla; istiğrak hâline dalıp çıkan, deruni bir tefahhusla yaşayan, kalpleri; huzur, mâna ve şevkle dolan, aklın idrak mülâhazasından Vecd-i Likâ’ya oradan Mülk-i Vecd’e yol alarak, yüreklerine inen sekinetle vecd'en vecd'e dalan erbab-ı esrarın çağdaş muhafızlarından olan Ümmetin övünç kaynağı Gazze'li mütevekkil cengaverler, günümüzün Aliyyu'l Murtazası, Alparslan'ı, Selahaddin'leri, Ömer Muhtar'ları, Şeyh Şamil'leri oldular elhamdulillah! Dedeleri Şeyh Kassam Hazretlerinin yüzünü kara çıkartmadılar!

Gözlerimizin önünde 45 gündür süren bu kanlı insan avında, katiller sürüsü siyonist rejim, şehid İzzettin el Kassam'ın iki evladına kafayı fena taktı! Ama halen ne yaptılarsa bulamadılar!
Biri Ebu Ubeyde diğeri ise Kassam Tugaylarının Genel Kurmay Başkanı Muhammed Diyab İbrahim el-Masri, nam-ı diğer Muhammed DAYF (misafir)
Bombaladıkları her yeri özellikle bu iki Kassami'yi yok etmek için vuruyor ve her yerde bu iki cengaveri arıyorlar.

Kozmik Cenkin merkez üssü olan Beyt'ul Makdis ve çevresinde, fiziki ve metafiziki her imkanı kullanarak istihbarat toplamaya çalışarak operasyonlar yapan şeytanilerin tüm imkanlarını seferber etmelerine rağmen halen amaçlarına ulaşamamış olmalarına bakınca, süregelen katliamlarda İsrail'in görünmeyen cünud'uşşeytanlarınında acziyet içinde oldukları şüphe götürmeyen bir gerçek olarak ehline alenen ayân oldu artık!

Beth Ha-Mikdaş’a hologram kursalar, İbn'ul Arabi'nin Merih’e bıraktığı işareti bulup, bukağılılarla temasta kursalar kozmik cenkte de yenilen Satanist teröristler; tüm teknolojik imkanları seferber ettikleri yetmezmiş gibi; habis tayfanın cümlesinden, kabalist hahamları vesilesiyle istihbarat almaya çalışıyorlar ve başaramıyorlar elhamdulillah!

Dünya'da en ketum yapılanmaya sahip olan Kassam örgütlenmesi, Kudüs'ün düştüğü günden bu güne 106 yıldır, özelde 40 yılı aşkın bir vakittir tasfiye edilip çökertilemediyse bundan çıkartılacak sonuç ortada değil midir?

Ümmetin yüzakları; Efendimiz gibi küçük yaşta öksüz ve yetim kalan Kassam'ın çocukları; riyazet ve tezkiye için Pirimiz Ahmet Yesevi gibi yeraltındaki hücrelere/tünellere girmek için altmışüç yaşını beklemiyorlar.
Tüm fikri ve zikri kazanımlarını, hâssâ, letaif ve melekelerinin aktif modda sulük-u seyri için; Ulum-i İslamiyye'den ve hafızlık eğitiminden tutun, virdlere, itikaf prensipleriyle düşmana kalkan olan havas'ul havas oruca kadar, Yesevi ekolün nefy'u isbat zikriyle fenâ makamında at koşturacak aşamalara ulaşabiliyorlar.

Mele’ül Alâ’dan lütfolunan tecelliyle aralanan gök kapılarından fevc fevc yağan sekinet, evlad-ı Kassam'ın kapıları ardına kadar açık olan gönül ve yüreklerinden çûş ederken, Ehlullah'ın şükür secdelerinde, sadr’a sığmayan bahr-i umman olan gözyaşları tünellerdeki toprak zemine boşunamı düşüyor zannediyorsunuz?

Dilini huşû ile damağına koyan evlad-ı Kassam, tek nefeste yedi değil yetmiş tevhidi sır'ra vururken, suretlere kapattığı gözleriyle sirete nazar etmekte, selefe halef olma, vâris olma vaktinin zikrullah deminde, kırk kerre erbain riyazetinin uzletinde kanatlanan melekelerini, kuvvelerini, hâssalarını sadece birbirine bağlamıyor, Taptuk Emre'den Ahmed Yesevi'ye, Şah-ı Nakşibend'den Selman-i Farisi'ye, Şehid-i Kerbelâ'dan, Şühedâ-i Bedir'e-Uhud'a ve ''kardeşlerimi özlüyorum'' diyen tüm sırların zahiri, Elf-u Elfin salat ve selam Ahmed-i Mahmud-u Muhtar, serveri serbülendimiz Muhammed Mustafa'ya; Erenler, Alperenler, Kalperenler gibi, Devlet-i Âli Muhammed’in kozasında uçuşan kelebeklere dönüşüyorlar! Atılan her bombada, düşen her füzede, Gazze'de tarlalara ekilen her çocukta...

''YA-SİN Ve’l Kur’an-il Hakim'' okuyarak düşmana kılıç vururken, ''Ve ceaInâ min beyni eydîhim sedden ve min h'aIfihim sedden feağşeynâhüm fehüm lâ yübsirûn'' ‘’Önlerinden ve arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. (O kafirler) Baksalar da görmezler!’’ dediklerinde, Hicret için hânelerinden çıkan iki arkadaş gibi görünmez oluveriyorlar...

Bu cengaverlerin en seçkinlerinin; kendi aralarında iletişim sağlamak için herhangi bir mekanik aygıta dahi ihtiyaç duymayacak kabiliyette olduklarını yazsam ''yok artık, hadi canım'' diyenlerin çıkacak olması normaldir! Bu ifadeye bile itiraz edeceklere; ''bilinçaltı frekanstan 4-8 hz aralığındaki Theta’ya istedikleri an geçebildikleri için telepatik iletişim onlar için çocuk oyuncağıdır'' desem e beni taşa tutacakları için bu akıllara zarar yaklaşımı da yazmamalıyım diye düşünüyorum.

Ey dünyevileşmenin getirdiği zaafiyetle masiyet girdabına düşmüş, eli, gözü, kulağı, midesine haram girmediği gün kalmadığı için yaratılıştan kendilerine verilen manevi kuvvelerinin tamamı kapalı yada uyku modunda, gaflette olanlar; Mukatelenin, Metafizik ve Kozmik savaşın şehidler taburu Kassamiler; Hüdhüd gibi bakmışsınız Sebe’de Melike Belkıs’ın divanını izliyordur, göz açıp kapayıncaya kadar arşı/tahtı getirenlerin içindedirler belki, belki Zülkarneyn’in gemisine binmiş, ruh; cesede galip olmuş, bast-ı zaman’la boyut üstü boyutta, tayy-ı mekân’la imkan dışı mekandadırlar!
Süleyman’ın tahtının muhafız ve murabıt(a)ları, Beyt'ul Makdis'te İsra ve Mi'rac halinde hem tüm seslere açık ve hem tüm seslere kapalı bir şekilde Sad Suresi’nden, Neml Suresi’ne akıyorlardır belki kimbilir?
Kimbilir şeytanilerin her yerde aradıkları Kassam'ın o cengaver çocukları;
Sabah, Ayasofya
Öğlen, Horasan
İkindi, Aksa
Akşam, Ravza
Yatsı, Kabe'de
Teheccüd vakti, tünellerdedirler...

Kimbilir?
(...)

Hoca Ahmed Yesevi Hazretlerinin Türkistan’daki camii üzerinde şu ayet yazılıdır:
“Gaybın anahtarı O’ndadır. O’ndan başka kimse gaybı bilmez.”
''Yaratılmışların algı ve idrâk sınırlarının ötesinde bir âlem olan gayb’ın anahtarları O’nun elindedir; O’ndan başka hiç kimse gaybı bilemez. O, karada ve denizde ne varsa hepsini bilmektedir. O’nun bilgisi dışında, ne dalından bir yaprak düşer, ne de toprağın derinliklerine bir tohum; evet, canlı-cansız, yaş, kuru hiçbir şey yoktur ki, varlık kanunlarının yazılı bulunduğu apaçık bir Kitapta kaydedilmiş olmasın.'' En'am 59
(...)

Evlad-ı Kassam biliyor ki; Hakk'ın safında savaşıyor olsalarda haşa Allah değiller! Her istedikleri de, imtihan mucibince olmayacak!
Ve biliyorlar ki istedikleri kadar müslümanlara ve liderlerine seslensinler Peygamber de değiller, her sözleri dinlenmeyecek!

Bu kozmik cenkte, Gazze'li Kardeşlerimiz Kassam'ın cengâverleri ve Devlet-i Âli Muhammed'in fedailerinin zaferi, küffara verilen mühletin nihayete ermesi için; Kur'an, tekbir, tehlil, tahmidler, tesbihatlar okuyalım.
Hâcet, teheccüd, tesbih namazları kılalım.
14 secde yapalım!
Hurûf-u Mukattaa'nın 14 harfini okuyalım!
14 harften 3'ünü (HA MİM - SİN) zikir ve dua niyetiyle H M S'lı mücahidlerin zaferi için haassaten en az 7 kez okuyalım!

ح
م
س

حم  س

Ol Kadirim kudret ile bir baktı
Mesut olup yer altına girdim işte
Garip kulun bu dünyadan geçti gitti
Sırdaş olup yer altına girdim işte.

Zikrederek, şükrederek Hakk’ı buldum
Âşık olup, kınanarak candan geçtim
Ondan sonra “teklik” içkisinden bir damla tatdım.
Peygamber’e yoldaş olup yer altına girdim işte.

Yaşım altmışüçe yetti, bir gün yaşamamış gibiyim
Ah yazık! Hakk'a varmayan gönlüm kırık
Yeryüzünde “sultanım” diye ululanırken
Gamla dolup yer altına girdim işte.

Başım toprak, cismim toprak, özüm toprak
Yandım yakıldım da yine tertemiz olamadım
Hakk'a kavuşacağım diyen ruhum özlem içinde
Şebnem olup yer altına girdim işte.
(Hoca Ahmed Yesevi)

'neyse ki yarın var... umutların en sevdiği gün!''

Bülent Deniz
Habervakti.com Genel Koord.
Mihmandar-ı Kudüs / Kudüs Rehberi
www.bulentdeniz.com

YAZI SÖZLÜĞÜ:

İSTİĞRAK: İradesi dışında sâlikin (hak yolunun yolcusunun) kalbine ansızın gelen Rahmani tecelli ile beşerî vasıflarından soyutlanmasına yol açan hal.
TEFAHHUS: Hayat plânında var olan eşya ve hadiseleri daima ötesiyle, hikmetle anlamaya çalışmak
VECD: bir Tasavvuf ıstılahı. Manevi- ruhi bir hal! "kendinden dışarı çıkma" demektir. İbn Arabî'ye göre vecd, kalpten perdenin kalkması, sonra Hakk'ın esmalarının müşahede edilmesi ve gaybın mülâhazasıdır (Tahanevî, Keşşafu Istılahati'l-Filnûn, II, 1454)
VECD-İ LİKA: Tasavvuf’ta mana yolculuğuna çıkan Sâlikin bulduğu vecd’dir.
MÜLK-Ü VECD: Tasavvuf’ta mana yolculuğuna çıkan sâliki bulan ve ona hâkim olan vecd’dir.
ERBAB-I ESRAR: Manevi sırların koruyucu ustaları

CÜNUD'UŞŞEYTAN: Şeytan'ın orduları
BUKAĞALILAR: Hz. Süleyman tarafından zincirlere vurulmuş, şeytani cinler
BETH HA-MİKDAŞ: Hz. Süleyman’ın inşa ettiği Süleyman Mabedi’nin, Yahudi litaratüründeki söylenişi
RİYAZET: Nefsin beden ve dünya ile ilgili arzularını kırmak, nefsin arzularını dinin ve aklın tesbit ettiği sınırlar içinde tutmak.
TEZKİYE: Nefis, kalp ve ruhun mânevî kirlerden temizlenmesi gayreti.
HÂSSÂ VE MELEKELER: Yaratılıştan her insana verilen manevi duyu organları. Letaifler.
NEFY U İSBAT: Nefes tutularak “Lailahe illallah” Kelime-i Tevhîdin zikredilmesiyle gerçekleşen zikir yöntemi. Dil ile değil, kalp ile zikir.
MELE’ÜL ALÂ: Sad Suresi 69. ayette geçen bir kavram! Hakikatini sadece Allah'ın cc bildiği ulu bir makam. Mana aleminde bir yüce/seçkinler topluluğu
BAST-I ZAMAN: Zamanın genişlemesi, bereketlenmesi, az zamanda çok şey yaşamış ve yapmış olma hâli
TAYY-I MEKÂN: Mekânı aşmak, bir anda değişik yerlerde görünebilmek