Aksa Tufanı'nın 90. cı günüydü sanırım. Kendisiyle en az 3 kez birlikte Kudüs'e gittiğimiz bir kardeşim aradı.
''Abi hakkını helal et! Umre'ye gidiyorum bir diyeceğin var mı?'' diye sordu!
''Var!'' dedim.
''Buyur'' dedi.
''Hangi yüzle Sahib'ul Mi'rac, Muhammed Mustafa'nın huzuruna çıkacaksın'' dedim.
Sustu!
Cevap vermedi.
Ne demek istediğimi anlamıştı.
''Selam'la yola çık! Selam'la var! Selam'la kal! Selam'la Dön!'' dedim.
Kısık bir sesle ''Amin'' dedi ve telefonu kapattı.
(...)

Kuşların kanat çırpışlarını duymuyor kulaklarım! Evin çatısına konup şarkılar söyleyen martılar ne vakittir uğramıyor. Ara ara balkona gelen karga haftalardır yok, görünmüyor. Güneş garip bir şekilde soğuk ve karanlık! Gecelerin kandili ay saklıyor hüzmelerini. Haliç'in sularına vurmuyor şavkı.

Çocukluğumun kurban bayramları geliyor aklıma. Dedemin bahçesinde kesilen kurbanın kanı aksın diye kazılan çukur. Kurban, gözlerini eğreti bir şekilde kapamış olan plastik çuvalın aralıklarından beni görebiliyor muydu acaba? Ya da başucunda bıçağını bileyen kasabı.
İdrakindemiydi boynunun dipsiz bir uçurumun kenarında olduğunun? Birazdan o uçurumdan aşağı düşeceğinin?

Daha ne kadar derin bir hüzün, acizlik ve çaresizlik girdabında debelenip duracağım.
O girdap neden tavaf istikametinde dönüp duruyor ve her şavtta büyüyor büyüyor ve bir kuyuya dönüşüyor?
Düşsem, Yakub'un oğlu da orada mıdır?
Bir ses çalınıyor kulağıma... ''Bu kuyu kardeşlerince vazgeçilenlerin, terkedilenlerin, kurban edilenlerin, ihanet edilenlerin kuyusu! Bu kuyu Yusuf'ların...'' diyor.
Sıyrılıyorum kıskacında ki düşüncülerimin boyumu aşan söylevinden.
Katledilen her Gazze'li masum kurbanın akan kanı o kuyuya doluyor sanki!
Ve o kuyu, dipsiz
bir dilammaya dönüşüyor uçurum uçurum...
(...)

‘’Gitme Hüseyin! Bu Küfelilere güvenme...’’
‘’Şartlar müsait değil! Sabret! Şimdi sırası değil!’’
‘’Yezid’le kavgaya tutuşma! Şartların olgunlaşmasını bekle!’’
‘’Babanı ve ağabeyini hatırla! Onlardan ve olanlardan ders çıkar! Seni seviyorlar ama yarı yolda koyarlar!’’
O'nu sevenler bir çok gerekçe ortaya koydular.
Düşüncelerini söylediler. İçtihadlar ettiler!
Hz. Hüseyin bu ve benzeri bir çok tavsiye ve nasihate rağmen hak bildiği yoldan ayrılmadı ve dönmedi!
Ve 10 Ekim 680'de Kerbela Katliamı yaşandı.
Peygamber Efendimizin sav canından, kanından ve soyundan gelen 26 Ehl-i Beyt mensubu iki namaz arası vakitte katledildi.
Günümüz jargonuyla ''dengelerden, konjonktürden, ulusal çıkarlardan, eksenlerden, paradigmalardan'' bahseden dönemin isimleri, Küfe’ye yola çıkan Hz. Hüseyin’i yalnız bıraktıklarında hiç şüphesiz Kerbela’da yaşananları/yaşanacakları bilmiyorlardı.
Bizim, Gazze Kerbelası'nı canlı yayında izlediğimiz gibi izleme imkanları olsaydı Kerbela’ya akın ederler ve Muhammed Mustafa’nın ciğerparelerini canları pahasına korurlardı hiç kuşkusuz.

Ve Allah cc, çok geçmeden Kerbela Katliamı’nın ‘’sağlamasını’’ yaptı!
Herkesin fikri, düşüncesi, planı, şartların olgunlaşmasını beklemek gibi düşüncesi vardı!
Ama Allah’ın da bir hükmü!
Ve o hüküm tecelli etti!
Sahabelerden oluşan bir ümmetin, Hz. Hüseyin’i Kerbela'da ‘’yalnız bırakmasının, terk etmesinin, iki namaz vakti aralığında 26’sı Ehl-i Beyt’ten olan 72 kahramanın, kundaktaki bebelerden, sütten kesilmiş çocuklara kadar katledilmesinin ilahi sağlaması’’ iki yıl sonra, 682'de yapıldı. Seyyide Zeyneb annemizin arşın perdesini yırtan feryatlarına göklerden gelmesi beklenen cevap çok gecikmemişti!

Mekke'de Abdullah bin Zubeyr, Medine'de Abdullah bin Hanzala Zalim Yezid'e bayrak açmıştı!
Medine'lilerin Yezid yönetimine karşı bu tavrına rağmen Ali bin Hüseyin ise Yezid'e karşı oluşan hareketin içinde olmadığını gönderdiği bir mektupla deklare etmişti. (Taberi IV/484-485)
Abdullah bin Hanzala önderliğinde Medineliler, Yezid'in valisi başta olmak üzere Ümeyye oğullarını şehirden çıkarttı.
Mervan bin Hakem durumu Yezid'e bildirince Müslim Bin Ukbe'yi ordu komutanı olarak tayin edip Medine'ye yolladı
Müslim Bin Ukbe, Yezid adına Medine’yi kuşattı!
3 gün mühlet verdi!
‘’Ya Yezid'e Biat edersiniz ya da canınız, kanınız bize helaldir’’ dedi.
Abdullah bin Hanzala liderliğinde ki Medineliler bu tehtide boyun eğmedi. Meydan okudular.
Medine’yi korumak için Efendimiz döneminde kazılan ve daha sonra kapatılan hendeği 2. kez açtılar.
Cenk için hazırdılar.

Verilen mühletin sonunda Müslim, Medine-i Münevvere’ye girdi!
Şehri 3 gün yağmaladı.
Ensar ve Muhacirden 306 kişi katledildi. Bu katliamla Bedir Ashabından yaşayan tek bir sahabi kalmadı.
Hicri 63 yılı, Zilhicce ayıydı. Ağustos 682 senesi.
(İbn-i Kesir (El Bidaye VIII/221) bu hadisenin ardından bin kadının kocası olmadığı halde babası belli olmayan çocuklar dünyaya getirdiklerini ifade eder. Bu tecavüz sebebiyle doğan çocukların ''Evlad'ul Harre'' (Harre çocukları) adı ile anıldığını söyler (Yakut el-Hamevi, Mu'cemü'l Büldan II/249)

Kundaktaki bebeden, çocuklara, yüzünde sakalı çıkmamış gence 72 aslanın Kerbela'da ki katlinden sadece 2 yıl geçmişti.
Peygamber şehri Medine istila edildi, hürmeti çiğnendi.
Harem alanına atlarıyla girdiler. Sahabe kızlarına tecavüz edildi!
Çok geçmeden bu kez Haccac-ı Zalim Mekke'ye girecek ve mancınıklarla Kabe'yi taşa tutup yıkacak, emin beldeyi kan gölüne çevirecekti.
Hz. Hüseyin, Kerbela'ya giderken ashabtan nicelerinin bir fikri, stratejisi, yorumu, ictihadı, planı vardı! Allah'ın ise bir hükmü! Kerbela'nın sağlaması çok acı neticelenmişti!

Çağın Hüseyinleri ve Zeynebleri şimdi Gazze Kerbelası'nda!
Ve 2 milyar müslüman Gazze Kerbelası'ndan bihaber değil!
Sahabenin Kerbela'da yaşanan hadiselerden günler sonra haberi olmuştu! Bizim gibi canlı yayında katliamları izlemiyorlardı!
Allah cc, Peygamberinin sahabesine torpil yapmamıştı!
Canlı yayında kundaktaki bebelerin katledilmesini izleyen bize yapar mı?
''Şartlar? Konjonktür? Dengeler? Ulusal çıkarlarımız? Ümmetin hali? Ekonomik sarmal? Siyasi gücümüzün yetersizliği? Ticaret? Gemiler? Elimizle düzeltemesekte, dilimizle zulmü haykırdık meydanlarda ve buğzettik zalime...!?'' ya!
Mazeretler dağından yaptığımız bahaneler seddi, bizi korur mu vebalden ve yarın üzerimize yürüyecek ordulardan?
Enkazlar altında kalmış ve defnedilemediği için Gazze'nin aç sokak hayvanları tarafından naaşları yenen 7 binden fazla mazlumun ahından?
Arş-ı Ala'yı titreten Gazze'li Zeyneb'lerin arşın perdesini yırtan feryatlarından?
Harre'sini arayan bir musibet yığını dolaşıp duruyor mu başlarımızın üstünde?
Bizi recm edecek taşlar nereden toplanır? Ve hangi ağaçtandır o taşların konacağı mancınık? Garkad'tan mı yoksa?

Bilmiyorum yatacak yerimiz var mı?
Mazeret ve bahanelerin tutunacak bir kulbu olur mu?
Ne yaparsak yaralarımıza derman olur,  acılarımızı hafifletir ve vebalden kurtarır bizi?
Kim sarar sağrımıza saplanan hançerin derin yarasını
İmkan dairesinden çıkmış irademize vurulan prangalar nasıl kırılır?
Patlamaya hazır parça tesirli bir bombaya nazire eden öfkemizin pimi ne zaman çekilir
Sabra bilenmiş sıkılan yumruklar dahi kanarken sızım sızım!

Düştüğümüz bu derin çaresizlik girdabından nasıl çıkarız?
Yanıbaşında gözlerimiz bağlı duruverdiğimiz ve her gün biraz daha derinleşen acziyet kuyusu bizi içine çekerken kim bir ip salar bize?
''Va'tesimu bi hablillahi cemiy'an ve lâ TEFERRAKU'' öylece orada dururken...

Ötelerden; ''Allah'ım senin ipini bıraktık! Yenildik ve mağlub olduk! Bütün sebepler tükendi! Sen bize merhamet etmessen helak olacağız! Bize nusret et! Bizi bir araya getir ve tefrikamızı bitir! İçimizde ki beyinsizler yüzünden bizi helak etme...'' diyen Selahaddin'in duasına ''Amin'' demekten bile acizken hem de!

O derin, dipsiz, çaresizlik kuyusundan nasıl çıkarız?
Sahib'ul Mi'rac Muhammed Mustafa'nın huzuruna peki? Efendimize hangi yüzle salat ve selam getiririz?
''Sana burda yer yok! Bu kuyu kardeşlerince vazgeçilenlerin, terkedilenlerin, kurban edilenlerin, ihanet edilenlerin kuyusu! Bu kuyu Yusuf'ların...'' diyen sese seslensem ve sorsam;
''kim, bir ip salar bize?''
''Ve'tasimu bi hablillahi cemiy'an! Ve la Teferraku!'' öylece orada dururken...

''neyse ki yarın var... umutların en sevdiği gün!''

Bülent Deniz
Habervakti.com Genel Koord.
Mihmandar-ı Kudüs / Kudüs Rehberi
www.bulentdeniz.com