Küllerinden yeniden doğan Devlet-i Âli, 23 Nisan 1920’de sarıklı ve kalpaklıların (müdafa-i hukuk ve kuva-i milliye) kararlı ve fedakarca mücadeleri sonucunda; tekbirler, salavatlar, Kur’an hatimleri, Buhari okumaları ve dualarla Makam-ı Hilafete tam bağlılık yeminleriyle duvarında; ‘’ve emruhum şûra beynehum’’ ayetinin gölgesinde ilk meclisimizin açılışını yaptığı, yeni yol haritasını planlayarak ‘’Bismillah’’ dediği vakitlerde Libya'dan Gazze'ye, Kudüs-ü Şerif'ten Medine-i Münevvere'ye oradan Payitaht İstanbul'a bir çok Osmanlı toprağı düşmüştü.

Sarıklılar ve kalpaklılar, işgal altındaki payitahtımız başta olmak üzere İzmir'den Antep'e, küresel emperyalistlerin işgali altındaki önce Anadolu'yu, ardından şehid kanı döktüğü her yerde iddiasını sürdürerek tüm şehirlerin özgürlüğünü geri almak için çalışmak zorundaydı.

Kudüs-ü Şerif’in 9 Aralık 1917'de düşmesiyle biten Osmanlı Çağı’ndan sonra kurulan yeni devlet, ilk meclisiyle batıya bir cevaptı!
Türkiye Yüzyılı'nın başlaması içinse büyük zorluklar bizi bekliyordu. O günlerin zemheri soğuğunda toprağa ekilen tohum filiz vermeli, koca bir çınar olmalıydı. Küresel, emperyalist sömürgeciler; kurduğumuz genç Cumhuriyeti içimizdeki işbirlikçileri eliyle 20. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra batıya tam icabete evirmeye çalıştılar ve Anadolu'da bize asla rahat yüzü göstermediler. Siyasi yasaklar, darbeler, idamlar, katliamlar, zindanlar, ekonomik saldırılar, küresel tehtidler ve ehline sarih ama genele ketum büyük saldırılara maruz kaldık.

Anadolu'yla eş zamanlı olarak Hasan el Benna'lar ve Aliya'larla zemin değiştiren mücadele ise hiç durmadı. Bu 107 yıl içerisinde Libya'da Senusi şeyhi Ahmed eş-Şerif es-Senusi önderliğinde başlayan direniş hareketine dahil olan Ömer Muhtar, Osmanlı subaylarıyla (Enver Paşa gibi) aynı safta Kuzey Afrika İslami Direniş Hareketi'ni örgütlerken, Çanakkale'de İzzettin El Kassam, Siyon Katır Birliği'yle İngiliz saflarında Osmanlı'ya karşı savaşan Netenyahu'nun dedesiyle çarpışıyor, Trablus'tan Gazze'ye geçiyor, Filistin'de Hagana ve Irgun gibi siyonist terör örgütlerine kurşun sıkıyor, ''çıban başı İngilizdir'' diyerek ingilize karşı isyan bayrağını açıyordu.

Hiç kuşkusuz kaybettiğimizi ararken onu bizden çalanlar en değerlimizi altın tepside bize vermeyeceklerdi. İstiyorsak bedel ödeyecektik! Ödedik ve ödeme devam ediyoruz... Sadece geçtiğimiz gün; İman eden 12 havariye, İngilizler tarafından kuşatıldığında yanındaki 12 yiğitle katledilen İzzettin el Kassam'a gönderme yaparcasına şehid edilen 12 aslan parçası bile bu bedelin son fedailerindendi.

Gazze'yi vuranlarla, Mehmetçiği vuranlar hiç kuşkusuz aynı merkeze bağlı ve sadece piyonları ve tetikçileri farklıdır. Hiç kuşkusuz Pentagon'da ki siyonist çete dahil olmak üzere belirli merkezlerin uykusunu kaçırdığı için Kudüs'e giden yola konulan kapalı kapıların kilitlerini açacak olan El Bab, Afrin, Barış Pınarları, Fırat Kalkanı, Pençe-Kilitle sınır ötesinde ''HERVELE'' yapan Mehmetçik'e rahat vermeleride beklenemez.

2018'de Azez, Afrin ve İdlib’i kapsayan bir programla Kuzey Suriye'ye gitmek nasip olmuştu. Gaziantep'ten araçla Kilis’e geçmiş Bab'usselam lojistik merkezinde kısa bir mola verdikten sonra Öncüpınar sınır kapısından geçerek Azez’in içlerine ilerlemiştik. Mehmetçiğin kontrolü ve koordinasyonu altındaki bölgelerdeki karargahlardan, kontrol noktalarından geçerken ellerini öpmek için ziyaret ettik, zemzem tadındaki çaylarından içtik ve kucaklaştık. Hal hatır sorduk, dua aldık, dua ettik. Mehmetçik İdlib ve Afrin'de ''Abi Kudüs'ün kokusunu alıyoruz'' diyordu.

Kudüs'ün kokusu, Gazze'den yükselen kara dumanların içinden barut kokusuna karışıyor şimdi. Gez, göz, arpaçık üçlüsünden, sniper'ın dürbününden bakarsak görebileceğimiz Gazze'nin gözleri ise Kuzey'den gelecek olanda...

1516'da Kudüs'e gelen Yavuz hiç kuşkusuz kendinden önce Selahaddin Eyyubi’nin, Artuklu’nun, Harzemşah’ın ve ehl-i sünnet ekolden süregelen silsilenin devamı olarak 16 aşireti Beyt'ul Makdis civarına yerleştirirken; Kudüs üzerinde kanlı planları ve emelleri olanların tevessüllerinden asla vazgeçmeyeceklerini biliyordu. Vakti geldiğinde o uç beylerinin ve aşiretlerin yazacakları destanlar malumdu. Muhtarilerin Kuzey Afrika'da yazdıkları destanlar gibi! Devlet-i Âli’nin İngilize sıktığı kurşun olan Kassamilerin ufuktaki beyaz bulutlar gibi direniş yıldızlarını doğuracağını da hakeza!

401 yıl 3 ay 6 gün boyunca hizmetinde bulunduğumuz Kudüs-ü Şerif, Yavuz Sultan Selim’le 30 Aralık 1516’da Devlet-i Âli Osman’ın himayesine girmiştir.
Bu himaye döneminde ise huzur bulanlar en çok yahudiler olmuştur.
Kökleri Ben-i Kaynuka'ya, Ben-i Kurayza'ya ve Ben-i Nadir'e dayananlar.
Hayber'liler ve Yesrib'liler!
Tarih boyunca kafası kesik tavuk gibi oradan oraya koşturan, bir araya gelerek bir dernek bile kuramamış olan yahudiler defaatle bulundukları bölgelerden sürüldüler. Yüzlerce yıl önce Vespasian ve Titus eliyle, daha evvelinde ise Nebukadnezar'la, yakın tarihte ise Endülüs ve Avrupa'dan, Hazara'dan...
Ve bugün gelinen noktada, siyonistlerin katliamları sebebiyle yahudiler; bu kez bir coğrafyadan ya da mekandan değil tüm insanlığın kalbinden sürülüyor.
Ve bizzat "ben yahudiyim" diyerek Torah'tan ayetler okuyan Netenyahu, işbirlikçileri ve destekçileri buna sebep oluyor.
İsrail, bu saatten sonra tüm Gazze'yi alsa ne?
Yaşadığımız bu zamanda, zeminlerini tamamen kaybettiler artık!
Aklı başındaki Yahudiler, bu zulümler böyle devam ederse dünya da artık hiçbir yerde emniyet içerisinde olamayacaklarını görmüyorlar mı?
Erdemli İbraniler, Museviler, Yahudiler, İsrailoğulları ayağa kalkmalı ve Siyonizm'in kendilerine hazırladıkları korkunç sonu görmeli ve buna bir dur demelidirler! Çünkü sırtlarını dayayarak kendilerine ülke kurdurttukları küresel, sömürgeci, soykırımcı emperyalistler bu katliamı durdurmayarak en büyük kötülüğü en başta siyonizm karşıtı yahudi, musevi ve ibrani topluluklara yapmaktadırlar.
Ey bu zulmü işleyen sömürgeci emperyal uşakları siyonistler ve bu büyük zulme sessiz kalan yahudiler;
Sürüldünüz!
Tüm insanlığın kalbinden...
Farkında mısınız?
Dünya da hiç bir yer artık sizin için emniyetli olmayacak.
Bir himayeye muhtaç olduğunuzda ise Tayyip beyin dediği gibi; ''Bizim himayemizi arayacaksınız!''
Tabi sizin için artık çok geç değilse...

Sadece mazlum Filistin halkını, topraklarını ve ilk kıblemizi değil; emperyalistlerin ve siyonist rejimin utanç vericiliğinden, kendilerini de kurtaracağımız; Ben-i İsrail'in dindar, mütedeyyin ve Siyonizm karşıtı Musevilerine ayrıca sesleniyor ve diyoruz ki;

Hanuka Günü, Pagan Yunan Kralı Antiohus ve ordularının tasallutundan, BET AMİKDAŞ'ın (Süleyman Mabedi) kurtarılarak, putperestlerden ve dönemin Siyonistlerinden SÜLEYMAN MABEDİ'nin temizlenip, 8 kollu ŞAMDAN, MENORA'yla Mabedin aydınlatılması gibi...
Biz de,
BEYT'UL MAKDİS'imizi; Putperest, Kabalist, Satanist Siyonistlerden kurtararak, avlusunda 12bin kandil yakarak aydınlatacağız inşaAllah!
Yavuz'un Kudüs'ü fethinde olduğu gibi!
Bu kez 12binbir, kandil yakacağız!
"Arkasına sığınacak ağaç bile bulamayacaklar" sözü tecelli ettiğinde iş işten çoktan geçmiş olacak!
Göreceksiniz!

Sadece Mescid-i Aksa'yı değil; tüm dünyayı karanlıklardan kurtarıp aydınlatmak için kandillerinde yakılmak üzere zeytin yağları ne ki, biz; Mevlid'inin Kandilleri nur olsun için Gazze ve Mehmetçiğimizin şehid Kanlarını yüce makamına arz ediyoruz yüce Nebi'nin!
Ey Sahib'ul Mi'rac, Eb'ul Kasım aleyhisselam:
El Bab, Afrin, Barış Pınarları, Fırat Kalkanı, Pençe-Kilitle ayağa kalktık!
Onlar ise bunu gördüler!
Ama biz ahdettik!
Tüm karanlık yapılar, nurunuz(d)a boğulacak!
Söz!

''neyse ki yarın var... umutların en sevdiği gün!''

Bülent Deniz
Habervakti.com Genel Koord.
Mihmandar-ı Kudüs / Kudüs Rehberi
www.bulentdeniz.com