Türkiye tarihi günlerinden birini yaşıyordu!
Dünya'nın gözü-kulağı Ankara'daydı!
Türkiye Büyük Millet Meclisi, günlerdir süregelen vahşet karşısında olağanüstü toplanmış ve tarihi Filistin oturumu başlamıştı.
Gong çalmış ve Meclis Başkanı sözlerine başlamıştı:
''Sayın milletvekilleri;
Günlerdir süren İsrail vahşeti karşısında dünya sessizliğini sürdürmekte ve her geçen gün katledilen masum insan sayısı artmakta, çocuklar katledilmektedir. İsrail, bir terör örgütü gibi davranarak hukuku hiçe saymakta ve sivilleri katletmeye devam etmektedir.
Bu yüce meclis bugün; tarihi sorumluluklarından birini daha ifa etmek için olağanüstü toplanarak yaşananlar karşısında insani, tarihi, milli ve vicdani görevini yapmak için maşeri vicdan önünde bir kez daha sınanmaktadır. Türkiye bu hukuksuzluğa ve soykırıma asla sessiz kalamaz ve kalmayacaktır!''

(Meclis sıralarında alkış tufanı kopar)
''Sayın milletvekilleri;
Ortadoğu, uzun yıllardır trajik olaylara sahne olan, barış, istikrar ve huzuru arayan bir bölgedir. Bu sorununun temelinde, İsrail'in terör politikaları yatmaktadır ve bu durum Filistin halkının meşru ve haklı beklentileri doğrultusunda çözümlenmediği müddetçe, bölgemizde kalıcı barış, istikrar ve huzurun temin edilmesinin mümkün olmadığı da bir gerçektir. Ortadoğu'da adil, acil, kalıcı ve kapsamlı bir barış ancak Filistin halkının meşru haklarının tanınmasıyla mümkün olabilecektir.
Meşruiyetini yitiren İsrail’in bölgeyi terörize etmesi, masum sivilleri katletmesi, okul, hastane, cami ve kiliseleri bombalaması b
aşta BM olmak üzere uluslararası kuruluşların ve devletlerin bu cinayetler karşısında üç maymunu oynaması ise asla kabul edilemez…
Sayın Milletvekilleri, bugün tek bir gündem maddemiz vardır.
Önümde Anayasa’nın 92. Maddesi gereği verilmiş bir tezkere vardır.
Bu tezkere Mehmetçiğin Filistin’e gitme tezkeresidir…''

(Alkışlar)
''Partiler adına sözcülerin konuşmalarından sonra tezkereyi okutup işleme koyacağım ve sonra da oylarınıza sunacağım…''
Meclis’te grubu olan partilerin temsilcileri tek tek söz alır.
Her bir sözcünün konuşması diğer partililer tarafından ayakta alkışlanır.
Ve oylamaya geçilir.
BAŞKAN: ''Türk askerinin Filistin'e gitmesi tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oybirliğiyle kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun. Bu tezkere özgür Mescid-i Aksa'ya giden yolda önemli bir milad olsun inşAllah...''
(Alkışlar)
(...)

Hiç kuşkusuz gözlerimiz önünde halen süren Gazze katliamında izlediklerimizle derin bir keder, çaresizlik ve acziyet halini iliklerimize kadar yaşıyoruz. Bu çaresizliğe çare olacak bir irade sergilenmesi noktasında ise Türkiye hariç; söylem bazında dahi güçlü bir tavır sergilen(e)miyor!
Tayyip bey, son iki grup toplantısında yaptığı konuşmalarla Gazze konusunda fiili bir tavır gösterilmesi yönündeki beklentiyi aşama aşama yükseltmiş, Havalimanı Millet Bahçesi’nde gerçekleşen Büyük Filistin Mitingi’nde ehline sarih mesajları satır aralarında vermiş, Cumhuriyet'in 100. Yıl programlarında donanmayı selamlarken açılan siyah sancak ve komuta kademesinin kınlarından çıkmış kılıçlarıyla adrese teslim sembolik göndermelerde yapılmış, 5 Kasım tarihinde Rize'de yaptığı konuşmada; "Şundan emin olunuz ki biz Gazze’de yaşananlar konusunda gözükenden çok daha fazlasını yapıyoruz, yapmayı da sürdüreceğiz! Gazze'deki kardeşlerimizi sahipsiz ve çaresiz bırakmayacağız." sözleriyle bir yandan yüreklere su serpmeye gayret ederken diğer yandan; ''üstü kapalı operasyonlar'' yapıldığını ima edercesine meydanlarda; ''Mehmetçik Gazze'ye'' sloganları atanlara, ''Mehmetçik Gazze'de'' intibası bırakacak ifadeler de kullanmıştı!

Kuytularda gizlenmişlerin eliyle provake edilmek istensede başarıyla neticelenen Adana İncirlik Üssü’ne yönelik protestoların Ankara ayağında yaptığı konuşmada; ‘’Gazze’ye yardım ve hastane gemisi götüreceğiz. Büyük bir yardım filosu hazırlıyoruz! Filomuzun korunmasını ise Cumhurbaşkanımızdan talep ediyoruz. Donanmamız bu yardım filosunu korusun!’’ çağrısı yapan İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım ise, sivil insiyatifin sözcüsü olarak çizilen rotayı deklare ederken, salonu dolduran yüzlerce insan ‘’MEHMETÇİK GAZZE’YE!’’ sloganlarıyla Ankara’yı inletiyordu...
Evet!
Gelinen noktada artık beklenti bu kadar net ve çıta yükseldi!
Daha dün, bu ülkede ''Kudüs Gecesi'' tiyatro gösterisine tahammül dahi edemeyenlerin 28 Şubat'a giden süreçte 4 Şubat 1997'de Sincan'da tankları yürüttüğü günlerden, bu günlere kolay gelinmemişti!
Bugün artık milyonlar, yaşanan zulümlerin askeri bir müdahale ile nihayete ereceğinin tek yol olduğuna inanmakta, meydanlarda bunu haykırmakta; ''Mehmetçik Gazze’ye'' derken ''Mehmetçik Kudüs’e'' gitsin mesajını vermektedir...
(...)

Kıymetli okuyucu!
Girizgahta ana hatlarıyla aktardığım TBMM'de gerçekleşen oturumla Mehmetçiğin Filistin'e gitme tezkeresinin oylanması bir senaryo/hayal ürünü/rüya/kurgu değildir!
Ehl-i bilir ki; yakın siyasi tarihimizde yaşanmış ve gerçekleşmiştir.
Türk devleti Filistin'e, El Halil'e asker göndermiştir.
Nasıl mı? Hatırlayalım... Hatırlayalım ve yazımızın başlığının cevabını birlikte arayalım.

25 Şubat 1994'de yahudi asıllı Amerikan vatandaşı Dr. Baruch Goldstein adlı bir siyonist terörist/katil; müslümanların Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Kudüs-ü Şerif'ten sonraki (unutturulan) 4. haremi olan El Halil şehrindeki Halilurrahman Camii'nde, Ramazan ayında sabah namazını kılmak için biraraya gelen müslümanları otomatik tüfekle yaylım ateşine tutmuş, onlarca Filistin'li şehid olmuş büyük bir katliam gerçekleştirmişti.
Bu katliamdan sonra Siyonist rejim altı ay boyunca Halilurrahman Camii'ni ibadete kapatmış, açtığında ise ortaya çıkan manzara çok daha büyük bir tepkiye sebebiyet vermişti.
Siyonist rejim Mescidi bölmüş, yahudilere özel alanlar oluşturmuştu. Akabinde mekansal ve zamansal bölmeye gitmiş, belirli vakitlerde müslümanların camiiye girişini dahi yasaklamıştı. İbrahim as, Siyonistlerce El Halil Camii'nde esir edilmişti!

Bu olayların akabinde uluslararası camianında baskısıyla Oslo 2, arasözleşmeler ve düzenlemeler anlaşması devreye girmiş, 28 Eylül 1995 yılında taraflar (İsrail-Filistin) El Halil şehrinde geçici bir Uluslararası Mevcudiyet Oluşturma konusunda mutabakata varmışlardı.
15 Ocak 1997
tarihine gelindiğinde ise Filistinlilerin güvenlik ile ilgili isteklerine cevaben israil ve Filistin arasındaki El Halil görüşmeleri sonuçlanmış ve El Halil (Hebron) Protokolu imzalanmıştı. Protokol uyarınca, işgalci İsrail askeri birlikleri El Halil'in %80'inden çekileceklerdi.

Gerek bu çekilmeyi koordine ve gözlemlemek ve gerekse güvenliği sağlamak için aralarında Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç'le birlikte Türkiye'nin de katılımcı ülke olduğu mutabakat muhtırası 30 Ocak 1997'de Oslo'da imza altına alındı. (Aynı günün gecesi Ankara Sincan'da Kudüs Gecesi düzenlendi ve 4 gün sonra 4 Şubat 1997'de Sincan'da tanklar yürütüldü. Türkiye'ye mesaj netti! Sen misin Filistin'e asker göndermek isteyen? Erbakan Hocaya birileri ''Ayağını denk al! Tezkereyi meclise getirme!'' mesajı veriyordu!)

Mutabakat muhtırası 30 Ocak 1997'de 6 ülkenin katılımıyla Oslo'da imza altına alındı.
Tezkere, tankların 4 Şubat 1997'de Sincan'da yürütülmesine rağmen Erbakan Hoca'nın kararlı ve cesur tutumuyla 20 Şubat 1997'de TBMM'ye geldi ve kabul edildi.
22 Şubat 1997'de resmi gazetede yayınlandı!
6 gün sonra 28 Şubat 1997'de bu ülkede darbe yapıldı!

Fadime Şahin, Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz vs hepsi birer perdelemeydi!

Erbakan Hocamız, koalisyon hükümetine rağmen o günkü zor şartlarda, darbe tehtidleri arasında bu konuyu meclise taşımış, tezkerenin onaylanmasından 16 gün önce Sincan'da tankların yürütülmüş olmasına rağmen bu gözdağına rest çekerek Oslo'nun parçası olmuş, Türk askerinin Filistin topraklarını 9 Aralık 1917'de terketmesinden 80 yıl sonra Mehmetçiğin, İbrahim aleyhisselamın kurduğu, yaşadığı ve medfun olduğu şehir olan El Halil'e gönderilmesi kararından geri adım atmamıştı.
Bu, tarihi önemde bir hamleydi!

Tüm baskılara ve darbe tehditlerine rağmen siyasi irade geri adım atmıyor ve Mehmetçik 11'i subay, 7'si assubay olmak üzere 18 kişilik silahlı kuvvetler mensubuyla El Halil'e gidiyordu.

Tezkere 20 Şubat 1997'de onaylanmıştı ama Erbakan Hoca kararlılığını göstermek için, Mehmetçiği 14 Şubat 1997'de, tezkereden altı gün önce El Halil'e yollamıştı.
Asker önce gitmiş, tezkere sonra çıkmıştı. Erbakan Hoca geri adım atmamıştı!

O gün Meclis'te ANAP grubu adına konuşan Ankara mv Yücel Seçkiner; ''Sayın Başbakan Anayasayı ihlal etmiştir, cumhuriyet savcılığına ihbar ediyorum'' demişti.
...

O günkü şartlarda merhum Erbakan Hocamızın, koalisyon hükümetine rağmen, başına gelebilecekleri de göze alarak, Mehmetçik Filistin'e gitsin diye verdiği mücadeleyi, bugün tek başına iktidar olan talebesi Erdoğan'dan beklemek her anlamda hakkımızdır! Hocamız başardı! Talebesi de başacaracaktır biiznillah!

Hem Hocamız Mücahid Erbakan'ın Telaviv'e bağlı cuntanın darbe tehtidlerine boyun eğmemesi ve hem de Küresel siyonizmin dedemiz Sultan II. Abdulhamid Han'a gelerek; ''Borçlarınızı öderiz, büyük maddi kaynak aktarırız, sizi altına boğarız... Yeter ki teklifimizi kabul et'' şeklindeki ayartıcı tekliflerine rağmen, uğruna tahtını/makamlarını feda etmelerinde olduğu gibi bugün de; Devlet-i Âli'nin kozasında yetişen, one minute restinin sahibi Receb Tayyip Erdoğan tarihi bir karar anıyla başbaşadır.

Kasımpaşalı Tayyip, Erbakan Hocamız gibi (bugün daha da büyük olan) küresel tehditleri göğüsleyecek midir?
Abdulhamid Han gibi; önüne altından bir dağ yığsalar da küresel sömürgecilere ''Filistin Davasını Satmam!'' diyecek midir?

Bugün tarihi kırılma noktasında karar verme sırası Kasımpaşa'lı Tayyip'tedir!

Zat-ı Âlleride bilir ki; siyasi mücadelesinin temeline, Kudüs'ün özgürlüğünü koymayan hiç bir irade muvaffak olamamamış ve olamayacaktır. Osmanlı Çağı Kudüs'ün düşmesiyle bitmiştir! Türkiye yüzyılı ise Kudüs ile tekrar başlayacaktır.
Zemin artık (Allahu A'lem) oluşmuştur, mesele artık zaman meselesidir!
Sayın Cumhurbaşkanımızda bildiği ve hep söylediği gibi; ''Kaderin üstünde bir kader vardır!''

Ve şer mihraklarının merkezlerinde Kasımpaşalı sendromu çoktan depreşmiş, kılavuza ihtiyaç kalmamış köy görünmüştür.
(...)

Türk askeri, Filistin'in El Halil kentinde, Uluslararası Geçici Mevcudiyet Gücü olarak, 2019'da İsrail Başbakanı katil Netanyahu’nun tek taraflı olarak fesih etme kararına kadar 22 yıl boyunca görev yaptı.
26 Mart 2002’de ikinci intifada sırasında Filistin’de görevli askerlerimizden Binbaşı Cengiz Tonguç yanında bir subayımız ve İsviçreli bir askeri personel olduğu halde Yunus as'ın makamının olduğu Halhul denilen bölgede aracında saldırıya uğradı.
Binbaşımız o suikastle katledilerek şehid düştü!
Şehidimiz Binbaşı Cengiz Tongüç'e isabet eden mermilerin, İsrail askerlerinin kullandığı silahların mermileriyle aynı olduğu tespit edilmesine rağmen İsrail saldırıdan tabiki Filistinlileri sorumlu tuttu ve geniş çaplı bir soruşturmadan kaçındı.
...
Binbaşımız ve tüm Beyt'ul Makdis şehidleri için!
Bugün, dünden çok daha zor şartlarda bir mücadeleyle başbaşa kalan karar mekanizmalarındaki vatan evlatlarının muvaffak olup, zalime Yavuz, mazluma Yunus olmaları için
Sultan II. Abdulhamid Han ve Mağfur Erbakan Hocamızın ruhaniyetleri için
Kassam'ın evlatlarının zaferi için
Özgür Kudüs için
Sahib'ul Mi'rac, Ebu'l Kasım Muhammed Mustafa için
Zalimlerin ve işbirlikçilerinin kahr-u perişan olması için
Aşk ile!
Allah için
El Fatiha!

''neyse ki yarın var... umutların en sevdiği gün!''

Bülent Deniz
Habervakti.com Genel Koord.
Mihmandar-ı Kudüs / Kudüs Rehberi
www.bulentdeniz.com